2013'de Ekonomi Nasıl Olur, Firmalar Nasıl Ayakta Kalır ?
Türkiye 2012 ve 2015 yılları için Avrupa ve Amerika'dan gelebilecek
risklere ve dünyadaki resesyona karşı kontrollü bir daralma planladı.
Ancak, 2012 yılının ilk 6 aylık döneminde gereğinden fazla frene basarak işleri durmak noktasına getirdi.
Piyasada birçok firma nakit sıkıntısına girdi , iş yapamaz hale geldi.
Son
2 aylık dönemde kısmi de olsa biraz gaza basma gayretleri olduğunu
söyleyebiliriz ...
Eğer. mevcut dış konjektürün sabit olarak devam edeceğini düşünürsek ;
2012 yılının ikinci altı ayının, birinci döneme göre %10-15 daha
hareketli , 2013 yılının ise 2012 yılına göre yine %10-15 daha fazla
hareketli olacağını söyleyebiliriz.
Bence, hükümet bu daralmayı öngördü ancak bu daralma piyasada kontrol dışına çıktı. Ekonomide
birkaç enstürman ile piyasaya müdahale ettiğinizde daha az ya da daha
fazla reaksiyon alabilirsiniz. Frene %10 bastığınızda piyasadaki
borçluluk fazla ise bunun piyasadaki karşılığı % 30 ları bulabilir ,
yani sizin müdahalenizle piyasadaki yavaşlama aynı oranda olmaz.
Piyasalar şu an bu problemi yaşıyor , merkezin müdahalesi ve piyasanın beklentinin ötesinde sarsılması...
Türkiye
ekonomisinin çok sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz, politik müdahalelere
muhtaç bir dengesi var. Bugüne kadar aşırı iç talep ile ekonomi canlı
tutuldu ancak bu da yetersiz iç tasarrufa ve cari açığa neden oldu.
Hükümet bundan sonra gaz -fren dengesiyle ekonomiyi götürmeye çalışacaktır.
Türkiye
1930'larda milli ekonomi diyebileceğimiz bir modelde ilerledi , 1960'
larda karma ekonomiyle, 1980'lerde liberal ekonomiyle , 2000'li yıllarda
ise küresel ekonomi diyebileceğimiz bir sistemde ilerledi.
Türkiye ekonomik bir sistem olarak ekonomik modellerini biraz da
dış şartların zorlaması ile değiştirmeyi başardı. Ancak, bundan sonrası
daha önemlidir.
Eğer kapalı bir ekonomi değilseniz dış
değişimler sizi de etkiler ve güçlü bir iradeniz olmasa dahi sizin
ekonomik modeliniz de değişime uğrar. Bundan sonra dış konjektür yeterli
olmayacak, güçlü bir irade gerekecektir.
Zira gelişmekte olan ekonomiler ilk sıçrayışı ve belirli bir büyüme oranını kolay
yakalarken , bundan sonraki süreci politik ve kamu iradesi olmadan
başaramazlar. son dönemlerde tartışıldığı üzere orta gelir tuzağına
düşerler...
Hükümet, şu an için teşviklerle işsizliği azaltmayı ve yatırımı
arttırmayı hedefliyor, bundan sonra hizmet sektörüne yönelik
düzenlemeler gelecektir.
Peki, piyasamız bu değişimlerden nasıl etkilenir ?
Geçen
gün en büyük ikinci 500 sanayi şirketlerinin listesi açıklandı ve bir
ayrıntı verildi ; bu şirketlerin dörtte biri 2012 yılında zarar etmiş.
Perakendecilerin
%50'si 2012 yılında zarar etti, toptancılardan kar eden ise çok
azdır...bu sürdürülebilir bir durum değil, herkes konjektürün
değişmesini ve piyasaya para pompalanmasını bekliyor ama yeni durum eski
oyuncuların aynı şartlarla devamını sağlar mı ?
Bir
savaş olduğunda savaşın bitmesini beklersiniz ama bekleyenler savaş
sonrası aynı şartların devam etmediğini hayal kırıklığı içerisinde
görürler.
Kriz dönemlerinde de herkes krizin bitmesini bekler ancak aynı şartların devam etmeyeceğini açıkça söyleyebiliriz.
Bundan sonra firmalar için en büyük problem karlılığı devam ettirebilmek olacaktır.
Bilgisayar
devi hp pazarda %20 pay sahibi olmasına rağmen 2 dönemdir zarar
açıklıyor. Nokia geçen dönemde iflasını veren büyük şirketler arasında
yer aldı.
Altta ne olacağını görmek için devler arasındaki
çarpışmanın ne yönde seyrettiğine bakmak gerekir . Yukarıda ne oluyorsa
aşağıda da benzer bir tablo yaşanır. Altta çok fazla oyuncu olduğu için
toz bulut içerisinde tabloyu okuyamazsınız , bu yüzden üst tarafı iyi
tahlil etmek gerekir.
Eskiden çok uzun yıllar varlığını ve
liderliğini devam ettirebilen firmalar görüyorken, bu sürenin giderek
kısaldığını görüyoruz.
Teknolojik gelişmeler dışarıdan oyuncu girişini daha mümkün hale getiriyor.
Üretim
gücü gibi stabil faktörler yerine "yenilik" kavramının ön plana
geçmesi, güç olarak tanımlayabileceğimiz üretim faktörlerinin
değersizleşmesi anlamına geliyor.
Üretim faktörlerinden bağımsız olarak innovatif olabilen rakibiniz olabiliyor.
Kriz döneminden sonra mevcut rakiplerle benzer mücadelenin devam edeceğini düşünmek yanıltıcı olur.
Firmalar
daha agresif, tüketiciyi direkt hedef alan, daha farklı senaryolarla
karşımıza çıkacaklardır. Kriz nasıl ki, piyasanın yapısını
değiştiriyorsa, tüketicinin beklentilerini ve bilincini de
şekillendiriyor. Ortaya çıkan yeni tüketici bilinciyle eski model
alışkanlıkların devam etmeyeceğini , devam etse dahi kar marjını
koruyamayacağını düşünüyorum. Firmalar stok durumlarından, risk
analizlerine, müşteri ilişkilerine kadar birçok geleneksel modeli
değiştirmek zorunda kalacaklardır.
Son söz ; Kar eden firma daha büyüktür...