31 December 2010

Kırmızı Yılbaşı İççamaşırları neden satmıyor ?

Reklamcılar bugüne kadar hep “ seks satar ” dediler. Oysa, seks sadece dikkat çeker. Bu dikkatin tüketime dönüşmesi ise bilinenden daha azdır.

Seksin tabu olduğu günlerdeki bir doğru aslında bu. Bugün için seks eski günlere göre daha ulaşılabilir ve doğal… artık başlı başına seks itici ve basit gelecektir, bugünlerde seks değil ama ima işe yarar... ancak , gelecekte bu da iş yapmayabilir.

İnsanlar sigarayı sadece nikotin için değil, büyüme sınırını geçtiklerini göstermek için içerler. Seksi kıyafetler de tüketicinin bu sınırı geçtiğini, geçmek istediğini ima eden , bu yönünü vurgulayan dolaylı ürünler olduğu müddetçe satar. Özellikle ülkemizde bu imanın ötesine geçen ürünler ilgi uyandırmayacaktır.

Yılbaşı kırmızı iç çamaşırlar bugüne kadar algı olarak yılbaşında giyilen geleneksel bir kıyafet olarak bilindi. Buna seksi öğeler yüklediğinizde genel tüketicinin satınalma oranı düşecek, satın almada tereddüt edecektir.

Seks ve seksin satın almaya dönüşmesini şuna benzetirim ; sokaktan açık kıyafetli bir kadın geçtiğinde bütün erkekler bakar ama kimse onu eş olarak evinde görmek , beraber görünmek istemez. Tüketicinin ürününüzü gördüğünde ıslık çalması sizi yanıltmasın. Önemli olan sizin ürününüzü alıp evine götürmesi, çalan ıslığın yüksekliği değil.

İç çamaşırı firmaları erkek iç çamaşırı için reklamlar yapıyorlar. Bu reklamların çoğu erkeklere yönelik. Oysa, erkek iç çamaşırlarının önemli bir yüzdeyle kadınlar alır. İç çamaşırı ve mayo firmaları güzel bir mankenin üzerinde ürünlerini sergiliyorlar ama bu sadece tüketiciyi satın almaya teşvik eder. Ancak niçin sizin markanızın ürününüzü alsın ? iç çamaşırı ve mayo firmalarının hiçbiri bugüne kadar ürünlerine bir anlam yüklemeyi beceremedi. Desen, dikiş ve kumaş olarak çok fazla farklılaşamayacak bir ürünü sadece manken üzerine giydirmek yeterli olmaz, mutlaka bir anlam yüklenmeli.

Zeki mayo bilinen bir marka ancak bir anlamı yok, akıllarda kalan tek hikayesi havaalanına konulan manken resimlerinin müstehcen bulunarak kaldırılması oldu.

Yılbaşı için kırmızı iç çamaşırı müthiş potansiyeli olan bir ürün. Ancak, ürün doğru konumlandırılıp , anlatılamıyor. Zeki mayo bu ürünü doğru konumlandırıp önemli bir ciro yakalayabilir.

TwitterTakip

30 December 2010

Pazarlama bilenden değil, yapandan öğrenilir...

Yol kenarlarında eskici arabasıyla ilerleyen eskiciler görürsünüz. Dikkat ediyorum bunların hepsinin arabasında birer tane eski, altın renkli gramafon var. Bu ne demektir ? demek ki daha önce bir eskici tesadüfen bir gramafon denk getirdi, yol kenarında ilerlerken buna hemen bir müşteri buldu. Baktı ki ; gramafon hemen müşterisini buluyor, bu eskiciler de arabalarına bir tane koyarak sanki; az önce bir yerden uygun fiyata düşürmüş ve ellerinde sadece bir tane varmış gibi arabalarında dolaştırıyorlar.

Tüketici fırsatlara karşı duyarlıdır , adeta faydalanmak için yarışır. Elde edilen fayda yanında diğerlerinden öne geçme, fırsatı gören “uyanık adam” olma da cezp edicidir.

Ankara siteler girişindeki köprü altında her gün sabah bir simitçi çocuk bekler. Elindeki simitler yollara saçılmış , ağlar vaziyette orada bekliyor. Bu simitçi şunu keşfetmiş; simit satmaktan daha kolay bir yol var , o da tüm simitlerin parasını almak. Bu simitçi çocuğunu başına daha önce şöyle bir olay gelmiştir muhtemelen ; bir gün simitlerini yolda yürürken düşürmüş, ona acıyan birisi aracını durdurarak simitlerinin parasını ödemiş. Simitçi çocuğun aklında hemen bir pazarlama kıvılcımı yanmış olmalı.

Bunlar bir simitçi ve eskicinin deneyimleriyle buldukları satış yöntemleri. Bu eskici de ilk etapta mahalle aralarında “ eskici “ diye bağırarak satış deneyimine başladı. Sonra müşterilerini gözlemledi, fırsat unsurunu tanımlayamadı , anlatamadı ama deneyimleriyle hayata geçirdi…

Hayatın şöyle bir adaleti vardır ; yapılması gerekenleri sadece ne yapılması gerektiğini bilenler yapmaz…

Bir dolmuşçunun, araçta tek başına bekleyen yolcusunun, bu araç kalkmayacak, diye kızıp araçtan inmesini önlemek için ara sıra gaza basıp yolcuya hemen kalkacakmış intibası yaratması gibi herkes pazarlamayı yaşıyor. Herkesin öğrendiği, gördüğü yöntemler var. O yüzden ; bir bilenden öğreneceksin, bir de yapandan…

TwitterTakip

29 December 2010

Rüzgar her zaman matematiğin yelkenini doldurmaz....

Çay reklamlarında tavşan kanı kıvamındaki çay kameranın önüne konulur. Tüketicide iştah arttırmak için kamera önüne konulan çayın rengi boya ve ışık ile istenilen kıvama getirilmiştir. Böyle olmasa dahi tüketici böyle olduğunu düşünür. Çünkü, sonuçta bir reklamdır. Dolayısıyla tüketicide şüphe uyandıracak , reklam algısı yaratacak uygulamalardan kaçınmak gerekir. İyi bir çay reklamı kırmızı boyayla desteklenmiş bir bardak çay görseliyle olmaz, iyi bir hikayeyle olur.

Tüketicinin karşısına beyaz bir gömlek çıkartıp ; işte bunu biz yıkadık, demek inandırıcı değildir. Daha inandırıcı kılmak için sokak ortasına stand kurup halktan birkaç kişinin hayret verici bakışları da yeterli olmaz. Bunun yerine kirlenmek güzeldir hikayesi daha çok iş görür ve inandırıcıdır.

Halk arasında şöyle bir söz vardır ; karnınızın doymayacağı yere açım demeyin… çok net ve basit bir cümle. Atalarımız reklam olayına el atsalardı bu konuda da birkaç atasözü parçalarlar ve sanırım şöyle derlerdi ; reklam, reklam gibi duruyorsa reklam etmeyin…

Bir dönem her tarafımızda laz mütahitler sarmıştı. İstanbul depremi asıl bu mütahitlerin üzerine yıkıldı. Depremden sonra güven unsuru ön plana çıktı ve ağaoğlu “ ben yaptım “ dedi , bildiğimiz mütahitlerin yaptığı binalar, kurumsal firmalara geçti. Biz hep rakiplere dikkat ederiz ama çoğu zaman işinizi tetikleyen ya da batıran başka dış olaylar vardır. Trendler, toplumsal olaylar sizin için bir fırsat ya da tehdit olabilir. Firmaların çoğu rakibe göz kulak kesilerek enerjilerini boşa harcar, minder hiçbir zaman boş kalmaz ama firmaların nedense karşıdakini minderden indirme gibi gereksiz bir telaşları vardır.

Ağaoğlu reklamlarında neyi doğru yaptı, neyi doğru anlattı ? Hiçbir şeyi… sadece reklam, reklam gibi durmuyor… kendisinin hesap edemediği başarı rüzgarı buradan geldi.

Ağaoğlu, yıllardır mütahitlik yapıyor ama ekranlarda gözükmüyor, medyadan uzakta spor arabalarına binerek geziyordu. Reklam olmak için daha önce birçok aktivite yaptı ama başarılı olamadı. Basketbolculara hediye ettiği dairelerle birden gündeme oturdu. O dönemde medyayı meşkul edecek siyasi,terör gibi olayların az olması, tüketicilerin mitahit depreminden sonra güvenilir ve ucuz inşaat talebi ekran gerisinde hesap edilemeyen ve görünmez nedenler ağaoğlu rüzgarını tetikledi. Her zaman söylediğimiz gibi ; başarıda hesaplarınız kadar hesap edemediğiniz çevre faktörler de etkilidir, kimisi buna şans der kimisi kader…

TwitterTakip

27 December 2010

Gelecekte Mağazacılık, tüketiciyi etkileyen psikolojik öğeler...

İnsanlar neşeliyken adımlarını daha yukarı kaldırarak yürürler, üzüntülü haldeyken adımları yere daha yakındır, çok üzgün olduklarında adımlar yukarı kalkmaz yere neredeyse sürünür. İnsanların ruh halini her zaman yüzlerine bakarak anlayamazsınız, gülümseme bazen sadece bir nezaket gülümsemesi olabilir.

Eğer, insan davranışları üzerine deneyler yapan birisi olsaydım müşterilerini adım atarken, adımlarındaki değişimler üzerine bir araştırma yapardım. Normal bir avm’de yürürken nasıl yürüyorlar, sizin mağazanıza girdiklerinde yürüyüşlerinde nasıl bir değişim oluyor ? Bu değişimi sağlayan etmenler nelerdir ? Bir mağaza insana neşe , heyecan verip adımlarında belirgin bir değişime neden olabilir mi ? Evet olabilir…

Geleneksel mağazaların insanların ruh hallerinde bir değişime neden olmadığını biliyoruz. Çünkü, beklenti ile gerçekleşen birebir aynıdır, insanları şaşırtacak yeni bir şey yoktur. Perde mağazaları vitrinlerini sık sık değiştirirler, amaç müşteri beklentisini aşmaktır, heyecan yaratmaktır. Media markt, best buy gibi alışveriş merkezlerine gittiğinizde bu heyecanı körükleyecek, tüketiciyi bir raftan diğer rafa sürükleyecek unsurlar tek tek düşünülmüştür. Mutlaka havuz kısımlarda kampanyalar vardır, müzik dış ortam ile iç ortam ayrıştırır, satıcıları yorgun ve işini yapan bir memurdan ziyade heyecanlı ve işini sever bir görüntüdedir, best buy belirli saatlerde ve satış rakamlarına ulaştığında bütün çalışanlar birbirlerini alkışlarlar, bu alkış tüketicilerin de dahil olduğu sosyal bir ortam yaratır, tüketici bu başarının bir parçası haline getirilerek oyuna dahil edilir. Tekno-sa mağazalarına gittiğinizde ise bu heyecan unsurunu göremezsiniz, müzik ve fiyat etiketli kampanyalar başarısız bir taklittir.

Mağazacılık belirli periodlarda vitrin değiştirmenin çok ötesine geçiyor. Tüketici ruh halini değiştiren, tüketiciyi oyunun içine dahil eden, psikolojik bir tasarıma dönüşüyor. Gelecekte mağazacılığın en önemli unsuru ne fiyat, ne de ürün olacak, tamamen psikolojik bir tasarım olacak.

Bazı mağazalar bunu çok iyi uygularken bazıları cepten yiyor. Lcw mağazaları oldukça başarılı ancak içerisindeki müşteri trafiğini hak etmiyor. Bu trafiği yaratacak ve yönetecek kadar da başarılı değil. Ancak, bazen güncel anlamda başarıyı yakalayamasanız da tüketici bilinçaltında edindiğiniz bir yer vardır , buradan beslenirsiniz. Lcw de kısmen mahalle bakkalı ve perdecisi gibi bu alışkanlıktan besleniyor ancak bunun da bir ömrü var. Bu durumu için sigara örneğini verebiliriz; geçmişte her filmde ünlü aktörler sigara içer, sigara içmek farklı bir karizma verirdi. Bu durum tüketici bilinçaltına o kadar derin işlemiştir ki sigara paketlerinin üzerine ceset resimleri koysanız dahi etkili olmaz. Her milletin bu tür alışkanlıkları ve kodları vardır. Bilinçaltına yerleşmiştir. Örneğin ; birçok sektör hizmet anlamında çok ileri giderken berberler halen aynı yöntemle ilerliyorlar, ancak tüketici de bu hataları görmüyor, hizmet eksikliklerine dikkat etmiyor. Kültürel alışkanlıklar bunda oldukça etkili. Sonuç itibariyle gelmek istediğim nokta ; şu an birçok marka, bir çok sektör bu alışkanlıklardan ve kültürel öğelerden besleniyor ancak bunun bir ömrü var. Artık alışkanlıklara sırtınızı yaslanacağınız bir dönemi geride bırakıyoruz, psikolojik tasarım boyutu ön plana çıkıyor. Tüketicinin psikolojisini , ruh halini değiştirebilen mağazalar yarışta öne geçiyor.

----------- *** ----------

Marlboro sürekli kırmızı ceketler, eldivenler dağıtır. Bunu, tüketici ısınsın , üşümüştür düşüncesiyle yapmıyor. Kırmızı öğesi marlboro simgesini çağrıştırarak bilinçaltına kazındırıyor. Marlboro kırmızısı ve simgesiyle yaşam alanını paylaşan tüketici kendisini marka ile özdeşleştiriyor. Mağazada bu tür unsurlar mutlaka kullanılmalı, çağrışım yapacak, müşteriye markanızı hatırlatacak unsurlarla bir şekilde tüketicinizle iletişime geçilmeli. Çoğu marka yılbaşlarında hediyeler dağıtır, bu avrupa’da uygulanan yöntemin kötü bir taklididir. Yeşil rengini kullanana bir markanın turuncu renk ajanda dağıtmasının hiçbir anlamı yoktur, sadece yaptın mı yaptım, demenize yarar. Hediye ve promosyonların bir amacı olmalı , bir çağrışımda bulundurmalı…

Hatırladığım bir reklam vardı. Bir bayan tezgahtaki bayana gidiyor. Tezgahtar bayana soruyor. Sizin için bir şey yapabilir miyim ? Evet, beni sizin kadar güzel yapabilir misiniz ? Bu reklam aslında tüketici bilinçaltını okuyor. Tüketici gördüğü her nesneyi kendisine uyarlar, özendiği bir şeyi kendisinde görmek ister. İkea tüketicinin bu yönünü keşfetmiş ki ; tüketicinin almak, sahip olmak, kendisinde görmek isteyeceği örnek modeller yaratıyor. Ürünlerini bir konsept şeklinde sunuyor. Dizi filmlerde x marka perde modellerini görüp mağazalara “ şu dizideki perdeden istiyorum “ diyen binlerce tüketici var. Bu nedenle mağazanız mutlaka müşterinin elindekiyle, evindekiyle, sahip olduğuyla ve evindekiyle farklı , bir ileri versiyonu olmalı. Özendirmeyen hiçbir şey satmaz. Boyner mağazalarında güzellik bölümündeki tezgahtarlar diğer giysi bölümündeki tezgahtarlarla boy olarak , güzellik olarak faklıdır. Hepsi özenle seçilir, bu bayan tüketicileri özendirmenin bir yoludur. Bir ürün almak için buraya gelen müşteri , bilinçaltının ben de sizin gibi olmak istiyorum çağrışımının etkisiyle daha çok motive olur, harekete geçer.

Bir film düşünün. Film izleyenler iyi adama bir şey olduğu zaman üzülürler, kötü adama bir şey olduğu zaman sevinirler. Yönetmenler bunu bildikleri için her filmde bir iyi bir de kötü adam yerleştirirler. Kötü adam filmin sonunda kötü bir biçimde öldürürler, tüketici rahatlar ve tatmin olur, mutlu son… kötü adam yaşadıkça merak kamçılanır, eğer dizi ise bir sonraki sefer izlenmenin yolu kötü adamı daha çok entrikanın içine dahil etmektir. Kötü adam kötüleştikçe merak artar, tüketici o ölmeden , cezasını görmeden rahatlamaz…. Tüketiciler anlam yüklemeye , özdeşleşmeye meyillidir.

TwitterTakip

24 December 2010

Yöneticiler Piyango Bileti Alır mı ?

Bir iş yeri sahibi olsaydım piyango bileti alan birisini müdür yapmazdım. Piyango bileti alan kişi hayatında şansa yer açıyor demektir. Aldığı kararlarda şansa ve tesadüflere pay tanıyor demektir. Bir şeyler yapıp işin geri kalanı için “ hadi hadi “ ümidiyle bekleyen adamlara gerek yoktur, bunu o adamlar olmadan da yapabilirsiniz zaten.

Şansa inan ama kararlarında şansa pay tanıma...

Milli piyango yöneticisi sanırım içinden gelerek piyango bileti alan birisi.Böyle düşünüyorum çünkü işini tamamen şansa bırakmış.

Milli piyangonun yıllardır kullandığı bir slogan var ; çıkmaz demeyin, şansınızı deneyin…

Son derece başarılı bir slogan. Ama sloganların bir özelliği vardır ; zamanla içi boşalır , anlamını ve inandırıcılığını kaybeder.

Bir şeyi ne kadar çok tekrarlarsanız o, artık bir doğru haline gelir, optimum noktasını bulduktan sonra ise ; ne kadar çok sık tekrarlarsanız slogan kendi aleyhine çalışır.

Hitlerin propaganda bakanı ; bir şeyi ne kadar çok tekrarlarsanız o kadar gerçek olur , diyordu. Anlamsız dahi olsa bir sözcüğün tekrarıyla onu somutlaştırabilir ve inandırıcı kılabilirsiniz.

Tayyip Erdoğan ağzından 3 çocuk sözcüğünü kaçırdı. Eğer bir daha bu kelimeyi etmeseydi, ağzından kaçan mantıksız bir sözcük olarak kalacaktı, muhalefet her platformda kullanacaktı. Ancak her plantformda tekrarladı ve bu tekrardan dolayı insanlar ; demek ki bildiği bir şey var, ağzından kaçmadı, diye düşündü. Eğer bu bilinçli bir taktik ise danışmanlarını tebrik etmek gerekir. Aptallık ettikten sonra hemen geri adım atıp kaçmayın, üzerine gidin ve tekrar edin, bu satten sonra yapılabilecek en mantıklı şey budur. Tekrarın basit bir aptallığı dahi nasıl mantıklı hale getirebildiğini görüyorsunuz, bu yöntem propaganda, reklam gibi birçok konuya uyarlanabilir.

Ancak bu tekrarın da bir optimum noktası vardır. Tayyip bir noktadan sonra yine tekrar etmeye devam ederse, nedenler sunmak zorunda kalacaktır, yoksa başlangıç noktasına geri döner ve tekra aptallık olarak algılanır.

Milli piyango sloganı ile bu sınırı çoktan aştı. Artık mesaj dikkat çekme, güvenilir olma gibi özelliklerini kaybetti. Karşı tarafa verdiği tek mesaj , miladını tamamlamış ve eskimiş olması…

Eğer mesajınız heyecanlıysa , ürününüz de heyecanlı olarak algılanır. Mesajınız şaşırtıcıysa ürününüz de şaşırtıcı bir ürün olarak algılanır. Eğer mesajınız artık anlamını yitirmiş ve eskimiş ise ürününüz de eskimiş olarak algılanır. Milli piyango’nun mesajı şu an kendi aleyhine çalışıyor.

Sanırım milli piyango yöneticisi sadece kendi firması olduğu için değil, gerçekten içten gelerek piyango bileti alıyor.

TwitterTakip

22 December 2010

Yunanistan ile savaş stratejilerimiz var ama barış stratejilerimiz neden yok ?

Yunanistan ile bir savaş çıktığı taktirde birçok saldırı ve savaş stratejimiz mevcut. Kozmik oda baskınında bunların bir kısmı ortaya çıkmıştı ve genelkurmay hemen yenisini hazırlamıştı. Sanki yarın hemen savaşa giriyoruz...diğer birçok konuda neden bu acelecilik yok ?

Yeni kurulan devletlerin mutlaka bir düşmana ihtiyaçları vardır. Daha kuvvetli olmanın ve beraberliği daha sıkı sağlamanın bir yoludur bu. Devlet kendisini düşmanına göre tanımlar, tehdit karşısında ancak birleşebilir. Birçok devletin kuruluş aşamalarını inceleyin kendisine bir düşman yaratmıştır. Düşman ihtiyacı Cumhuriyet döneminin bir mirası ve bugün de bu alışkanlık devam ediyor. ABD soğuk savaş döneminde komunizm ve Sovyet tehdidini büyüterek ortadoğuya yerleşti , müttefikler ve üstler edindi. Düşman yaratmak yayılmanın bir yoluydu. Bugün için bu tehdit İran , yarın ise Çin olacaktır.

Neye hazırlık yaparsanız karşınızda onu bulursunuz. Savaşa hazırlık yaparsanız karşı tarafı da tahrik ederseniz ve elinizdeki en iyi çözüm olarak masada hep bu vardır. Yunanistan ile Türkiye neden düşman olur ? Bence, çoğu neden gereksiz, asıl önemli neden ; her iki devlet de birbirlerinden korkuyor. Her ikisi de hazırlıklı ve kıvılcımdan korkuyor. Kardak krizi sırasında iki ülke karşı karşıya geldi , Çiller “bir çakıl taşını dahi verdirmem” dedi ama bugün Yunanistan adalarını satıyor. Demek ki ; “çakıl taşı felsefesi “ miladını doldurmuş bir paradigma , zora düşünce paradigma kendi rasyonel doğru eksenine oturuyor.

Devletlerin savunma bakanlığı var ama neden barış bakanlığı yok ? Savunma bakanlığı ne yapar ; masraf yapma ve silah alma dışında bu güne kadar ne üretebildi ? küresel dünyanın Birleşmiş Milletler gibi kuruluşları var, bunlar barışın devam etmesi için çalışıyor ve önlem alıyorlar. Gelecekte devletler de bu tür konulara ağırlık vereceklerdir. 23 Nisan bayramının dünyada çocuklara verilen değerin göstergesi olarak savunuyor ve övünüyorsak , böyle bir girişim de imaj ve bölgeye sağladığı değer açısından önemli bir etki yaratacaktır. Böyle bir bakanlık ticaretten , ekonomiye kadar birçok alanda hızlı bir iyileşme sağlayabilir.

Elinizde bir silah var ise aklınıza kavga sırasında ilk olarak onu kullanmak gelir. Neye hazırlanıyorsanız masanızda çözüm olarak o durur. Krizin baş gösterdiği , Avrupa ile ihracatın gün geçtikçe azaldığı bir dönemde Türkiye’nin bölgesindeki güçlere ihtiyacı var. Savaşa hazırlık, içerideki eskimiş ve varoluş amacı kalmamış bazı kurumların devamlılığını sağlamak ve değerini arttırmak dışında bir işe yaramıyor.

TwitterTakip

21 December 2010

Gözümüze çarpan başarısız pazarlama örnekleri....

Ülker yönetim kurulu başkanı Murat Ülker ilk defa gazeteleri çağırarak ürün lansmanı yaptı. Ülker başarılı bir firma ancak daha çok geleneksel yolları kullanıyor. Mesela PR konusunda çok beceriksiz. Tüketici üzerinde oluşan ÜLKER algısı tamamen tesadüflere bağlı. Kalesi olan iç pazarda, üzerine yapışan ideolojik imajları kırmak için bir gayret göstermiyor. Sürekli yeni çikolata çıkartıyor ama en pahalı çikolatası 1,5 tl. Çikolatayı bakkaldan normal bir alışveriş yaparken ,alışveriş sepetine eklenen bir ürün olmanın ötesine taşıyamadı. Gereğinden fazla kendini tekrar eden ürün çeşidi mevcut. Başarılı olduğu bir gerçek ama bu başarıdaki unsurlar ne kadar rekabet edebilir unsurlar, ne kadarı konjektür ve Pazar boşluğunun dışında kalan etkenler , bunlar iyi analiz edilmeli.

Ece ajandasını bilirsiniz. Türkiyenin en eski ajanda firmalarından birisidir. Üzerinde siyah, ruhsuz bir cilt vardır, görüntü bir bakkal defterini andırır. Küçüklüğümde hafızama kazınan bu Ece ajandasını geçen gün bir kırtasiyede tekrar gördüm. Çok ilginç ki ; bu ajanda hiçbir şeyini değiştirmemiş, aynı ruhsuzlukla duruyor. İnsanların hafızasında yer eden bu kadar güçlü bir isim, çok ufak bir tasarım değişikliğine dahi gidemez mi ? Rakipleri sürekli kendilerini yenilerken bu marka bu ruhsuzluğunu niçin devam ettiriyor ? Ece ajandası başarısızlık örneği olarak pazarlama kitaplarındaki yerini almalı.

Tekno-sa açılan her AVM ‘de ilk sırada boy gösteriyor. Oysa, teknolojide her yerde olmak bir avantaj değil , maliyeti arttıran ve fiyat rekabetinde sizi geriye iten bir unsur. Teknoloji mağazalarında fiyat rekabeti, ürün çeşitliliği ve fiyat daha ön planda. Sabancı yıllara dayanan deneyimine rağmen Tekno-sa mağazalarını yanlış konumlandırıyor, önceliğini yanlış belirliyor. Eğer bu mağazalar Sabancının değil, daha az sermayeli bir kişinin olsaydı iflas ederdi. Bir süre sonra konsept değişikliğine gitmeye mecbur kalacaktır.Daha çok çeşidin bir arada sunulduğu çok daha büyük mekanlara dönüşmeye mecbur kalacaktır.

Sokakta gördüğümüz başarısız örneklere sonraki yazılarımızda devam edeceğiz,

TwitterTakip

18 December 2010

Her Başarıda Şans önemli bir yüzdeye sahiptir...

Sonuçların bir iyi bir de kötü tarafı vardır ; iyi tarafı skor gerçekleşmiştir; kötü tarafı ise sonuçlar nedenleri açıklamayaz.

Mağazalarda yazar kasada duran insanların genellikle aynı işi yapmaktan kaynaklı duyarsız bir halleri vardır. Parayı alıp kasaya koyarlar ama bu paranın neden bu kasaya girdiğini bilmezler. Bazen insanları da yazar kasada oturan kişilere benzetiyorum. Satış gerçekleşmiş para kasaya girmiştir ama ya nedenler ?

Sonuçların nedenleri açıklamaya ihtiyacı vardır. Açıklayabilsin ki tekrar edebilsin ve geliştirebilsin.

Bu sonucu gerçekleştirenler bunu yapamaz mı ? kısmen yapamaz, onlar zafer kolaysa yazar kasadaki kişiye dönüştüler, zor ise zafer sarhoşu olurlar…

Ekonomi o kadar karmaşıktır ki, ekonomiyi yönetemezsiniz sadece önlem alırsınız. Merkez bankası geçen gün faizleri aşağı çekmek, kredi kartlarının asgari ödeme tutarlarını arttırmak gibi düzenlemeler yaptı. Ne yapmaya çalışıyor ? İrlanda’da ki kriz kamu sektöründen değil, özel sektörün aşırı borçlanmasından ve riskli krediler dağıtmasından ortaya çıkmıştı. Sıcak para girişini önlemeye ve kredileri kontrol altına almaya çalışıyor. Dikkat edin, yönetmiyor, önlem alıyor…

İş hayatı ve ekonomiyle ilgili çoğu başarıda mutlaka şans faktörü de vardır. Kimse bu kadar çok etkeni aynı anda hesap edemez.

Ekonomistler niçin bu kadar çok matematikle, istatistiklerle uğraşırlar ? bütün olasılıkları hesap edebilmek için. Ekonomistler öngörmez, önünüze olasılıklar serer… bunlardan bir tanesine de piyango vurur ve ünlü olur.

Aşağı yukarı her gün bir banka tarafından aranırsınız, karşınızdaki kişi size yeni bir uygulamadan bahsediyordur, sigortalamak istiyordur v.s. Çoğu kişi de sinirlenerek telefonu kapatır ama bankalar nedense bu uygulamaya yılmadan devam eder ve sonuç alamazlar. Bu mantıksız ve geleneksel pazarlama yaklaşımı yöneticilerin zannedildiği kadar mantıklı davranmadıklarını gösteriyor. Oysa , bankalar bu yıl % 25 oranlarında kar açıkladılar , bunu ülkenin en başarılı yönetimi ve operasyonu olarak lanse ettiler. Gördüğünüz gibi ortada % 25 kar sonucu var ama sonuç nedeni açıklayamıyor. Neden; birçok bankanın yani rakibin batması , diğerlerinin bunlardan ürküp önlem alması ve pazarda oluşan boşluk… yani şans faktörü burada ki başarıda da gelip kendisine yer buluyor.

TwitterTakip

17 December 2010

İnsanların kıyafetleri önemlidir ama.....

Muhtar Kent , coca cola’nın başarılı yöneticilerden bir tanesi. Şüphesiz ki , buraya kendi başarılarıyla geldi ancak coca cola gibi uluslararası firmaların kendilerini temsil eden , vitrinde duran kişileri kendi ülkelerinden değil, potansiyelin yüksek olduğu ülkelerin insanlarından seçmesi de etkili bir strateji. O pazardaki tüketicilerin markayla kendilerini özdeşleştirmelerinin, yabancılık duymamalarının bir yolu.

Acemi pazarlamacılar tüketiciyi etkilemeye çalışır, profosyoneller tüketicinin marka ile özdeşleşmesini sağlar.

Pazarlama karşıdaki insanı etkilemek değildir. Bu etki tek başına cool ve mesafeli bir duruşa neden olabilir.

D’s , Boyner, YKM, H&M, Zara , Maks&Spencer gibi mağazaları inceleyin. Satıcıların davranışlarında , gülümsemelerinde, konuşma üslüplarında , size yaklaşımlarında homojen bir benzerlik görüyor musunuz ?

Bazı satıcıların satış baskısı altında aşırı stresli olduklarını, sizi ikna etmeye çalıştıklarını görüyorsunuz. Bazılarının davranışlarında ise hiçbir benzerlik yok, her satıcı mağaza içerisinde kendi tarzını oluşturmuş 

H&M mağazalarına girdiğinizde satıcı davranışlarındaki homojenlik dikkatinizi çekiyor. Satıcıların kıyafetleri hedef tüketici kitle ile örtüşüyor, gayet hızlı hareket ediyorlar, neşeli ve sempatik tavırları dikkati çekiyor. Bunun adı ; tüketici ile özdeşleşme, tüketiciyi dahil etmektir.

Sarar, interview mağazasını gezdiğimde şöyle bir durum dikkatimi çekmişti. Çalışanlara interview markasının üst seğment iş adamlarına hitap ettiği anlatılmış , efsane haline getirilmiş. Mağaza satıcıları içeri girdiğinizde uzaktan belirgin biçimde sizi süzüyorlar. O an üzerinizde eşofman ya da günlük bir kıyafet var ise ilgilenmekte tereddüt ediyorlar. Bir ürünle , ilgilenip fiyatını sorup “ pahalı değil mi biraz” tepkisi verdiğinizde, efendim bu “ interview “ yanıtını veriyorlar. Sonuç itibariyle satıcı marka ile tüketiciyi etkilemeye hatta ezmeye çalışıyor ancak bu duruşun satışa dönüşme ihtimali düşük, yanlış ve geleneksel bir strateji. Karşıdaki tüketici ile mesafe yaratmak ve ezmek geleneksel modelde çok kullanılan bir yöntemdi. Tüketici soru sorduğunda cevap verilmez sadece marka ismi telaffuz edilirdi. Vakko’nun böyle bir duruşu vardı ama mağazalarında sıcaklık yaratmayı da becerebiliyordu. Modern pazarlama anlayışında “Pahalı değil mi “ sorusuna karşı ürünün özellikleri anlatılır, neden bu değerde olduğu ifade edilir, marka ismi ile baskı kurulmaya çalışılmaz.

Markalar üst seğmente çıktıkça davranışlarını değiştirmeli ancak asıl önemli olan tüketici ile özdeşleşebilmektir. Etki genellikle satışa dönüşmeyen bir show unsurudur.

İnsanların kıyafetleri önemlidir ama yüzlerindeki ifade daha önemlidir. Her mağazanın, her markanın bir yüzü olmalı, bu yüz homojenlik sergilemeli.

Tchibo mağazalarına girdiğinizde çalışanların üzerlerinde mutfak giysileri olan hamarat ev hanımları gibi olduklarını görürsünüz. Tüketicinin kendisini evindeymiş gibi hissetmesinin bir yoludur bu…

TwitterTakip

Tarih dersi var da, Niçin Gelecek dersi yok ?

Tarih diye bir sosyal bilim var , insanlar eğitim hayatı boyunca bu dersi alıyorlar ama neden gelecek adlı bir ders yok ? Neden geleceği konu edinip , konuşup tartışmıyoruz.

Gelecekte özellikle gelişmiş ülkelerde bu tür derslerin insanların hayal güçlerini geliştirmek ve geleceğe bakmalarını teşvik etmek amacıyla konulacağını düşünüyorum.

Sürekli tarih ve geçmiş öğretilen bir birey normal hayatında da , iş hayatında da geçmişe bakmaya meyilli hale gelir.

Türkiye Yunanistan, iran , Suriye gibi ülkelere ideolojik bir çerçevede baktı, ya dost ya da düşmandı. Araplar geçmişte bizi arkadan hançerlemişti ve bu çerçevede savunmacı bir pozisyon alındı. Yani, bir anlamda geçmiş referans alınarak pozisyon alındı. Oysa, rasyonel toplumlar hedef koyar. Yanınızdaki her komşu bir Pazar ve bir fırsattır. Mevcut durumu baz alıp pozisyon almaktansa, hedef koyup aksiyon almak sizi ileri taşıyabilir. Türkiye’nin problemi çok fazla tarih biliyor olması.

Bilgi sakat olduğunda bakış açısı da sakat olur.

Olayları birebir irdelediğinizde bu çarpıklığın ipuçlarını görebilirsiniz.

Geçen günlerde benzin 4 tl ye yükseldi. 4 tl psikolojik sınırı aşıldığı için halkın dikkatini çekti ve tepki oluştu. Hükümet diğer oyuncuların indirime gitmesini istedi. Dağıtıcılar çok az kazandıklarını söyleyerek indirime gitmedi. Tüpraş yani Koç hükümetin attığı pas’a karşılık vererek, kamuoyu önünde imaj zedelenmesi yaşamamak ve puan kazanmak için %2 indirime gittiğini açıkladı. Sorun çözüldü mü ? sorun çözülmedi çünkü sorun konuşulmadı. Bir problemin çözülüp çözülmeyeceğini anlamak için sorun konuşulurken nasıl konuşulduğuna , sorunun hangi yönlerine değinildiğine dikkat edin. Bu olayda sorun konuşulmuyor kamuoyu tepkisi dindirilmek için muhataplar arası paslaşma yapılıyor ve oyunculardan birisi çıkarak fedakarlık yaptığını söyleyip ileri atılıyor. Bir süre sonra bu indirim de fiyata yedirilecektir.

Türkiye 1960’lı yıllara kadar borçlandı, 90’lı yıllara kadar vergi ile finanse etti, şu an hem borçlanıyor hem vergiye yükleniyor. Benzindeki vergi oranı %75’dir. % 75 vergi alan hükümet niçin diğer aktörlerden fedakarlık bekliyor? Tarih ve ideoloji yüklü toplumun matematik eksiği olduğunu da biliyor.

TwitterTakip

15 December 2010

İkea, 10 yıl değil , 2+8 yıl garanti veriyor...

İkea, ürünlerine 10 yıl garanti veriyor. Ama, bunu tüketicisine duyururken 10 yıl garanti veriyoruz, demiyor, 2+8 yıl olarak lanse ediyor. Bu garantinin 10 yıl değil de, 2+8 olarak sunulmasının psikolojik bir anlamı var.

Göz ilk olarak 2 rakamını görüyor, algı 2 yıl gibi bir seviyede beklenti oluşturuyor, daha sonra 8 rakamını gördüğünüzde 2 ile 8 rakamı arasındaki fark daha dikkat çekici ve şoke edici duruyor.

8+2 deseydi, beklenti direkt 8 seviyelerinde oluşacak, ondan sonraki 2 anlamsız ve yetersiz olarak algılanacaktı.

Eğer, direkt olarak 10 yıl garanti deseydi diğer rakiplerden farklılaşamayacak, slogan ve anlamsız bir cümle olacaktı.

Eğer günümüzde algı yönetimi önemliyse, tüketici algısı ile empati kurabilmek de önemli.

İkea’nın 10 yıl garanti veriyor olması Anadolu’daki kobilerin dahi yıllardır kullandığı bir ikna yöntemi. İkea farklı bir şey sunmuyor ama farklılaştırıyor.

Taahüt edilen şey aynı , algıda yarattığı etki farklı.

İnsan zihni kıyaslayarak algılar. İyi olanı daha iyi göstermenin yolu yanına kötüyü koymaktır.

Sanatçılar kliplerde kendilerinden daha çirkin bir eşi partner olarak oynatırlar. Bu, onu daha güzel ve çekici göstermenin bir yoludur. Filmlerde sanatçılar kendi değerlerini yükseltmek için ona haksızlık eden, kötü bir partneri karşılarına alırlar. İyi ve şevkatli algısı oluşturmanın bir yoludur bu.

Bir şey karşıtlığı ile vardır , karşıtlığı ile kıyaslanarak değerlendirilir.

Zayıf bir düşmanın , zayıf bir muhalefetin değeri paha biçilemez.

İnsan kendi kendini anlattığı zaman ukela ya da kendini beğenmiş olarak algılanır. Bunu kendisini eleştiren birisi karşısında yaptığı zaman kendini anlatma fırsatı bulmuştur, adı kendini beğenmişlik değil , savunma olur. Zayıf bir rakip karşısında insanın kendisini savunarak kendisini anlatması paha biçilmez bir fırsattır. AKP’nin en büyük şansı, Kılıçdaroğlu karşısında kendini anlatma şansı bulmasıdır.

TwitterTakip

13 December 2010

Bill Gates servetini neden bağışlıyor ?

Bill Gates servetinin neredeyse yarısını bir hayır kurumu kurarak buraya bağışlayacağını açıkladı. Türk filmlerindeki gibi Bill Gates bir gece rüya gördü ve ak sakallı bir dede servetinin yarısını bağışlamasını mı istedi ? inandırıcı değil… Bill Gates bir şey yapıyorsa bir nedeni vardır. Bunun yeni bir iş modeli , yeni bir strateji olma ihtimali yüksektir.

Pazarlama ve satışta neredeyse bütün taktikler denendi. Amway gibi firmalar geleneksel satış kanallarını bırakıp network ile yayıldılar, daha sıkı bağlar kurdular. Ancak, halen yeni bir şeyler gerekiyor.

Bu kadar çok firmanın, satıcının olduğu bir ortamda farklı bir şeyler yapmak gerek. Siz satıcı olduğunuzda karşınızdaki de alıcı rolünü üstleniyor ve daha çok direnç sergiliyor. Sanırım yeni yüzyılın sihirli parolası ; satıcı olmadan satmak…

Tüketicileri alıcı değil, ortak yapmak nasıl bir fikir ?

Bunun yolu tüketici ile aynı cepheye geçebilmek.

İnsanların zengin insanlara nasıl baktıklarını , nasıl isimler taktıklarını gözlemleyin. Çoğu olumsuzdur, şanslı, züppe gibi sıfatlarla anarlar. Büyüdükçe hedef olmanız kaçınılmazdır. Bill Gates hedef tahtasından sıyrılmak istiyor olabilir mi ?

Günümüzde o kadar çok rakibiniz var ki ; iyi bir ürün sunmanız yetmiyor sevilmeniz de gerekiyor. Bill Gates gibi rakibiniz olmadığında dahi sevilmeme durumunuz, rakip için potansiyel bir talep yaratıyor. Bu talep ise hiç ortada olmayan rakipler çıkartabilir, uygun zemin hazırlamış olabiliyor

Bill Gates bu aralar bir şeyler düşünüyor, yakından izleyelim, pazarlama için yeni bir sürüm ortaya çıkartacak gibi

TwitterTakip

11 December 2010

Mağdur edebiyatı yerel değil, evrenseldir...

Seçimlerde partilerin dışlandıkça, baskı altına alındıkça daha da güçlenerek çıktıklarını gördük , buna da mağduriyet psikolojisinin getirdiği zefer, adını verdik. Son dönemlerde gördük ki, bu edebiyat yerel değil, evrensel. Wikileaks sitesine devletler saldırdıkça bu site etrafında birleşip kenetlenen küçük gruplar oluşuyor.

Kural ; saldırdığınız her şeyi daha da güçlendirirsiniz… küçümsediğiniz her şey diğerlerinin gözünde daha da büyür…

Bugün dinlediğim bir girişimci, acaba rakip firmanın reklamının kendi yayın organımızda yayınlanmasına izin vermeli miyiz , sorusunu soruyordu.

Bence evet, bu özgüveni gösterir… bir şeyden ne kadar kaçarsanız bu korku hissedilir, rakip daha da ciddiye alınır.

Rakibi çok yakından , en iyi tanıyan siz, korkarsanız diğerleri daha çok korkar.

Konuşmadığınız her şey efsaneleşir, gizli bir korku psikolojisi yayılır

Wikileaks insanları mağdur eden, sırları ifşa eden illegal bir kuruluş olarak kalacakken ; cesur, şeffaflık için mücadele eden bir kahraman olma yolunda ilerliyor

TwitterTakip

10 December 2010

Şeytan'ın tüyü inovatif olana konuyor....

Sanayi bölgelerine girdiğinizde yoğun bir siyah duman gökyüzüne doğru yükselir. Eskimiş araç lastiklerinin yakılmasıyla göğe yükselen dumandır bu.Bu duman çocukluğumdan beri şehrin gökyüzüne karışır ve bir çözüm üretilmez.

Alman bir mühendis bu lastikleri toplamış ve 1 milim kalınlığında çok küçük parçalara, kare biçiminde ayırmış. Şehirlerde belediyenin yaptığı koşu yollarına tüyleri uzun halılar yerleştirmiş, bu küçük parçaları 4-5 milim kalınlıkta olacak şeklinde bu halıların diplerine serpiştirmiş. Böylece, üzerinde koşan bir kişi yumşak bir zemine basıyor, üzerine bastığınızda sanki çimde koşuyormuş hissine kapılıyor. Bu mühendis şu an hem halıyı satıyor, hem bu lastik parçacıklarını hem de lastiği zemine yerleştirmek için kullanılan özel aracı. Ankara büyükşehir belediyesi bu araçlardan ve malzemelerden aldı, en son Ankara etlik/kasalardaki koşu yoluna uyguladı. Önceden bu lastik kokusuyla zehirlenirken , şimdi bu lastikler sayesinde çimde koşuyor hissine kapılıyorsunuz.

Başarılı bir inovasyon örneği… atıl durumda olan bir maddeyi yok etmenin maliyetinden kurtulmanın, ekonomiye kazandırmanın , ihracat geliri elde etmenin başarılı bir örneği.

Büyük bir avm’ye giriyorum. 3-4 tane ev tekstil firması battaniye satıyor. Birisinin fiyatı 50 tl iken , diğerinin fiyatı 49 tl. fiyat belirlemede bu iki mağazanın birbirini gözetlediği , birbirlerine göre fiyat ayarladıkları çok bariz. Oysa bir diğer mağaza battaniyelere insanların kolunun geçebileceği şekilde kolluk eklemiş. Bu battaniyeye kollarınızı geçirip , örtü gibi üzerinize alıp, televizyonunuzu seyredebiliyorsunuz.

Rekabette farklılaşamadığınız sürece rakibin fiyatını gözlemlemek ve fiyat düşürmekten başka yapabileceğiniz bir şey kalmıyor.

İphone ve ipad ürünlerini inceleyin. Başarılı ama o kadar da değil. Blackberry, htc gibi markaların çok daha başarılı ve daha fazla özellik içeren modelleri olmasına rağmen iphone rüzgarının yanına dahi yaklaşamıyorlar. Bu markaların yaratıcısı steve jobs sadece başarılı bir mühendis değil, çok iyi bir pazarlamacı. Gelin neden diğerlerine göre bu kadar başarılı olduğunu inceleyelim.

1- Yeni bir ürün çıkardığında farklı olmasına dikkat ediyor. Diğer markalar da çok başarılı ama bir taklit, iphone özelliklerinin bir taklidi ve kopyası. Taklitler çoğaldıkça aslını çağrıştırır…

2- Steve jobs iyi bir bilgisayar mühendisi ama bundan öte iyi bir eğlence mühendisi. Ürününü etkili kılacak eğlence unsurlarını çok iyi planlıyor. İphone’daki fotoğrafları iki parmakla büyütmek küçültmek diğer telefonların yazılımlarıyla kıyaslandığında çok daha basit ancak insanları daha çok etkiliyor. İnsan ruhunun neye nasıl tepki vereceğinin hesabını çok iyi yapıyor. Diğer markalar yeni bir ürün çıkardığında hemen bir gazete ya da dergiye koşarak haber yapmak için geleneksel yöntemleri deniyorlar, steve jobs ise binlerce insanın geceden sıraya gireceği bir olay yaratıyor, gazeteler ve dergiler için haber oluşturuyor.

3- Steve jobs tüketicisiyle sürekli iletişim halinde. İ-tunes kanalıyla binlerce uygulama indirebiliyorsunuz, tüketicide yaratılan yenilik beklentisiyle iphone sürekli tüketici gündemine oturuyor, kulaktan kulağa konuşuluyor.

daha birçok örnek verilebilir ama bunlar öne çıkan nedenler. Şeytanın tüyü inovatif olana, farklı olana konuyor. Biz şeytan tüyünü hep bir şans faktörü olarak düşünürüz ama şeytanın tüyü konacağı yeri biliyor, adresi belli…

TwitterTakip

07 December 2010

Başarılı ve İyi işe yaramayacak kadar genel özelliklerdir...

Churchill 2. Dünya savaşı yıllarında ingiltere’nin umudu idi. Savaşta çok başarılı bir performans sergiledi, çok iyi bir liderdi. Ancak, barış zamanı gelip çattığında bir şeyler ters gitti ve bocaladı. Savaşı yöneten adam barışı yönetemiyordu. Savaş sırasında churchill’in arkasında tek vücut olmuş İngiliz halkı barış döneminde bu kısa boylu adamı dışladı.

Che Guevera, Arjantin’e bağımsızlığını kazandıran önemli bir direnişçiydi. Savaşı kazandı ve özgürlüğün simgesi oldu. Arjantin kurtulduğunda ona bir bakanlık verdiler ve burada halkı için çalışmaya devam etmesini istediler. Ancak, bu asi adam eline silah alarak tekrar dağlara döndü.

Şirketiniz büyürken onu yöneten yönetici ile küçülürken yöneten yönetici aynı kişi olmamalı

Her insanın güçlü olduğu yönleri vardır. Kimi saldırmada kuvvetlidir, kimi savunmada.

Bir yönetici seçerken başarılı olması bir anlam ifade etmez, başarılı yönünün size uygunluğu önemlidir. Bazı yöneticiler gerilimi çok iyi yönetir, bazıları ise kurumsallaşmasını tamamlamış, düzenini kurmuş firmaları.

Napolyon stratejik yönleri kuvvetli iyi bir komutandı. Savaş meydanında oldukça soğuk kanlı, acımasız bir liderdi. Yıllarca en iyi ve disiplinli orduları dize getirdi. Ancak, sevdiği kadın karşısında dizlerinin nasıl titrediğini , nasıl çaresiz ve kararsız kaldığını görmek de insanı hayrete düşürür. Napolyon’un sevgilisine yazdığı mektupları okuduğunuzda böyle soğuk kanlı bir komutanın kararsızlık içinde nasıl kıvrandığını hayretler içinde izlersiniz.

Türk halkının bir tehdit ya da düşman karşısında birleştiğini görürsünüz. Türkler millet olarak gerginliği, tehdidi daha iyi yönetir. Bazı toplumlar ise tehdit karşısında hemen dağılır, paniğe kapılır, gerilimi yönetemez. İrlanda hükümeti kriz dolayısıyla kemer sıkma politikasına gittiğinde toplum hemen çözülüverdi. Her liderin olduğu gibi toplumların da yönetebilmekte becerili oldukları alanlar farklı.

İnsanlar başarılı insanları genellikle ortak özelliklerle tanımlarlar. Disiplinli , sosyal , girişken… ancak bu toplam özellikleri barındıran kişi sizin sektörünüzde başarılı olmayabilir. Samimiyetin, geleneksel ilişkilerin , diyalogun kuvvetli olduğu bir sektörde disiplin bazen soğukluk olarak algılanıp geri tepebilir. Bir sektörde net konuşan bir satıcı başarılı olabilirken başka bir sektörde konuşmalarında açık kapı bırakmayan bir satıcı sonucu getiremez.

Herkes güler yüzlü bir eş ister ve arar ama eğer siz güler yüzlü birisi değilseniz bu durum ayrılık getirir. Uyumsuzluk yaratır.

İnsan kaynakları danışmanlık firmalarında bu yanılgıyı görürsünüz ; teksil sektörüne çalışan seçerken de aynı kriterleri uygularlar bilişim sektörüne çalışan seçerken de . Bir bilgisayar mühendisinin sosyal olmasına gerek yoktur hatta sosyal olmaması daha iyidir.

Önümüzdeki dönemler verimlilik konusunu konuşacağımız yıllar olacak. Sanırım bu dönemde bu genel doğrular da yıkılacak. Günümüzde ayrılıkların fazla olmasının nedeni de sanırım bu ; herkes güzel ve cilveli kadın istiyor ama aynaya da bakmıyor :)

TwitterTakip

04 December 2010

Ciddiyet bir zayıflık göstergesidir...

Az bilenler gayet ciddi ve mesafelidir, bilgeler espirili ve sevecen olur.

Ciddiyet bir zayıflık göstergesidir. Karşıdaki insanın kendisini daha fazla sorgulamasından ve soru sormasından korkanlar ciddiyetle araya bir mesafe koyarlar.

Amerikan diplomasi belgelerinden sızan yazışmalara baktığınızda çoğu kişi basit ve yüzeysel olduğunu düşündü. Oysa, yazışmalara bakıp Amerikan diplomasisine hayran olmamak elde değil. Diplomasi bugüne kadar kelimelerin ve uzun cümlelerin arkasına saklandı. Bilgi olmadığı zaman insanlar genellikle böyle yapar ; uzun cümleler kurar, ciddi durur…

Bir dönem edebi cümleler modaydı, sonra felsefi cümleler moda oldu. İşin içerisine felsefe katmadan ağır abi olamıyordunuz. Önümüzdeki dönem ise espirili, samimi bir üslup ön plana çıkacak, kendine güvenin ve gücün simgesi olacaktır.

İnternet çağı artık uzun cümleleri kaldırmıyor. Gayet kısa, samimi ve espirili olmadan sıkıcı ve gereksiz olarak algılanabilirsiniz.

İnternet dünyası “ internet dili “ dediğimiz, daha kısa iletişim kültürünü yaratıyorsa, bu etki bütün kültürümüzü etkileyecektir. Markalar tüketiciyle iletişime bu şekilde geçecektir.

Amerikan belgeleri Ahmet Davutoğlu için “deli bir adam “ diyor. Bu kelimeden daha iyi tanımlayan bir kelime olamazdı. Ahmet Davutoğlunu birçok kelimeyi arka arkaya sıralayarak tanımlayabilirsiniz ama hiçbiri akılda kalmaz, nasıl tavır takınacağınıza karşı aklınızda birçok belirsizlik oluşur. Bu tür kısa kelimelerle tanımlamak daha akılda kalıcı olacak, diğerleriyle farkını ve nasıl davranılması gerektiği konusunda akılda kalıcı , net ve ayırıcı bir mesaj iletecektir.

Birisine bu adam nasıl birisi diye sorduğunuzda , 30 saniyeyi geçen bir anlatımda bulunuyorsa hemen susturun , anlaşıldı bir şey bilmiyorsun deyin ve diğer kişiye sorunuzu sorun.

Kısa kelimelerin anlamı vardır, uzun kelimelerin anlatımı, anlatım karşıdaki insana yol göstermez.

--- *** ---

Burger king virüslü etlerden köfte yaptıkları ortaya çıktığında ne yaptı ? bizimle ilgisi yok, dedi, suçu başkasının üzerine attı ve avukatlarıyla anlaşılmaz uzun cümlelerden kurulu metinler yayınladı. Sonuç ? hata üzerlerine yapıştı… Amerika wikileaks belgeleri yayınlandığında ne yaptı ? kabul etti, özür diledi, bundan sonra olmaması için sistem düzeltmesine gitti…

Türk firmaları büyük hatalar yaptıklarında birkaç kişiyi işten atarlar. Bütün hatalar bu atılan kişilerin üzerine atılır, geride kalanlar kendilerini temizler ve yollarına devam ederler. Bu yöntem eski tarz patronların yediği basit bir yöntem. Basit olmasına rağmen çoğu firmanın tarihinde mevcuttur. Amerika ise farklı bir yöntem kullanıyor. Sistemin üzerine atıyor. Irak’da nükleer güç bulunamadığında da bunu CIA’nın bilgi akışına ve çift yönetim sorununa suç bulmuşlardı ve sistemde düzeltmeye gitmişlerdi. Sistemi suçladığınızda suçlu bulunuyor ve insanlar suçluyu göstererek tatmin oluyor , sistemi düzelttiğinizde ise tekrar güven sağlanıyor.

TwitterTakip

02 December 2010

Her Firmanın dönüp dolaşıp gideceği yer kendi öz kültürüdür

Bir Alman ekonomist “ Almanlar parası varken dahi iş yapmak için çok düşünürler, Türkler ise parası yokken iş yapmak için düşünmezler, diyordu.

Kültürel farklılık iş yapış biçimimizi hatta cesaretimizi dahi etkiliyor.

Her doğru her yerde geçerli değildir. Bölgesel kırılıma uğrar.

Batılı bir gazeteci bayan, Edward said’e soruyor ; küreselleşme iyi bir şey midir ? Said cevap veriyor ; bu nerede yaşadığınıza bağlı güzel bayan…

Türkler taklit etmeyi çok sever. Eğer Türkiye’de bir iş yapıyorsanız en öncelikli sorunuz şu olsun ; bu iş kolayca taklit edilebilir mi ? kolayca taklit edilebilen bir iş modeliyle, ürünle, tasarımla Türkiye’de para kazanamazsınız.

Türklerde bir Alman umursamazlığı yoktur, intikam duyguları kuvvetlidir. Saldırdığınızda karşılığını fazlasıyla alırsınız. Bir firma olarak rakip firmaya saldırdığınızda karşılığını alacağınızdan emin olabilirsiniz. Eğer Türkiye’de ticaret yapıyorsanız , fiyat kırarak rakibin önüne geçmeden biraz daha düşünün. Bu saldırının karşılığını daha fazla fiyat iskontosu olarak alacaksınız.

Türkler olumsuz düşünmeye meyillidir, genelde negatif düşünür. Rakipte negatif bir kıvılcım yaratabildiğinizde kendiliğinden kartopu gibi büyür. Bu kıvılcım sizin firmanızda ortaya çıktığında ise önemli bir tehditle karşı karşıya olduğunuzu bilin. Bu yüzden negatif haber yayıcılar bizim coğrafyamızdaki firmalarda tehlikelidir.

Bununla birlikte her firmanın yağmur yağdırıcıları vardır. Yani, kurak dönemlerde dahi arkasına kalabalıkları toplayıp umut verebilenler. Türkler çabuk motive olabildikleri için bu tür adamlar rekabeti arttırır, etrafındaki insanları motive eder.

--- *** ---

Ülker dün Kola pazarında artık agresif oyuncu olmayacağını, %’ 15 lik Pazar payına razı olacağını açıkladı. Böyle bir açıklamayı neden yaptı ? Bunun nasıl bir getirisi olabilir ?

Coca-cola’nın hedef tahtasından inmek , yine eskisi gibi sessiz sedasız ilerlemek mi istiyor ?

Ülker’in cirosu artıyor ama kendi kültüründen kurtulamıyor. Nedir, Ülker kültürü ? Ülker lider olmaz, çoğu üründe lider değil , ikinci iyidir… çok göz önünde bulunmaz, sessiz sedasız ilerler.

Kola pazarında saldırgan olmaktansa pozisyonunu koruma yönünde bir strateji değişikliğine gidiyor.

Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı ise bir firmanın dönüp dolaşıp geleceği yer yine kendi kültürüdür. Ülker saldırgan olamaz , böyle bir kültürü, şirket içerisinde böyle bir dinamizmi yok.

TwitterTakip

free web site hit counters

Image Hosted by ImageShack.us
 
Image Hosted by ImageShack.us