31 August 2008

Türkiye'nin yeni enerji içeceği : Yeniçeri


Muhafazakar kesime hitap eden Türkiye’nin yeni enerji içeceği çıktı.

Hedef kitle’de böyle bir ürüne ihtiyaç var mı ?

Bu şekilde kendisini alternatif olarak oluşturmuş , taklit özellikleri taşıyan , muhafazakarlık gibi bir değerle sınırlayan ürünlerin uzun vadeli ve artan bir başarı sergileyebileceklerini zannetmiyorum.

Bu ürün Redbull ve Burns pazarından da pay alamayacaktır.

Ambalajı Redbull gibi bir ürünü taklit etme çağrışımında bulunması yerine daha farklı , otantik bir ambalaj olabilirdi. Mesir macununa gönderme yapılarak “ tarihsel geleneğimiz “ gibi bir sloganla taklit öğeleri silinip geleneksel bir içecek haline dönüştürülebilirdi. Böyle bir imajla ürün genç kitle kadar orta ve üstü kitlede de başarılı olabilirdi.

TwitterTakip

30 August 2008

Recep İvedik ile Turkcell reklamları



Recep İvedik ile Turkcell reklamları birçok kişi tarafından eleştirildi. Ahmet Hakan Recep İvedik karakterinin özdeşleştiği bir ürünü kullanmak istemediğini belirterek aslında çok da ciddiye alınmaması gereken kişisel bir tepki verdi. Ali Saydam ürün imajıyla kullanılan oyuncunun uyumsuzluğuna dikkat çekerek bu karakterin ürünün algılamasını aşağı çekeceğini söyledi.

Recep İvedik nasıl bir filmdir? Bence iğrenç
Senaryo çok basittir vs.
Bence bu filmdeki çoğu öğe oldukça başarısız olmasına rağmen bu kadar başarısızlığın arasında ilginç bir biçimde başarılı bir karakter ortaya çıkıyor. Bunun nedeni Türklere has olan davranışların ön plana çıkarak kendisini konuşulur kılması gibi nedenler olabilir ama sonuçta bu süreç ortaya Recep İvedik karekterini ortaya çıkarmıştır.

Bir espri normal olamaz. Olağanın dışına çıkması , bir dereceye kadar rahatsızlık yaratması , bir saldırıda bulunması vs. gerekir. Buradaki saldırıya bakarak “ saldırgan “ bayrağını bu espirinin etrafındaki her olaya ve kişiye taşımak yanlış olur.

Bence reklam son derece başarılı ve Turkcell bundan sonra da “kıro cell “ olmaz.

Şöyle bir açıdan da bakabiliriz ; Filmde Recep karekteri insanı tiksindirebilecek davranışlarda bulunuyor. Ancak , bu hareketler bu karakterle özdeşleştirilmeyip nihayetinde insanların sempati duyduğu bir kahraman çıkıyor. Eleştiriler haklı olsaydı Recep figürü iğrençliğin temsili olması gerekirdi.

TwitterTakip

Liderlik ve denge


İşletme fakültelerinin amacı lider ve yönetici yetiştirmektir. Çok nadir de olsa bunu bazen başarabiliyorlar. İşletme derslerinde bana öğretilen şeylerden bir tanesi de yöneticinin dengeli bir insan olması gerektiğiydi.

Dengeli ; yani benzer etkilere aynı yanıtları verebilen , istikrarlı…

Tecrübesiz , üniversiteden yeni mezun çalışanları niçin rakip olarak görmez , rekabetlerinden korkmazsınız ? Çünkü , ne yapabileceklerini tahmin edebilirsiniz. Yapabilecekleri bir denge içerisindedir ve bir sınırı vardır.

Tecrübeli özellikle de piyasada yetişmiş insanları ve firmaları her zaman daha dişli rakipler olarak görürüm. Keskin bir cesaretleri vardır ve en kötüsü de ne yapabileceklerini kestiremezsiniz.

Söz konusu dengeli bir insansa risk her zaman önceden satın alınabilir.

Her insanın 40 kapısı vardır , liderler 39 kapıyı açık bırakırken 1 tanesini kapalı tutarlar. Bu kapalı kapı diğerleri için umuttur.

TwitterTakip

29 August 2008

YTL'den TL'ye ve yeni iletişime geçiş


Değişimi doğru yönetemediğinizde değişimin adı istikrarsızlık olur.


Türkiye garipliklerin olduğu bir ülke ama " burası Türkiye " algılamasının bu kadar kuvvetli olmasının nedenlerinden bir tanesi de değişim karşısındaki iletişim başarısızlığıdır.


yeni ytl'den tl'ye geçiyoruz. Bunu gazete köşelerinde haberlerle ve yorumlarla okuduğunuzda aklınızda şöyle bir intibaa oluşur " yine birşeyler değiştiriyorlar " Oysa, bu değişimi doğru bir iletişimle kamuoyuyla paylaştığınızda , kontrolü ele aldığınız mesajını verir bu değişimi istikrarsızlıktan ayırmış olursunuz.


Türkiye genç bir ülke , değişimlerin hızlı olması , birkaç olaya birden maruz kalması çok normal ancak bu değişimler doğru bir iletişimle aktarılmadığı için bir kargaşalar ülkesi olarak anılıyor.


Merkez Bankasının tl'ye geçişini aşağıdaki gibi güzel bir çalışmayla duyurması çok başarılı bir uygulama.



TwitterTakip

28 August 2008

Dünün cahili okuma yazma bilmeyen kişi iken...


Dünün cahili okuma yazma bilmeyen kişiydi. Devletler bu sorunu nihayet çözebildi ama bu arada cahillik de biçim değiştirdi.Dünün cahili okuma yazma bilmeyen kişi iken, bugünün cahili kitle eğitimine , diplomaya ve öğretmenlerine fazla inanmış çok okumuş kişi.

Eskiden gençliğinizde öğrendiğiniz bir tecrübeyi gelecekte de kullanabiliyordunuz. Bugün ise siz yaşlandığınızda Dünya aynı tecrübenize aynı yanıtı vermiyor. Gençliği emanet ettiğimiz öğretmenlerin çoğu komşu ülkeleri düşman olarak bildi , damarlarında daha asil bir kanın aktığına inandı ve bu yüzden internet çağındaki yeni nesil ile iletişime geçemiyor.

Okuyun ! Daha çok okuyun ki böylece geçmişte öğrendiklerinizi daha çabuk unutabilirsiniz

TwitterTakip

Kabalık bir çeşit kendi olma cesareti midir ?


İş hayatında büyük işler başaran insanların ayrıntılara ayıracak zamanları yoktur , hatta bu bir çeşit yeteneksizliğe dönüşür zamanla. Ayrıntıları görebilen insanların ise bu ayrıntıları aşarak büyük resme ulaşmaları zordur.

Büyük adamların ufak kusurları olur , ayrıntıları es geçtikleri için. Küçük adamların büyük pişmanlıkları olur. Başarılı , büyük işler başarmış adamlarda belki de bu yüzden şaşırtıcı derecede kabalıklarına şahit olmuşumdur. Kabalık bir kusur mudur yoksa kendi olma cesareti midir , bilemiyorum.

TwitterTakip

27 August 2008

Bu işi de sen yap...


satış gibi , pazarlama gibi klasik meslek gruplarında çalışanlar istihdam ediyoruz ve yapılması gereken önemli işleri de bu çalışanların üzerlerine bindiriyoruz. Oysa başka departmanda çalışan bir kişinin o işi yapması biraz ilgilenmesi demektir. O işin sorumluluğunu hissetmez , o işte yoğunlaşamaz.

Örneğin , sektördeki değişim , gelecekteki yönelim , rakip firmalardaki ataklar… Rekabetin artması bu konuları kritik önemde olmasına neden oldu ama bu tür tahminleri , analizleri kimler yapıyor ? Satış temsilcileri…

Eğer bir firma yönetseydim içlerinden analiz yeteneği en kuvvetli olanı seçerek şöyle bir görev verirdim : geleceği tahmin et , senaryo üret , rakip darbe senaryoları oluştur , çılgın fikirler getir…

TwitterTakip

25 August 2008

İlişkilerde doğru zemin ve pozitiflik



Her şeye evet demeye hazır , el pençe divan duran insanları bilirsiniz. Karşıdaki kişiye gizlice “ ben kendimi sana adadım “ bağlılığı mesajıyla bir şekilde ikna etmeye çalışırlar. Kafadaki soru işaretlerini yok ederek mutlak bir güven aşılamak da bir ikna metodudur. Ancak çoğu kez bu yöntemin işlemediğini düşünüyorum.

Buradaki örnek bir abartı ama her zaman pozitif olmaya çalışan , hayır demeyen politikacı görüntüsündeki satıcıların ikna düzeyleri oldukça düşüktür. Her şeyden önce bu genel tavır ve nedensizlik davranışlarınızı anlamsızlaştırır.

Kalbini kırdığınız bir arkadaşınızı düşünelim. Aklınız sürekli onda kalır ve telafi etmek için uğraşırsınız. İlişki gayet iyi gitti ve tam bir mütabakat oluştuysa nokta koymak ve düşünmemek için de bir nedeniniz olur.

İlişkide oluşan soru işaretleri , tereddütler karşıdaki insanını sizi düşünmesi ve tekrar iletişime geçmek için bir fırsattır. Bu soru işaretlerinin ve tereddütlerin giderilerek ilerlenmesi ilişkiyi daha sağlam bir zemine taşır.

Her konuda anlaştığınız insanlar size sıkıcı ve samimiyetsiz gelir. Mutabakat dediğimiz şey problemlerin giderilmesiyle sağlanan bir ilerlemedir. Diğerini kayıtsızlık olarak adlandırmak daha doğru olur.

iyi ilişki kurma potansiyeliniz olan birisiyle mutlaka elle tutulur problemleriniz oluşur. Eğer hiçbir problem yoksa iyi bir ilişki için doğru zemin yok demektir.

Buradan yola çıkarak satış kitaplarında bahsedildiği gibi sürekli pozitif olma , hayır dememe gibi politik bir satıcı yaklaşımını reddediyorum. Bırakın problemler oluşsun , bu problemler üzerine kafa yorun ve müşterinizle birlikte emek harcayın. Bu çaba sizi daha çok birbirinize yaklaştıracaktır.

TwitterTakip

İnsanlara güvenme...



Bir patron altında çalışan bir kişinin gayet iyi niyetli ve çalışkan olduğunu görüyordu ve her durumda diğerlerine karşı savunuyordu.

En büyük hatası da bu inancıydı. O kişinin iyi olduğuna inanmak yerine rekabete inanmalıydı. Eğer inandığı kadar güçlü birisi ise zaten aralarından sıyrılacaktı.

Mesaj : İnsanlara güvenme…

TwitterTakip

23 August 2008

Cümleler genelleştikçe...


ışıltılı tabelada şöyle yazıyor : gülümsemenizi görmek bizi mutlu eder…

iyi bir slogan , güzel bir cümle kuruluşu ve nazik bir söylem… ama içi boş bir vaat

samimiyetsiz insanların samimiyetsizliğini nasıl anlarsınız ? Ucu size değmeyen şişkin cümleler kullanırlar…

hiç tanımadığınız bir insanla iş vasıtasıyla karşı karşıya geliyorsunuz : bir çok genel cümle sıralıyor…

kural 1 : bir insana iltifat etmek istiyorsanız yapmadığı bir şeyden dolayı iltifat etmeyin… iltifat yapılan bir iş üzerinden çıkıp genelleştikçe başka bir biçim alır…

burada şöyle bir itirazda bulunabilirsiniz : çapkınlar kızları cezp edebilmek için yapmadıkları şeylere iltifat ederler ve kızlar da inanır ???

evet , kızlar inanır ama bu kişinin çapkın olduğunu da hemen anlarlar. Buna rağmen dinlemeleri ve inanmak istemeleri ise sadece kızlarda bulunan müşteride ise bulunmayan farklı bir kimyadan kaynaklanır

TwitterTakip

20 August 2008

Kahve pazarı ve kaçırılan fırsat


3’ü bir arada kahve çeşitleri oldukça başarılı bir fikirdi. Ama bu pazarda eksik olan bir nokta yüzünden birçok satışın kaçtığı kanaatindeyim.

3’ü bir arada ürünlerini kimler tercih eder ? Genelde pratik ve hızlı kahve yudumlamak isteyen çalışan kesim. Bu anlamda bu ürün bu kitlenin ihtiyacıyla örtüşüyor. Örtüşmeyen nokta ise bu kitle standart bir damak zevkine sahip olmaması.Yani şeker oranından kahve oranına kadar bilinçli bir damak zevkine sahip olması.

3’ü bir arada ürünlerde ise şeker ve diğer malzemeler standart bir biçimde sunuluyor. Bu ufak poşetin içerisinde bu ürünler basit bir biçimde ayrıştırılamaz mı ? Daha az şeker isteyen yarısı kadar şekeri ekleme şansı olamaz mı ?
3’ü bir arada kantinlerden , kafelere kadar birçok yerde pratik olduğu için kullanılıyor ama bu pazarda daha birçok fırsat mevcut

TwitterTakip

TSK ve İletişim



Ordu’nun yönetim anlayışı , toplumla iletişimi gibi konularda oldukça başarısız olduğunu düşünüyorum. Halk arasında herkesin bildiği gibi ordu içerisindeki yolsuzluklar , şehir merkezlerinin en iyi arazilerin ordunun elinde atıl tutulması gibi eleştirileri duymuşsunuzdur. TSK da bu tür söylentileri duyuyor ama bununla ilgili herhangi bir şey yapmıyor.

Güngörende geçen aylarda bir patlama oldu. Ben TSK yöneticisi olsam bu olaydan yola çıkarak bazı iletişim çalışmaları ve uygulamaları yapardım.Örneğin , Ankara Bahçelievler 7. cadde şehrin en kalabalık olduğu caddedir. Ordunun da tam bu caddenin ortasında bir ordu evi var ve sürekli olarak bir asker burada bekliyor. Askerin beklediği noktaya yakın bir yere temiz ve büyük bir çöp konteynır’ı yerleştirilir , caddedeki diğer çöp kutuları toplatılır ve “güvenliğiniz için vs. “ bir yazıyla halka ufak da olsa bir şeyle yapıldığı , toplum güvenliği için çalışıldığı mesajı pekiştirilir.

TSK’ya olan güven şimdilik üst sıralarda çıkıyor ama bence TSK cepten yiyor.

TwitterTakip

09 August 2008

Değişen ne ???


Değişim bazı alanlarda kendisini daha çok hissettirir.Toplumsal olaylarda bu değişimi gözlemlemeniz güç iken teknolojide daha hızlı biçimde gözlemleyebilirsiniz.

Fatih istanbul’un fethini surları delebilecek büyüklükte toplar döken yeni bir savaş aracı bularak gerçekleştirebilmişti. Bu fethin sonucuyla bu top’un icadını eşleştirebildiğimiz için bu değişimi ve yeniliği hızlı biçimde fark edebiliyoruz. Bununla birlikte işletmelerin yönetimleri , pazarlama anlayışları , insan kaynakları politikalarında da eski kalıpları yerle bir eden değişimler yaşanıyor. Büyük tehlike ise bunların gözden kaçabilmesi.

Örneğin 10 yıl öncesine kadar Devletler çok önemli aktörlerdi , sınırlar çok belirgin , millet kavramı bireyin kendisini tanımladığı ve içerisinde yok ettiği bir değerdi. Günümüzde ise Devlet bir hakem konumuna indirgenmiş ve ekonomik gücünü yitirmiş , sınırlar önemini kaybetmiş , millet yerine birey kavramı daha ön plana çıkmıştır.

Bu değişim içerisinde birey ve tüketici nasıl değişti ? Bu değişimi algılamadan , resimdeki kayışı doğru okumadan bu değişimle uyumlu bir tablo ortaya çıkartabilmek mümkün mü ?

Piyasada çok sık konuşulur ; ürün çeşitliliği çok arttı ? Acaba , artan ürün çeşitliliği mi arttı, yoksa müşteri çeşitliliği mi ? Ürün çeşitliliği müşteri farklılaşmasının bir sonucu olmasın ? Yukarıdaki tabloyu doğru okuyarak müşteri çeşitliliğinin artacağı tahmininde bulunarak ürün çeşitliliğini daha önce sağlanıp bir rekabet avantajı yakalanabilir miydi ? Yukarıdaki gibi toplumsal ve siyasi değişimleri okuyabilmek teorik , pratik geçerliliği olmayan bir fantezi mi yoksa ayakta kalmanın önemli bir unsuru mu ?

Başarı nasıl yakalanır ? Bu tür teorik bilgileri bir kenara bırakıp işinizi doğru yapmakla mı yoksa dış etkenleri doğru analiz edip buradaki değişimleri işinize uygulamakla mı ?

Devletleri var eden en önemli güç bugüne kadar birliktelik ruhu idi. Bir toplum ne kadar homojen olup , ortak bir değer etrafında birleşebiliyorsa o kadar güçlü idi. Bugün ise bir devleti güçlü kılan şey farklılık… Devletin vatandaşı ne kadar farklı olabiliyor , ne kadar bireyselliğini keşfedebiliyorsa o kadar yaratıcı ve üretici olabiliyor.

Bu topraklardan bir google , Microsoft çıkar mı ? Bu soruya hayır yanıtını veriyorsak bu sonucu bireysel yeteneksizlik gibi bir durumla açıklamak yanlış olur. Başarıyı algılayış , bireysellik , rekabet kültürü gibi birçok kültürel etken hayır sorusunu içerisinde barındırıyor.

Ülkelerin değerleri nasıl bireyin başarı durumunu etkiliyorsa şirketlerdeki motivasyon , verimlilik anlayışları da çalışanlarınızın ve şirketinizin başarısında önemli bir etkendir.

İnsanlar bugüne kadar çekirdek bir aile içerisinde büyüdü , sonra toplumu tanıdı. Bunların hepsi bireye bir aidiyet duygusu veriyordu. Bugün ki birey ise doğduğu andan itibaren küçük bir köye dönüşmüş olan Dünya değerleri içerisinde buluyor kendisini. Kendisini ait hissettiği değerler yıkılırken tüketim , moda gibi yeni aidiyet alanları oluşuyor. Bir şirket olarak bireydeki bu aidiyet açlığını ıskaladıysanız, bu değişime uygun bir pazarlama anlayışı geliştiremediyseniz surları boşuna dövüyorsunuz demektir.

Bu aidiyet duygusu işinizle ilgisiz gibi görünebilmesine rağmen tasarımlarınızdaki renklerden , çizgilerden , ürün çeşidine kadar birçok noktada etkili. Bu sene turkuaz rengi moda ama niçin ? Yoksa , Renkler sırayla mı moda oluyor , tesadüfen mi belirleniyor ? Ünlü moda tasarımcıları renkleri ortaya çıkartırken toplumsal değişimi , buna bağlı olarak oluşan toplumsal açlığı tespit ederek ihtiyaçla örtüşecek doğru araçları bulmaya çalışıyorlar. Bu değişimi algılayabildikleri ve yönetebildikleri için başarılılar , yani değişim ile yaptığınız iş arasındaki bağlantı burada da ortaya çıkıyor.

Günümüz ekonomisi birçok ekonomist tarafından Darwinist ekonomi olarak adlandırılıyor ; yani değişime ayak uydurabilenler ayakta kalırken , değişimin dışında kalanlar eleniyor.

TwitterTakip

Daha fazla disiplin suistimali önler mi ?


Yollara konulan radar araçlarının amacı hızı ve dolayısıyla kazaları engellemektir. Basit bir mantıkla daha fazla hızı cezalandırırsanız insanlar daha yavaş araba kullanır ve daha az kaza olur. Acaba ?

Daha yüksek gelir daha çok çalışmayı mı getirir ? Daha sıkı kontrol ve disiplin suistimali önler mi ?

İnsan psikolojisi söz konusu olduğunda doğrudan mantığın üzerine yorum yapmak gerekir. Psikoloji , ruhsal durum çoğu zaman aklın yolundan uzaklaşır.

Radar konulması kişinin kendi oto kontrolünü azaltır. Denetimi kendi bilincinden alarak dış bir etkene bağlar. Bu da araç sürüşünün daha sorumsuzca yapılmasına neden olur.

Radar kontrolü sürücü üzerinde baskı yaratır ve sürücü radar olmadığına emin olduğu noktalarda kendisini daha özgür hisseder ; bu noktaları bir fırsat olarak görür ve değerlendirmeye çalışır.

Radar kurallarının 30 km gibi mantıksız hız limitlerine düşmesi hızı meşrulaştırırken , kuralları anlamsızlaştırır. Kişi kuralların dışına çıkmak için somut bir bahane bulmuş olur.

Rüşvet gibi olayları önleyemediğiniz için sürücüler arasında dayanışma doğar. Sürücüler radar’a karşı birbirlerini uyarırlar ve kurallar bir karşıtlık , mücadele edilmesi gereken bir unsurmuş gibi algılanır.

TwitterTakip

06 August 2008

Satışta doğru başlangıç


İnsanlar bir ürünü almaya her zaman istekli midir ? Hayır… Ama gülmeye , hüzünlenmeye , güncel konularda sohbet etmeye ve öğrenmeye isteklidir , bunlardan birisine sürekli bir biçimde uygun psikolojik durumdadır. Öyleyse iyi bir satış asla satış ile başlamaz

TwitterTakip

05 August 2008

Beyaz yalanlara karşı beyaz taktik


Savaş sırasında insanları sorgulamak için şöyle bir yol izlenir : ilk soru öğrenmek istediğiniz cevabın kendisidir

Ama hiç kimse size cevabı kolay bir şekilde vermez

Bu bir oyundur ve galip gelmeden doğru cevabın kapısını aralayamazsınız , yani yalan söylendiğini ortaya çıkarmanız gerekir. Burada çelişkileri , tutarsızlıkları ,tereddütleri , hikayedeki boşlukları kullanarak ilerlersiniz

Soru 1 : burada ne arıyorsun
Cevap 1 : yolumu kaybettim

Bundan sonra çok hızlı bir şekilde soru sormaya devam edersiniz. Size yalan söylemeye kararlı bir kişinin soracağınız sorular konusunda 4-5 kurgusu vardır. İlk sorduğunuz 4-5 sorunun cevabı zaten kurgulanmıştır. Bundan sonraki sorularla gittikçe dibe inersiniz , hazırlıksız olduğu , kurgulanmamış kısma

Buradaki cevapları gerçeğe daha yakın olacak , sizi doğru cevaba daha çok yaklaştıracaktır

İlk 4-5 cevaba hazırlıklı iken dipteki sorularda gerçeklerden destek almak , hikayesinin tutarlı olması için gerçekle bir dereceye kadar paralel gitmek zorundadır

----- *** -----

normal hayatta bir gerçeği öğrenmek için bu kadar soruyu ard arda sorma imkanınız yoktur. Karşıdaki insanın bu kadar baskı altına alamazsınız. Ama buradaki sorgu taktiğinden şu şekilde faydalanabilirsiniz.

Soru 1 : bu ürünü niçin bana bu kadar geç gönderdin ?

Bu sorunun cevabı birkaç şekilde kurgulanmıştır. Bundan sonra soracağınız önceki 2-3 aşama soruların da cevapları hazırdır. Siz bu cevapları atlayarak dipte kalan bir soruyu sormalısınız

TwitterTakip

02 August 2008

Taklitler aslını yaşatır mı yoksa öldürür mü ?


Ankara’daki İndeks kitapevi kapatma kararı almış ve çok büyük bir yazıyla da şöyle yazmış: Korsana yenildik , kitapları % 50 indirimle satıyor ve kapatıyoruz

Bizler başarısızlık durumunda önce Devleti suçlarız : Nerede bu Devlet ! Sonra da geçmişi , koşulları ve çevremizi…

Duruma diğer açıdan bakmaya çalışalım

Korsan kitap satışı gerçekten de sizin satışlarınızı durdurur mu , yoksa bazı kitapların daha çok yayılmasını , daha konuşulur olmasını , gündemi daha çok meşkul etmesini ve ilginin artmasını mı sağlar ? Korsan kitap alan kişileri incelersek ; genellikle kitap okuma alışkanlığı zayıf , popüler kitapları tercih eden ve çoğu kez bir kitaba başlayıp sonunu getiremeyen bir kesimdir. Böyle bir kitle sizin müşterilerinizin % 1’lik bir kesimini daha kapsamaz. Burada satılan kitaplar ise top 10 listesindeki 10-11 kitabı kapsar. Yani , çakışma yüzdesinin çok zayıf olduğunu görüyoruz. Yani korsanın eksi ya da artı tartışılır birkaç etkisi olabilir ama kapatmayı gerektirecek kadar etkili olduğunu düşünmüyorum. Hatta derinliğine incelersek kanaatimce kitap satışlarını olumlu etkileyecek birçok nedenin daha ağır bastığını düşünüyorum.

Bence kitapçıların bu yenilgisinin arkasında daha farklı nedenler var. Her krizde Çin , Devlet politikası ve korsan gibi klişeleri tekrarlamak bizi doğru sonuca götürmez

Kitap satışlarını etkileyen faktörlerin başında bilgiye ulaşma kaynaklarındaki değişim yatıyor. İnternet , Tv gibi iletişim araçları daha görsel bir sunumla daha çok tüketici çekiyor. Bu değişim sadece kitap satışlarını değil gazete ve dergi satışlarını da vuruyor.

Bununla mücadele için önce sorunu tesbit etmek , tüketicinin neden uzaklaştığının yanıtını bulmak sonra da buradan çıkarak çözümler bulmak , farklı bir pazarlama yaklaşımı geliştirmek gerekiyor. Basit olan ise ; korsana yenildik deyip , kitapları % 50 indirimle elden çıkartmaktır

Lacoste, Nike , Adidas gibi markaların imitasyonlarını her köşe başında 10 ytl gibi rakamlara bulabilirsiniz. Alt gelir seviyesinden Lacoste imitasyonu tişörtlerle sokaklarda dolaşması acaba satışları düşürüyor mu yoksa buradaki özenti ve iştah Lacoste firmasının asıl tüketicisindeki isteği daha anlamlı kılıp daha da mı yoğunlaştırıyor. 10 ytl’ye tişört alan bir genç 1o ytl’ye o tişörtü bulamasaydı Lacoste mağazasına gidip 150 ytl ye o ürünü alır mıydı ? Gerçek sadek tüketici kitlesiyle taklitleriyle yetinenler arasındaki örtüşme oranı nedir ? Taklitler aslını öldürür mü yaşatır mı ?

TwitterTakip

01 August 2008

Şirketinizdeki Ergenekon


Ergenekon eylemleri itibariyle bir suç örgütü ama bence bu örgütün fikri temelleri toplumun kültürüne , eğitim anlayışına , şirketlere ve aileye kadar uzanıyor.

İşin eylem tarafını bir tarafa bırakarak şöyle düşünün ; Ergenekon ne yapıyor ?

Doğruyu bildiğini düşünüyor ve bu doğruyu diğerlerinin doğrusunun üstünde tutuyor.

Sizce toplumumuzda varolan şirketlerin çoğu nasıl yönetiliyor ? Tecrübe , kariyer , verim mi ön planda yoksa ilişkiler , yönetime yakınlık , taraf olma durumu mu ?

Birçok şirkette çalıştım bir birçoğunu da gözlemleme şansım oldu ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ; her Türk şirketinin içinde bir Ergenekon mutlaka vardır.

Çalışanlar arasında zamanla oluşmuş bir yakınlık vardır ve bu yakınlığın işe yansımasını , verimliliğin önüne geçmesini yani kayırmacılığa dönüşmesini önleyemezsiniz

Her zaman birileri rakamlardan , deneyimlerden ve müşterilerden daha çok şey bilir ve güçlü bir etkiye sahiptir

TwitterTakip

free web site hit counters

Image Hosted by ImageShack.us
 
Image Hosted by ImageShack.us