Kriz Tüketiciyi ne yönde değiştirdi ? Bundan sonraki süreç...
Home Trend Yeni ropörtaj
Mustafa bey , Avrupa tekstilde niteliksiz üretimden çıktı ve moda yaratmaya , nitelikli işçiliğe yöneldi ; şimdi Türkiye de mi böyle bir kavşakta , buraya mı gidiyoruz ?
Evet, Avrupa nitelikli işgücüne yöneldi ama geride milyonlarca işsiz bıraktı , şimdi de bu işsizlerine iş bulamıyor. İşsizlerini işsiz bırakarak iç tüketimini öldürdü , işi dış pazarlara transfer ederek üretimi doğu pazarlarına kaydırdı ve nasıl üretileceğini öğreti. Şimdi durduğumuz noktadan bakmak lazım , acaba doğru mu yaptı, bu model gerçekten de doğru muydu ?
Kapitalizm öyle bir sistemdir ki yönetmeniz çok zordur , süreci siz değil maliyetler , fiyat ve bunun gibi dinamikler yönetir. Avrupa'dan doğuya kayan bu süreçte Avrupa bence süreci yönetmedi , sürece maruz kaldı. Her sonucun altında böyle dahiyane bir zeka görmek Doğunun Batıya olan hayranlığından ve geri kalmışlığından kaynaklanıyor. Şimdi üretim doğuya kaymış durumda, Doğu artık sadece ürün değil, bilgi de üretebiliyor , bir süre sonra modayı da yönlendirecektir. Avrupa, bence şu an, sürece nerede müdahale etmeliydik, sorusunu soruyor.
İşçiliği doğuya transfer etme ya da kriz nedeniyle olsun , Batı'da durum bir şekilde oldukça kötü , Türkiye bundan aynı şekilde mi etkilenir , bizde mi aynı süreci yaşarız , durum bizim açımızdan nereye gidiyor ?
Şimdi , toparlanma var ama küçük oranlarda , bu sene iniş çıkışların olduğu istikrarsız bir yıl olacak. Krizin ne kadar geçtiği de belli değil. Avrupa'da acaba hangi memleket batacak tartışmaları var. Şimdi Yunanistan'a yardım ettiler , sırada ispanya ve portekiz var. Bu yardımlarla bu ülkeler toparlanacak mı , toparlanamazsa nereye kadar yardım ederler belli değil. Türkiye'nin tekstilde bir şeyler yapabilmesi için rekabetçi fiyatları yakalaması ya da yeni satış kanalları oluşturması lazım. Bu da işletmelerin yapacağı bir şey değil. Hükümetin adım atması lazım . Komşu ülkelerle Vizesiz giriş uygulaması yeni satış kanalları yakalanması anlamında önemli bir adım , teşviklerin de arttırılmasıyla tekrar bir hareketlilik sağlanabilir.
Türkiye IMF ile anlaşır ve para gelir demiştiniz , burada yanıldınız gibi...
Türkiye ayak sürüyor ama Avrupa'da kötü durumda olan ve yardım bekleyen 3 ülke var, bir süre sonra IMF bu ülkelere yardım ederse kasasında para kalmaz ve avucunuzu yalarsınız. Şu an nakit sıkıntısı önemli bir problem , hükümetin bu paranın kokusunu alması lazım...
IMF'den para gelmedi ama tüketim hızlandı hızlanacak gibi ama temkinli de bir bekleyiş var , acaba rakamlar düzeldi de tüketici mi temkinli gidiyor yoksa gerçekten de rakamlar kötü mü ?
Ekonomiyi biraz analiz etmemiz lazım. Ekonomide birçok tetikleyici vardır. Domuz gribi oldu sıvı sabun sektörü , hijyen ürünler sektörü tavan yaptı. Domuz gribi hijyen sektörünü tetikledi. Diğer yandan ekonomik kriz sonrası insanların gelecek kaygısı arttı. Bu nokta da eğitim ve sigorta sektörünü tetikleyecektir. 90'lı yıllardakine benzer modelde lüks tüketim ve gösteriş kültürü etkisini yitirecektir. İnsanlar daha pratik ve fonksiyonel olana yönelecektir. Domuz gribinin şişirme olduğu ortaya çıktı, bu insanların güvenini zedeleyecektir, insanlar daha güvenilir ve şeffaf olana yönelecektir. Mağazanızdan içeri giren müşteri bilinçaltında bu kodlarla dolaşacaktır. Burası ne kadar güvenilir, ne kadar şeffaf, ne kadar güvenebilirim sorularını soracaktır. Bunlar görünmez , insan bilinçaltında yatan etkenler ama bunları doğru okumanız gerekir. Her olay bir etki ve reaksiyona neden olur. Bundan sonra fiyatlarınız net ve görünür olsun, eskisi gibi pazarlık kültürüne güvenmeyin çünkü artık iş yapmaz. Markayı ön plana çıkartın, artık toplum fırsat'ı bir üçkağıt olarak okuyacaktır. Çok fazla değişmekten ziyade çizginizi netleştirin. Kendinizi anlatın , hikayesi olmayan markanın güveni de olmaz. Yani olayları çok yakından takip etmeli ve reaksiyonları öngörmelisiniz. İmar bankası battığı dönemde baktım bazı bankalar halen yüksek faizden bahsediyor. Bu aksi bir algı oluşturur. Oysa Garanti bankası o dönemde güvenilir ve sağlam banka imajını ön plana çıkarmıştı, milletin parası batmış kim takar faiz oranındaki % 0,1 lik bir farkı ? Şimdi de aynı mantıkla dünyada birçok olay oldu, bu olayların tepkilerini doğru okumak lazım. Bizim perdeciye bir müşteri giriyor, şu ne kadar ? abla sana 30 tl olur , bundan sonra bu diyalogun iş yapma şansı yok...Kriz döneminde yaşadığımız kitlesel olayları tek tek analiz etmemiz lazım, bundan sonraki rehberimiz bu olaylar.
Hikaye derken neyi kastediyorsunuz , ne zaman bir marka konusu açılsa hikaye faktörü ilk madde olarak sıralanıyor...
Geçen dönemlerde LCW 'in sahibi Leyla Zana, şeklinde bir yalan haber internet sitelerine düştü. LCW bir dönem suskun kaldı , suskun kalırsa, bu haberlerin unutulacağını düşündü. Eğer bu haberlere yanıt verirse, bu haberden haberi olmayanların da haberdar olacağını ve bir kısmının da buna inanacağını düşündü ve sessiz kaldı. Ama olmadı , haberler giderek arttı , kulaktan kulağa duyuldu. Sonunda LCW birkaç açıklamada bulundu, bu haberleri rakiplerin çıkarttığını açıkladı. LCW bu krizde suçlu muydu , geç mi kaldı ? bu soru tartışılabilir ama asıl önemli soru LCW nasıl böyle bir dedikodudan bu derece yara alabildi. Çünkü LCW büyürken , mağazalarını arttırırken kendini anlatma noktasını es geçmişti. LCW bugüne kadar satış fiyatlarıyla , mağaza bulunurluk oranlarıyla ve ürünleriyle ön plana çıktı. Marka Kiğili firması kadar dahi kendisini anlatamadı, geri planda bir boşluk bıraktı. Bugün aynı dedikodu Kiğili markası için çıksa kimse inanmaz. Demek ki LCW bu noktada bazı yanlışlar yaptı. Şimdi bu olaydan yola çıkarak LCW 'nin görünür hatasını konuşabiliyoruz ama bu noktaları birçok firma es geçiyor. Her markanın kendini anlatması , bir hikayesinin olması lazım. LCW gibi bazı firmalar tamamen gerçekler üzerine markalarını inşa ediyorlar , fayda noktasına çok fazla odaklanıyorlar. Oysa algı gerçekten önce gelir , fiyat ve fayda noktasının ötesine geçemezseniz ömrünüz daha ucuzu çıkana kadar olur. Bence LCW krizi algı ve marka hikayesinin ne kadar önemli olduğunu gösteren somut bir örnek.
Şimdilik röportaj için teşekkür ediyoruz Mustafa bey ,
Ben Teşekkür ederim
Takip
Evet, Avrupa nitelikli işgücüne yöneldi ama geride milyonlarca işsiz bıraktı , şimdi de bu işsizlerine iş bulamıyor. İşsizlerini işsiz bırakarak iç tüketimini öldürdü , işi dış pazarlara transfer ederek üretimi doğu pazarlarına kaydırdı ve nasıl üretileceğini öğreti. Şimdi durduğumuz noktadan bakmak lazım , acaba doğru mu yaptı, bu model gerçekten de doğru muydu ?
Kapitalizm öyle bir sistemdir ki yönetmeniz çok zordur , süreci siz değil maliyetler , fiyat ve bunun gibi dinamikler yönetir. Avrupa'dan doğuya kayan bu süreçte Avrupa bence süreci yönetmedi , sürece maruz kaldı. Her sonucun altında böyle dahiyane bir zeka görmek Doğunun Batıya olan hayranlığından ve geri kalmışlığından kaynaklanıyor. Şimdi üretim doğuya kaymış durumda, Doğu artık sadece ürün değil, bilgi de üretebiliyor , bir süre sonra modayı da yönlendirecektir. Avrupa, bence şu an, sürece nerede müdahale etmeliydik, sorusunu soruyor.
İşçiliği doğuya transfer etme ya da kriz nedeniyle olsun , Batı'da durum bir şekilde oldukça kötü , Türkiye bundan aynı şekilde mi etkilenir , bizde mi aynı süreci yaşarız , durum bizim açımızdan nereye gidiyor ?
Şimdi , toparlanma var ama küçük oranlarda , bu sene iniş çıkışların olduğu istikrarsız bir yıl olacak. Krizin ne kadar geçtiği de belli değil. Avrupa'da acaba hangi memleket batacak tartışmaları var. Şimdi Yunanistan'a yardım ettiler , sırada ispanya ve portekiz var. Bu yardımlarla bu ülkeler toparlanacak mı , toparlanamazsa nereye kadar yardım ederler belli değil. Türkiye'nin tekstilde bir şeyler yapabilmesi için rekabetçi fiyatları yakalaması ya da yeni satış kanalları oluşturması lazım. Bu da işletmelerin yapacağı bir şey değil. Hükümetin adım atması lazım . Komşu ülkelerle Vizesiz giriş uygulaması yeni satış kanalları yakalanması anlamında önemli bir adım , teşviklerin de arttırılmasıyla tekrar bir hareketlilik sağlanabilir.
Türkiye IMF ile anlaşır ve para gelir demiştiniz , burada yanıldınız gibi...
Türkiye ayak sürüyor ama Avrupa'da kötü durumda olan ve yardım bekleyen 3 ülke var, bir süre sonra IMF bu ülkelere yardım ederse kasasında para kalmaz ve avucunuzu yalarsınız. Şu an nakit sıkıntısı önemli bir problem , hükümetin bu paranın kokusunu alması lazım...
IMF'den para gelmedi ama tüketim hızlandı hızlanacak gibi ama temkinli de bir bekleyiş var , acaba rakamlar düzeldi de tüketici mi temkinli gidiyor yoksa gerçekten de rakamlar kötü mü ?
Ekonomiyi biraz analiz etmemiz lazım. Ekonomide birçok tetikleyici vardır. Domuz gribi oldu sıvı sabun sektörü , hijyen ürünler sektörü tavan yaptı. Domuz gribi hijyen sektörünü tetikledi. Diğer yandan ekonomik kriz sonrası insanların gelecek kaygısı arttı. Bu nokta da eğitim ve sigorta sektörünü tetikleyecektir. 90'lı yıllardakine benzer modelde lüks tüketim ve gösteriş kültürü etkisini yitirecektir. İnsanlar daha pratik ve fonksiyonel olana yönelecektir. Domuz gribinin şişirme olduğu ortaya çıktı, bu insanların güvenini zedeleyecektir, insanlar daha güvenilir ve şeffaf olana yönelecektir. Mağazanızdan içeri giren müşteri bilinçaltında bu kodlarla dolaşacaktır. Burası ne kadar güvenilir, ne kadar şeffaf, ne kadar güvenebilirim sorularını soracaktır. Bunlar görünmez , insan bilinçaltında yatan etkenler ama bunları doğru okumanız gerekir. Her olay bir etki ve reaksiyona neden olur. Bundan sonra fiyatlarınız net ve görünür olsun, eskisi gibi pazarlık kültürüne güvenmeyin çünkü artık iş yapmaz. Markayı ön plana çıkartın, artık toplum fırsat'ı bir üçkağıt olarak okuyacaktır. Çok fazla değişmekten ziyade çizginizi netleştirin. Kendinizi anlatın , hikayesi olmayan markanın güveni de olmaz. Yani olayları çok yakından takip etmeli ve reaksiyonları öngörmelisiniz. İmar bankası battığı dönemde baktım bazı bankalar halen yüksek faizden bahsediyor. Bu aksi bir algı oluşturur. Oysa Garanti bankası o dönemde güvenilir ve sağlam banka imajını ön plana çıkarmıştı, milletin parası batmış kim takar faiz oranındaki % 0,1 lik bir farkı ? Şimdi de aynı mantıkla dünyada birçok olay oldu, bu olayların tepkilerini doğru okumak lazım. Bizim perdeciye bir müşteri giriyor, şu ne kadar ? abla sana 30 tl olur , bundan sonra bu diyalogun iş yapma şansı yok...Kriz döneminde yaşadığımız kitlesel olayları tek tek analiz etmemiz lazım, bundan sonraki rehberimiz bu olaylar.
Hikaye derken neyi kastediyorsunuz , ne zaman bir marka konusu açılsa hikaye faktörü ilk madde olarak sıralanıyor...
Geçen dönemlerde LCW 'in sahibi Leyla Zana, şeklinde bir yalan haber internet sitelerine düştü. LCW bir dönem suskun kaldı , suskun kalırsa, bu haberlerin unutulacağını düşündü. Eğer bu haberlere yanıt verirse, bu haberden haberi olmayanların da haberdar olacağını ve bir kısmının da buna inanacağını düşündü ve sessiz kaldı. Ama olmadı , haberler giderek arttı , kulaktan kulağa duyuldu. Sonunda LCW birkaç açıklamada bulundu, bu haberleri rakiplerin çıkarttığını açıkladı. LCW bu krizde suçlu muydu , geç mi kaldı ? bu soru tartışılabilir ama asıl önemli soru LCW nasıl böyle bir dedikodudan bu derece yara alabildi. Çünkü LCW büyürken , mağazalarını arttırırken kendini anlatma noktasını es geçmişti. LCW bugüne kadar satış fiyatlarıyla , mağaza bulunurluk oranlarıyla ve ürünleriyle ön plana çıktı. Marka Kiğili firması kadar dahi kendisini anlatamadı, geri planda bir boşluk bıraktı. Bugün aynı dedikodu Kiğili markası için çıksa kimse inanmaz. Demek ki LCW bu noktada bazı yanlışlar yaptı. Şimdi bu olaydan yola çıkarak LCW 'nin görünür hatasını konuşabiliyoruz ama bu noktaları birçok firma es geçiyor. Her markanın kendini anlatması , bir hikayesinin olması lazım. LCW gibi bazı firmalar tamamen gerçekler üzerine markalarını inşa ediyorlar , fayda noktasına çok fazla odaklanıyorlar. Oysa algı gerçekten önce gelir , fiyat ve fayda noktasının ötesine geçemezseniz ömrünüz daha ucuzu çıkana kadar olur. Bence LCW krizi algı ve marka hikayesinin ne kadar önemli olduğunu gösteren somut bir örnek.
Şimdilik röportaj için teşekkür ediyoruz Mustafa bey ,
Ben Teşekkür ederim