22 October 2011

orhan pamuk ne demişti kitabında ;bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti, bu entellektüel değişimidir, bu bazılarında şöyle olur; bir gün bir dizi izledim ve bütün hayatım değişti, bazılarında şarkı, bazılarında film ve alta doğru iner, değişim bu kadar kolay olunca insan şunu farkediyor ki; insanın kırılımları içindedir...

TwitterTakip

Pazarlama bilmeyen rakipten korkun...

Pazarlamakitaplarını ne yapmanız gerektiğini anlamak için okumayın …okuduğunuzda bilinki, diğerleri bunu yapıyor , bu yöntemleri kullanıyor.



PhılıpKotler bir yazısında “pazarlamanın hali harap” demişti. Çünkü, yeni bir fikirortaya çıktığında moda haline geliyor, yapanlar benzeşiyor ve sonuçta da tüketicidefarklı olana yönelik beklenti oluşuyor. Yani , sonuç olarak ortaya çıkan şeyters tepiyor.



Son3-4 yıldır “odaklanma” dediğimiz bir stratejinin peşinden gidiyoruz. Müşteriyiseğmentlere ayırıyoruz, hedef kitle belirliyoruz ve ateş ediyoruz. Sanırım, hedefkitlenin de kısa sürede sonu gelecektir.



İnsanlarastandart bir üretim modeliyle ucuz olanı sunduğunuzda müşteri bir süre sonrabundan sıkılıyor ve çeşitlilik istiyor. Çeşitlilik sunduğunuzda, kendisini özelhissetmek istiyor. Kendisini özel hissedeceği uygulamalar yaptığınızda, yenibir kimlik verdiğinizde, bunun uzantılarını da görmek istiyor. Karl marx bunu “hertez kendi anti-tezini yaratır” şeklinde açıklamıştı.



Banabir firmanın ne kadar büyük olduğunu söyleyin size o firmanın pazarlamada ve yönetimde hangi yöntemleri kullandığınıdirekt söyleyeyim…şunu bilmeliyiz ki ; büyük olanın bir fikri ve sistemiolmalıdır…bu fikir ve sistemler de moda olan yönetim anlayışlarından etkilenir.işte büyükler de bu noktadan sonra imparatorlukların belirli bir sınıraulaştıktan sonra dağılmaları gibi güçlerini yitirirler.



Hiçbirdönemde müşteri bu kadar ön plana çıkmamıştı. Müşteri iade garantisi,memnuniyet garantisi, daha ucuz fiyatı bulana 2 kat iade gibi çok uçnoktalardaki pazarlama yaklaşımlarıyla karşılaştı. Firmalar rekabette önegeçmek için bu tür yöntemleri denedi. Şunu bilmeliyiz ki; rakibinize farkatacak bir uygulamayı deniyorsanız, bir süre sonra rakibiniz de aynısını denerve bir süre sonra bu uygulama size maliyet olarak döner. Müşteriye verilen bütünbu yaklaşımların maliyeti toptan geri döndüğünde firmaların bunlarıkaldırabileceği konusunda emin değilim. Bir süre sonra daha standartuygulamaları deneyen , maliyetleri minimize eden ve fiyat gibi unsurlarlamüşteriyi terbiye eden firmalar da çıkacaktır.



REXONA, ilk çıktığından bu yana koltukaltı deodorantlarının kapaklarında “yeni” etiketiyle tüketicisine sunuyor. Pazarlamanın basit bir ilkesinikullanıyor ; yeni olan insanları çeker…sanırım, bu büyük devin aklına pazarlamakitaplarındaki bu cümle değişmeden başka bir strateji gelmeyecek. Rexona acabamüşterisi olan fokus grup bu pazarlama aldatmacasını fark ettiğinde, ürünündiğer özelliklerine yönelik de kuşku duyabileceğini düşünemiyor mu ?düşünemiyor ve düşünemez de …



Piyasada3 tip firma vardır : iyi olanlar , kötü olanlar , ve şanslı olanlar. İyi olanlarasıl rakiplerinizdir ama iyi adamların efendi olması ve zarar gelmemesi gibiiyi firmalarında bir çizgileri ve standartları vardır, rekabet edersiniz amadarbe yemezsiniz. Kötü olanlar fırsat yaratır ve en büyük müşteri grubukitleler halinde buralardan gelir. Şanslı firmalar ise korkmanız gereken asılgruptur , ne zaman yakalayacakları , ne reaksiyon verecekleri belli olmaz…şu aniçin pazarlama kitaplarındaki teorilerin dışına çıkanlar bu firmalar…

TwitterTakip

10 September 2011

“yeni dünyaya hoş geldiniz”

Ünlü emlakçı Donald Trump bir zamanlar, Empire State binasının tepesinden 100 bin $ parayı aşağıya atacağını duyurmuştu. Daha öncesinde zengindi, bu olaydan sonra daha çok zengin ve meşhur oldu.

Ali Ağaoğlu “ yaptım, oldu” dedi, dairelerinin üzerine “ince işçilik” ile ekleyemeyeceği bir değer ekledi.

Günümüzde insanlar kendi kendilerine çok fazla eğlenemiyorlar, bu yüzden eğlence ve sansasyon onları çekiyor.

Bir yazar ; gelecekte herkes meşhur olacak ama sadece 1 günlüğüne demişti

Daha çok dikkat çekenin, ön plana çıktığı bir dünyada yaşıyoruz.

Her dönem farklı bir ünlü, farklı bir olay ön plana geçiyor

Bu değişim, ister istemez toplumların yeniye olan bakışlarını da değiştirecektir

Markalar bu değişimden nasıl etkilenecekler ?

100 yıldır varlığını sürdüren markalar güvenilir olarak mı algılanacak, eskimiş olarak mı algılanacak ?

Aslında böyle bir tehlike belirdi, markalar bu tehlikeyi bertaraf etmek için daha çok çalışıyor , markalarının içini doldurmaya çalışıyor , yeni eklemeler yapıyorlar.

Her ürünün yarattığı sansasyon ile marka olduğu bir döneme yaklaşıyoruz ama sadece 1 günlüğüne…

Gelecek için bir öngörü ;

Eskiden meşhur olan bir şarkı onlarca yıl varlığını devam ettiriyordu şimdi ise kısa sürede tüketiliyor ve raflardan düşüp, unutuluyor. Gelecekte 100 yıl yaşayan markalar görmeyeceğiz. İnsanlar daha çok yeni olanı, gündemde olanı tercih edecek. Eskiden markalar kendi aralarında yarışırlardı, meydandaki isimler belliydi ; şimdi ise yaratıcılık ve girişimciliğin ön plana çıkmasıyla seyirciler arasından herhangi birisi rakibiniz olarak karşınıza çıkabilir.

Rekabette öngörülebilirliğin kaybolduğu, belirsizliğin hakim olduğu bir piyasada nasıl hareket etmelisiniz?

Rakip üzerinden strateji geliştiremiyor, her an ortaya çıkabilecek bir rakibe karşı savaşıyorsanız stratejinizin yönü neresi olmalı ?

Binlerce emlakçı ve mütahit gece gündüz proje geliştirirken , Donald Trump bir gecede 100 $ atarak rakiplerine fark atabiliyorsa “yeni dünyaya hoş geldiniz” diyebiliriz…dünya zaten hiçbir zaman adil olmamıştı ama gücü ve büyüklüğü de hiç bu kadar ayaklar altına almamıştı…

TwitterTakip

anlamak, hak verme noktasına geldiğinde ticaret yapamazsınız...

TwitterTakip

birisini uzun süre yönetirsen bir süre sonra o seni yönetmeye başlar...

TwitterTakip

04 September 2011

Mesaj yönlendirici olmalı...



Aracınızla yolda ilerliyorsunuz. Yolda uyarı levhaları “ lütfen, çöpleri yollara atmayınız”

Bu tür uyarıların tek bir anlamı vardır ; o da hatırlatma…hatırlatma ise karşı tarafta böyle bir bilinç ve duyarlılık var ise kullanılır…

Dolayısıyla, bu uyarı levhalarının çevreyi kirlettiğini , gereksiz kirlilik yarattığını söyleyebiliriz

Çözüm önermediğinizde insan davranışları tekrarlar , mesajınızın yönlendirici bir etkisi olmaz

Yollarda 50 km aralıklarla insanların çöplerini atabileceği alanlar oluşturulabilir. Uyarı “ çöp atmayınız” şeklinden “ çöplerinizi çöp toplama alanına bırakınız” şekline dönüştüğünde bir anlam taşır ve yönlendirici bir özellik kazanır.

İnsanlara çözüm önermediğinizde sorun bir anlamda meşrulaşır.

Ancak, çözüm önerdikten sonra bunu bir ahlak ve bilinç haline getirebilirsiniz.

İnsanlara boş mesajlar vermeyin yoksa sorunu meşrulaştırırsınız.

Sorun üzerinden ahlak oluşmaz, ahlak çözüm üzerinden oluşur.

TwitterTakip

24 August 2011

Markaların ve Erkeklerin işi çok zor...

Bir dönem, kızlar arasında, kovboy tarzı, yalnız takılan, gizemli erkekler modaydı. Daha sonra romantik şiirler okuyan, felsefi cümleler parçalayan erkekler öne geçti. 60’lı yıllarda, efendi diyebileceğimiz, evinden işine , işinden evine giden gençler moda oldu. 90’lardan bu yana sakallı küpeli , özgür genç modeli öne geçti… ( kahretsin…! )

Görüldüğü gibi her dönemin rol modelleri şartlara göre değişiyor.

İkinci dünya savaşı sonrasında hippi gençlik diyebileceğimiz, toplumsal konulara duyarsız, günlük zevkler peşinde koşan, hazcı bir gençlik kültürü ortaya çıkmıştı. Bunun nedeni, iki dünya savaşı gören toplumların ideolojilere yabancılaşması ve kendilerini günlük zevklere atmalarıydı.

Aristo aynı ırmakta iki defa yıkanamazsınız, der, yani hayat sürekli değişir... Biz de şunu söyleyebiliriz ki ; ticarette aynı koşullarda iki defa kazanamazsınız

Kazandığınız zaman yeni koşullar oluşur, sizin kazanmanız koşullar ve oyuncular arasında yeni bir denge yaratır, artık yeni bir dengenin içindesinizdir…

50’li yıllarda görünür ve bilinir olmak marka olmak için yeterliydi. Daha sonra büyüklüğünüzü göstermeniz için para harcamanız gerekti ; ne kadar çok televizyonda gözükürseniz, o kadar büyük marka oluyordunuz. Rekabetin devreye girmesi, Japonların ortaya çıkmasıyla kalite kavramı ön plana geçti. Marka olmak, kaliteli olmak demekti. Sonra, aşağı yukarı herkes, kaliteli olma standardını tutturunca, farklı olmak ön plana geçti. Ne kadar farklı ve özel olabilirseniz o kadar marka olabiliyorsunuz. Tüketici ile kurulan özel bağlar gündeme geldi, CRM ön plana geçti… bugün için marka olmak ne demek ? Marka olmanın bu kadar konuşulduğu bir dönemdeyiz ancak bu soruya verilecek net bir yanıt yok.

Erkeklerin ve markaların işi hiç bu kadar zor olmamıştı :)

TwitterTakip

21 August 2011

Knor çorbasının tuzu tam, pazarlaması eksik....

Knor, çorbalarını nasıl pazarlıyor ?

paketler içinde, market raflarında sergileyerek…son derece klasik ve iş görmez bir yöntem. Böyle devam ederse bir süre sonra çorba satamaz hale gelir.

Ürünü teşhir etmek, raflara yerleştirmek demek, değildir. O ürünün tüketicinin nasıl kullandığı, nasıl kullanması gerektiği ve tüketici ile temasına kadar olan süreci yönetmeniz gerekir.

Eğer, ürününüz çorba gibi geleneksel bir ürün ise bunu, modern kalıplar içinde sunmak işe yaramayabilir. Tüketicinin geleneksel değerlerinin içerisine girebilmeli , geleneksel davranışlarıyla uyumlu hale getirmelisiniz.

Çorbanın tüketiciye hitap ettiği anlamı mutlaka yakalamalısınız.

İnsanlar çorbayı sıcak içer , kokusunu ve dumanını duymak ister… Bu noktalar tüketici ile çorba arasındaki algı bağıdır…tüketicinin ürünle bu noktalarda temasının mutlaka sağlanması gerekir ki ürün anlam kazanabilsin.

Knor , belirli merkezlerde “çorbacı” adında ufak kafeler açabilir. Burada, tüketicinin bu ürünle, bildiği yollardan teması sağlanır. Burada tüketici ürünü test eder; ürün, tüketici bilinçaltında anlam kazanır…

Bence, şu an knor, raflarda anlamını kaybediyor. Tüketiciyle bağ kuramıyor. Sirkülasyon az olduğu için tozlanan raflarda tüketiciyi kendisine daha çok itiyor.

Knor, için ramazan günleri bir fırsat olabilir. Çorba, ramazan günlerinde daha bir anlam kazanır. Knor, bu dönemleri iyi değerlendirerek tüketiciye dokunabilir. Ancak, knor ne yapıyor ? sürekli yeni çeşitlerini çıkartarak raflardaki bekleme süresini arttırıyor.

Her ürün, tüketiciye iş kitaplarında yazdığı gibi ulaştırılmaz. Bazen daha radikal yöntemler denemeniz, mutfağa girmeniz gerekir.

Knor, markası bu radikalliği beceremediği için belirli bir tüketim oranında, bekar erkeklerin tercihi olarak kalmaya mahkum. Hatta, bu imaj üzerine yapıştıkça aileler için kolay ve özensiz gibi olumsuz imajlar eklenerek , ev hanımları için zamanla tercih nedeni olmayabilir.

TwitterTakip

04 August 2011

Ekonomide neler oluyor ?

İzlediğim bir filmde araba uçuruma yuvarlanıyordu. Baba, çocuklara güven vermek için ; şimdi uçurumdan yuvarlanacağız ama korkmayın , diyerek güven vermeye çalışıyordu. Bazen kötü bir sonuçla karşılaşacağınız zaman, o sonuçları önceden açıklamak , durum kontrol altında, mesajı vermenin basit bir yoludur.

Geçen haftalarda ekonomi yönetimi paranızı harcamayın, dedi. Acaba, bir şeyler biliyorlar mı yoksa yapılan patavatsız bir çıkış mı ?

Dünya ekonomisinin çok iyiye gittiğini söyleyemeyiz. Eninde sonunda bir sarsıntı olacak gibi… Ancak, bu sarsıntı kontrollü bir sarsıntı olacak gibi… ( Güven vermeye çalışmıyorum :) )

Türkiye, birinci çeyrekte %11 büyüme oranıyla rekor bir orana imza attı. Ancak, ne zaman sarhoş edici rakamlar ortaya çıksa, bu rakamlara değil, sarhoşluk sonrası rakamlara bakma gerekir...

Türkiye büyüdü ancak iç talebe bağlı olarak büyüdü. Bu büyüme cari açığı arttırdı. Yani , büyüme gerçekleşti ancak bu büyümenin ileride sorun yaratabilecek bir büyüme olduğunu söyleyebiliriz. Ekonomiyi genişleten değil, ısındıran bir büyüme…

Perde sektörünü düşünürsek; şu an perde piyasasında, herkesin ağzında yıl sonuna doğru işlerin patlayacağı doğrultusunda bir beklenti hakim. Oysa, merkez bankası yıl sonuna doğru iç talebin düşeceğini açıkladı. Hatırlatırız ki; merkez bankası önce tahmin eder bu tahmini tutturamazsa bunu sağlayacak önlemler alır. Dolaysısıyla merkez bankasına güvenmek gerekir. ( Tıpkı yöneticiler gibi, her yönetici satış hedefini mutlaka tutturur, piyasada tutturamazsa, rakamlarda tutturur :) )

Şu dönemde zaten, Merkez bankası cari açığı büyütmemek ve enflasyonu arttırmamak için iç tüketimi kontrol ediyor, piyasadan parayı çekiyor. Piyasadaki nakit sıkıntısını ve durgunluğu buna bağlayabiliriz. Perde sektöründe 6.7. ve 8. Aylardaki durgunluk ise ekonominin gerçek yansımasını vermiyor. Bence, durgunluk olması gerekenin altında ; bunun nedeni ise ; aşırı sıcaklar, sıcakların geç gelmesi ile insanların tatile akın etmesi ve ramazan dönemi gibi konjektürel nedenlerle açıklayabilriz, bana göre yıl sonuna doğru işler her halükarda şu döneme göre daha iyi olacaktır ama kimse işlerde bir patlama beklemesin.

------ *** -------

Basit bir kural vardır. Sistemi kim kurarsa o yönetir. Bugüne kadar liberal ekonomi dediğimiz bir sistemin içinde yer aldık. Liberal ekonomi ; “görünmez el” diye tabir ettiği, kimsenin hakim olmadığı ve yönetemediği gizli bir elin piyasayı yönettiğini etti, okullarda bunu ezberledik. Oysa, kural basitti ; sistemi kim kurarsa o yönetiyordu…

Sistem şimdi çatırdıyor. Avrupayı asıl korkutan ise sistemin çatırdaması değil, bu çatırdamayla birlikte kontrolden çıkması. Çin, geçtiğimiz günlerde Batılı kredi derecelendirme kuruluşlarını tanımadığını açıklayarak, kendi kredi derecelendirme kuruluşunu kurduğunu açıkladı. İlk iş olarak da ABD’nin kredi notunu düşürdü. Obama , eğer 2 gün önce borç limitlerini arttırmasaydı gerçekten de zor bir döneme gireceklerdi , Çin isabetli bir tesbit yapmış olacaktı.

Dünyada kartlar yeniden karıştırılıyor. Bu kez kartları görünmez el değil, dünya üzerinde oluşan yeni bölgesel güçler karıştırıyor. Türkiye bu süreçte ne kadar söz sahibi olabilecek ?

TwitterTakip

30 July 2011

Hülya Avşar ile Ramazan reklamı, Pepsi’nin gazını kaçırtır…

Reklam, reklam gibi duruyorsa iş yapmaz…

İnsanlar reklama değil, kapı komşusundan duyduklarına daha çok inanır. Çünkü, kapı komşusu taraf değildir. Dolayısıyla, reklam sunarken reklamın taraf olduğunu çağrıştıracak öğelerden kaçınmak gerekir.

Kendinizi övmeyin övmeye değer bir şey yapın. İyi marka olduğunuzu söylemeyin , iyi marka olduğunuzu çağrıştıracak bir şeyler yapın…

Günümüzde sosyal projelerini daha çok iş yapmasının nedeni taraf yönünün geri planda kalmasıdır. Sosyal projelerde marka tüketicinin gözüne değil , bilinçaltına hitap eder.

Coca-cola son 4-5 yıldır ramazan bayramı için özel müzikler hazırlıyor. Bunu sıcak bir aile ortamı ile süslüyor ve tüketicisine sunuyor. Bu sunumun içerisinde Ramazan günlerini hatırlatma, manevi değerleri ön plana çıkarma kaygısı seziliyor.Bir anlamda ramazanın geldiğini Coca-cola reklamlarından anlıyorsunuz. Coca-cola bunu geleneksel hale getirerek böyle bir hatırlatma , aile değerlerini gündeme getirme misyonunu üzerine alabilir mi ? basit bir reklam yerine böyle bir hedef, tüketici bilinçaltında daha olumlu çağrışım yapar.

Peki , Coca-cola’nın bu çabasına karşı Pepsi ne yapıyor ? Bu mantığın karşısına Hülya Avşar gibi ünlü bir isim çıkartarak reklam yapıyor.

Reklamda kullanılan ünlü ile tüketiciye iletilmek istenen mesajın, bu ünlünün imajıyla uyumlu olması gerekir. Hülya Avşar böyle bir kimliği taşımıyor. Hatta daha önce Kurban ve Ramazan bayramı hakkında eleştirel sözleri de yayınlanmıştı. Bu eleştirilerde bulunan bir ismin yine eleştirdiği değerler içerisine yerleştirilmeye çalışması olumsuz yansımaları olacak bir çalışmadır. Kısaca ; bu reklamda reklam reklam gibi duruyor…Pepsi’nin gazı kaçıyor…

TwitterTakip

26 July 2011

Sizinle fiyat rekabeti yapan bir firmayı, birden fiyatları rakibin kaldıramayacağı düzeye indirerek ezmeye çalışırsanız, rakip farklılaşmamaktan başka çözüm bulamaz, bu da kurtuluşu olur. Eğer, fiyat rekabetini bu kadar sertleştirmeseydiniz yavaş yavaş yok olur ve yarıştan çekilebilirdi.

TwitterTakip

24 July 2011

Banu Güven neden NTV’den kovuldu ?

Bazen markaların kendi kimliklerinin olmadığını görürsünüz. İşte o zaman kişileri ön plana çıkarırlar.

Bazen bazı sektörlerin satıcı müşteri ilişkilerine gereğinden fazla önem verdiklerini görürsünüz. Bu da kimliksizliğin bir göstergesidir.

Pazarlamanın olmadığı yerde bütün yük satışın üzerine biner.

---- *** ----

CNN int. ya da BBC kanallarını izlediğinizde hangi spiker haberi sunarsa sunsun benzer tarzda sunduklarını görürsünüz. Spiker kendine özgü üslubunu sunuşuna yansıtamaz. Çünkü, kanalın bir kimliği ve tarzı vardır, sunum bu kimliğe uygun tarzda gerçekleşir. Kişi kanalın kimliğinin ötesine geçtiğinde izleyiciye iletilen mesaj bozlulur.

Ülkemizde ise haber kanalı değil , kişi ön plandadır. Haber kanalı bilinçli olarak üslubu ve tarzı farklı kişileri seçerek izleyicisiyle bu kişi üzerinden bağ kurmaya çalışır.

Banu güven bu anlamda kendine özgü tarzı olan, çıkışları olan , yorum katan bir sunucudur.

NTV bugüne kadar farklı bir format ile tüketicisinin karşısına çıkmaya çalıştı ancak rakip kanallarda (cnn türk ) da benzer modeller uygulandı.

NTV şu an arayı daha fazla açmaya çalışıyor. Bu noktadan sonra ayrıştırıcı bir kimlik edinmeye çalışıyor.

Bundan sonra izleyeceğiniz sunucuların kendi kimliği içerisinde kalmasını sağlayacaktır. Bu noktada Ban Güven bu kimliğe sığmayacak bir kişilik idi. Show tv, star gibi bir kanalda daha başarılı olacaktır.

Gün gelir şirketinizde kahraman olan bir satıcı şirketinizin kurumsallaşması , kimliğini değiştirmesi ile aşırı samimi, uyumsuz olarak adlandırılabilir. Bu gerçek sadece satış için değil, deponuzdan tutun muhasebe bölümüne kadar geçerli olabilir.

Kristof Kolomb 1492 yılında bir kahramandı ancak 1970’li yıllarda sömürünün öncülerinden birisi kabul edilerek lanetlendi. 1970' lerdeki Dünya savaşları sonrasında oluşan yeni anlayış Tarihin yeniden yorumlanmasına yol açarak, kahraman diye ilan ettiğimiz bir adamın tahtını sarstı...

Tanıdığım bir satış sorumlusu, satış rakamlarına bakılarak çok başarılı görülmüş ve müdürlük pozisyonuna getirilmişti. Yeni gelen yönetim ise satıştan daha farklı öncelikleri olduğu için bu müdürü aşırı saldırgan, bireysel gibi tanımlamalarla tekrar daha alt bir kademeye indirmişti.

Başarı aslında basit bir yorumdan ibarettir çoğu zaman...

yorum değiştikçe başarının tanımı ve ölçütleri de değişir

doğruların değiştiği , tüketici yargılarının sarsıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Eskiden samimiyet olarak algılanan satıcı yaklaşımı bugün yılışık olarak algılanabiliyor. Eskiden yönlendirici olarak adlandırılan satıcı yaklaşımı saldırgan olarak algılanabiliyor.

TwitterTakip

21 July 2011

İşletme mantığı ve Yönetim üzerine tesbitler...

Geçtiğimiz dönemde BP’nin petrol istasyonu infilak etmişti. Daha sonra incelemeler yapıldı. Görüldü ki , BP yönetimi ülkemizde iso 9001 kalite belgesini duvarına asan firmalar gibi her türlü kalite sertifikasına sahip , güvenlik önlemlerinde o kadar ileri gitmişler ki, ağzı açık bir bardakta sıcak kahve içmek dahi yasaklanmış. Gelin görün ki , bu kadar önleme ve ince yasaklara rağmen çok bariz hatalar yapılmış. O petrol istasyonunun infilak etmesi için birçok hatanın aynı zamanda yapılmış olması gerekir, diyor yayınlanan raporlar. BP’de 20 yıldır hiçbir kaza olmamış, bu yüzden Obama artık petrol sızıntıları olmuyor, diyerek birçok yasağı iptal etmiş. Şirketler en büyük sarsıntıyı uzun süreli istikrarlı dönemlerin sonunda yaşıyor. Uzun süreli istikrar belirli bir hantallığı beraberinde getiriyor. Yaşadığımız kriz de uzun süreli bir büyüme, Rahatlama ve risk önlemlerindeki gevşeme ile ortaya çıktı. 3. Dünya savaşı eğer çıkacaksa uzun süreli bir barış döneminin sonunda çıkacaktır. İnsanların savaş gerçeğini ıskaladıkları , savaş ile ilgili gerçeklik algılarını yitirdikleri bir dönemin sonunda çıkma olasılığı daha yüksektir. Dünyadaki birkaç çatışmalı bölge ve savaş topyekün bir savaşı önlüyor, kamuoyunun savaş gerçeği ile yüzleşmesini sağlayarak barışı tetikliyor. İlginç bir paradoks ama gerçek.

Duvarınıza asılı İSO 9000 belgeleri üretim süreçlerindeki kaliteyi sağlamaya yetmiyor. Bütün kuralları uyguladığınızda kurallar yoruluyor…

--------- *** --------

Arap toplumu, yıllarca petrolden elde ettikleri gelirlerle rahat bir hayat yaşadılar. Peki, bu durumun devamı için ne yaptılar ? Mesela, tüm dünyaya yayılmış HSBC gibi bir banka kurabilirlerdi, bu banka ile otomobil kredilerini kolaylaştırırlar , daha kolay kredi verilmesini sağlar ve teşvik edebilirlerdi.

Nasıl ki, Henry Ford bir dönemler herkesin bir otomobili olması hayalini kurmuşsa, bu hayale sahip olması gerekenler asıl Araplardı. Ama olmadı…bunun yerine ne yaptılar ? Petrol arzını ve fiyatını koruyacak OPEC adlı bir kurum kurdular. Bu kurum ile fiyatları belirlediler, arzı kontrol ettiler. Belirli dönemlerde tüm dünya oturup, bu kuruldan çıkacak haberleri pür dikkat bekledi. Arapların lüks içinde yaşamaları ve opec tarzı kurumlarla baskı oluşturması petrolün daha fazla tüketilmesini ve talep görmesini değil, alternatif enerji kaynaklarının icadı yönünde motivasyon sağladı. Arapların bu tutumu kötü ve beceriksiz yönetim konusunda ders kitaplarına girmesi gereken bir örnektir. Bugün alternatif enerji kaynakların ve elektrikli otomobil icadı konusunda en büyüm teşviki sağlayan bu tutumlarıyla Araplardır.

Bazen elinizde bazı avantajlar ve güçler olabilir, biz bu güce değil, bu gücü nasıl kullandığınıza bakmalıyız

------- *** --------

Bazen sanatçıların ekranlara çıkarak “ korsana hayır” kampanyası yaptıklarını görürsünüz. Bu sanatçılar bu tutumlarıyla hem imajlarını zedelerler, hem de korsanın reklamını yaparlar. Oysa, artık korsanın ve korsan yayılımın önlenemeyeceğini aksine daha çok yayılım ile daha çok popülarite yarattığını , bu popülaritenin daha çok üne ve daha çok gelire neden olacağını bilmeleri gerekir. Günümüzde artık kasetlerle değil , sağladığınız ün ve bu ün ile katıldığınız organizasyon ( reklamlarla) para kazanıyorsunuz. Bizim sanatçılar korsana hayır derken, Madonna şarkılarını internette ücretsiz dağıtıyor.

----- *** -----

Bill Gates’in Office programları ülkemizde çoğu kişi tarafından kırık şifrelerle kullanılıyor. Kırık şifreyi kullanarak kendinizi uyanık zannediyor, programı zevkle kullanıyorsunuz. Oysa, Bill Gates kırılamayacak, zaman zaman kendisini kilitleyecek bir sistem geliştirebilir. Ancak geliştirmiyor, Araplar gibi baskı yarattığında kendi alternatifini yaratacağını biliyor. Bunun yerine şöyle düşünüyor “ nasıl olsa Gelişmekte olan bir ülke vatandaşı lisans için ücret ödemez , şimdilik bu şekilde kullansın, refah ve programın kullanımına yönelik alışkanlık arttıkça ücret ödeyenlerin oranı artacaktır” Şifreyi kırarak Bill Gates’i aldatmış olmuyorsunuz, bu tilki adam lisans ücreti ödeyeceğiniz günü bekliyor. Eğer bu sabrı göstermeseydi bugün herkesin bilgisayarında x işletim sistemli alternatif daha zayıf bir program vardı, bu program sağladığı popülarite ve gelirle Gates’in önüne dahi geçebilirdi.

Çoğu güçlü firma en büyük hatayı güçlü olduğu zamanlarda baskı yaratarak yapar ve kendi Çin’ini yaratır. Bill Gates kendi Çin’ini yaratmadı…

TwitterTakip

14 July 2011

İnsanın ve Müşterinin Algoritması...

ikinci dünya savaşı sırasında Shannon, adında bir matematikçi bilginin matematiksel bir tanımını geliştirdi. Bu yöntem bilgisayar sisteminin kurulmasında kullanıldı. Basit olarak ifade edersek ; karşıdaki insan bugünün pazartesi olduğunu biliyorsa ve siz ona, bugün pazartesi, diyorsanız, aslında bir bilgi vermiş olmuyorsunuz. Eğer, pazartesi olduğunu bilmiyorsa ve siz ona bunu söylüyorsanız işte o zaman bilgi yüklemesi oluşuyor. Bilginin tanımı bu şekilde yapıldı ve bilgisayar sisteminin algoritmasında bu tanım çerçevesinde ilerlendi.

Karşıdaki insan markanızın ucuz olduğunu biliyorsa ona ucuzum demek, pazarlama bilimi açısından nasıl bir anlam taşır ? Bu yükleme tüketicide satın alma tepkisi mi oluşturur yoksa geri mi iter ? Tüketicinin algoritması nasıl çalışır ?

Bir insanı dinledikten sonra kendinize şu soruyu sorun ; anlattıklarının ne kadar benim bildiğim bilgiler, ne kadarı bilmediğim şeyler

Ne kadarı benim düşünebileceğim şeyler, ne kadarı benim hayal gücümü aşan şeyler

Bu oran ilişkinizin kalitesini , ilişkinizin olumlu bir sarmalda mı, olumsuz bir sarmalda mı gittiğini gösterir.

Nasıl ki, bir bilgisayar algoritma sistemi var ise müşterinizle kurduğunuz sözel ilişkinin de matematik diline çevrilebilir bir yönü vardır.

Karşınızda geleneksel tarzda çalışan bir müşteri kitlesi var ise ; güven ön plandadır, ilişki ön plandadır... Firmanız kodlarını, üslubunu ve iletişim biçimini bu veriye göre oluşturmalıdır.

Değerlere vurgu yapan bir giriş, samimiyeti gösteren bir üslup , güven yaratıcı öğelerle bağladığınızda bu noktadan sonra istediğiniz alana geçiş yapabilirsiniz.

Karşıdaki insanın bildiği konuları tekrar vurgulamayı aynı fikirde olduğumuzu göstermek için yaparız.

Iletişimin başlangıcı bu şekilde olmalıdır. Bildiği , mütabık kalacağınız konulardan başlanarak güven oluşturulur.

Hiçbir müşteri bildikleri dışında birşey söylemeyen satıcıdan ürün satın almaz.

Hiçbir müşteri tamamen yeni şeyler söyleyen bir satıcıdan da ürün almaz.

Bir satıcı konuşurken karşıdaki insanın bildiği ve bilmediği bilgiler olarak söylediklerini dengede tutmayı bilmelidir.

TwitterTakip

eskiden güzel bi an olur, o anlatılırdı ; şimdi anlatılmak için güzel bi an ve fotoğraf oluşturuluyor...kapitalizm sadece ekonomisiyle gelmez...

TwitterTakip

26 June 2011

Mesele Ürünü satmak değil, Koruyabilmek...

Deichman , ayakkabı mağazalar zincirini bilirsiniz. Bu firma ağırlıklı olarak, çin'de yaptırdığı ürünleri mağazalarında çok uygun fiyatlara satıyor. Bu firmayı başlı başına değerlendirdiğimizde oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, mağazalarından içeri girdiğimizde bir şey dikkatimizi çekiyor. Mağazada kendi ürünleri dışında adidas, nike türü markalı ayakkabılar da mevcut. Kendi ayakkabılarında çok fazla çeşit sunmasına rağmen, markalı ayakkabılarda daha az çeşit sunuyor. Zaten kendi ayakkabı modelleri de markalı ayakkabı modellerinin bilinen benzer taklitleri, kendine özgü bir tarzı ve modeli olmadığını söyleyebiliriz. Bu mağaza bu düzen ile çok akıllıca bir strateji izliyor. Fiyatı yüksek markalı ayakkabılardan birkaç tane koyarak tüketiciye gösteriyor, pahalı algısı yaratıyor daha sonra tüketiciyi kendi modellerine yönlendiriyor.

Bir şeyin ucuz ya da pahalı olduğunu vurgulamak için en etkili yöntem “tezatlık” yöntemidir. Soğuğu daha belirgin şekilde anlamanın yolu sıcağı kullanmaktır.

Deichman, burada markalı ayakkabıları kullanıyor. Markalı ayakkabıların fiyatının yüksekliği yanında kendi ayakkabıları daha ucuz olarak algılanıyor. Kalite ve tarz olarak da benzerliği yakaladığınızda tüketici cephesinde önemli bir etki yaratıyor.

Deichman, burada uyguladığı strateji ile oldukça başarılı ancak neden bu markalar kendi ayakkabılarının bu mağazada satılmasına müsaade ediyorlar.

Markaların tüketici bilinçaltında “marka pahalıdır, isme para ödersiniz “ gibi geleneksel önyargıları vardır. Bu önyargıyı pekiştirecek ve somutlaştıracak bir ortama neden bu markalar müsaade ediyorlar.

Real marketler zincirine gittiğinizde lacoste ayakkabı görüyorsunuz. Bu market sadece markanın tek bir ürününü raflarına koymuş. Bununla şunu demek istiyor” tüketiciye her türlü markanın bulunduğu bir çeşitlilik sunuyoruz…” bu mesaj market açısından mantıklı ama ya lacoste açısından ?

Bu durum markaların kendine olan güvenlerini mi gösteriyor ? Hangi ortamda olursa olsun marka değerlerini koruyabileceklerini mi düşünüyorlar ?

Bence kendilerine aşırı güveniyorlar ve bu mağazaların ellerine verdikleri kozlarla bir süre sonra bu dağıtım kanalları markaların önüne geçen bir güç oluşturabilirler.

Markaların kendi güçlerini bu mağazalara devretmeleri ileride yönetemeyecekleri , kendi adlarının önüne geçecek bir kuvvetin doğmasına neden olabilir.

Bir tüccar ya da toptancı için ürünün nerede bulunduğu ya da satıldığı önemli değildir. Önemli olan ürünün nakite dönüşüdür. Ancak bir markanın çok daha farklı öncelikleri vardır.

Bence buradaki strateji yanlışlığı markanın kontrolsüzlüğü ve distribütörlerin olaya sadece satış gözüyle bakmalarından kaynaklanıyor.

Her firmanın amacı ürününüzü satmak değildir, bazıları sizin ürününüzle kendi ürününün ya da mağazasının reklamını yapar. Ürününüzü mağasında tutmasının nedeni satış değil, tüketicisi için daha fazla çeşit sunmaktır, ürününüz o mağazanın çeşit ihtiyacını karşılayan dekoratif bir unsurdur.

Bazı mağazalar tüketici sorduğunda “yok “ dememek için ürününüzü bulundurur.

Firmalar neden yok olur ? Finans sıkıntısından, rakiplerle baş edememekten, maliyet yüksekliğinden…bunlar iflas etmenin klasik yolları. Birçok firma bu konularda deneyim kazandı ve birçok noktada artık bunlara karşı kendilerini sigortalayabiliyorlar. Gelecekte iflas etmeyi değil ama “marka değerini nasıl koruruz, ürünümüz hangi noktalarda tüketicinin karşısına çıkmalı ” gibi konuları konuşuyor olacağız. Artık markalar birden iflas etmiyor, yavaş yavaş eriyor…

TwitterTakip

20 June 2011

İskonto satışları arttırmaz.....

İnsanlar neden bedavaya karşı bu kadar düşkündür ?

Para ödememek işin bir kısmı ancak asıl önemli olan bedavanın içinde risk olmamasıdır. Kazık yeme, pahalı alma riskinin olmaması…

İnsanlar riskten kaçmaya meyillidir...

Bir ürünü bedava veremezsiniz ancak risksiz hale getirebilirsiniz.

Fiyatı düşürmek yerine insanlara daha az risk aldığı algısını oluşturabilirsiniz.

Bir marka da aslında bütün faaliyetleriyle bu algıyı oluşturur. Arkasındaki marka gücü ile tüketiciye daha az risk aldığını, kazık yemediği mesajını vermeye çalışır.

Piyasada gördüğümüz kadarıyla çoğu firma satışları arttırmak için fiyatlarını indirir.

Oysa, fiyat indirdikçe tüketicideki soru işaretleri artar yani bir anlamda risk algısı yükselir. Fiyat düşüşü satışı arttırmaz, kuşkuları arttırır.

Son dönemlerde full petrol adlı benzin istasyonu akaryakıt ürünlerinde %7 iskonto yaptığını duyurdu. Bu duyuruyu da yol kenarında, elinde afiş bulunan çalışanlarıyla yapıyor. İş yapar mı ? hayır… kuşkuyu daha çok arttırır…bu indirimi opet yapsa iş yapar ama full petrol yaptığında kuşku yaratır.

Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz ki ; iskonto satışı arttırmaz, kuşkuyu arttırır.

Fiyatla oynamak bir pazarlama taktiği olabilir ancak bu taktiği kimin yaptığı daha önemlidir.

TwitterTakip

12 June 2011

Erkek ve Kadın ne düşünür ?

Doğa erkeğe avcı , kadına ise yuvayı kollama görevini verdi. Her ne kadar yaşam koşulları bazen rolleri değiştirse de bu durum sadece doğanın kadın ve erkeğe verdiği bir rol değil, aynı zamanda erkek ve kadın genlerinde bulunan ayrımdır.

Erkek avcıdır, avına konsantre olur, maceraya yatkındır, riski sever… kadın riski sevmez, riski hesaplar, güven ön plandadır, bir yere ya da kişiye bağlanmak ister, onu hayatta tutan çocuk gibi, yuva gibi unsurlar vardır.

Bu farklılık alışveriş noktasında kadın ve erkeği de farklı yönlerde tetikliyor elbette.

Araba reklamlarını inceleyin. Asfalt olmayan, yaprakların yollara döküldüğü bir yolda araç ilerliyor… bu reklam erkeğe yönelik bir reklamdır. Erkeğin bilinçaltını doğaya çağırır , maceraya davet eder…

Toyota asla yolda kalmaz, reklamı kadına yönelik bir reklamdır. Güvenliğe davettir, riski minimize ettiğini belirterek riski hesap eden kadının bilinçaltına hitap eder.

Perde alırken , perde seçerken kadın ve erkeğin farkı şekilde hareket ettiklerini gözlemlersiniz. Erkek perde seçerken kaçma eğilimindedir, karar vermek istemez, sıkılır, bir an önce mağazadan çıkış gitme eğilimindedir.

Erkek yuvaya yönelik eylemlerden kaçmaya eğilimlidir. Bunun nedeni rollerin karışmasına yönelik bilinçaltında duyduğu korku , avcı konumunu koruma ve bir üst rol olarak kabul etmesinden dolayı diğer rolün işlerine müdaheleden kaçınma olarak yorumlayabiliriz.

Erkeğe perde satılabilir mi ?

Bunu için perdenin mahremiyeti (yuvayı )koruyucu, iç ile dış mekan arasındaki ayırıcı fonksiyonunu vurgulamanız gerekir.

Kadına perde nasıl satılır ?

Yuvayı güzelleştirecek, diğer yuvalardan farklılaştıracak bir mesaj iletmeniz gerekir.

Yani kısaca , erkek için yuvayı koruyucu mesajlar iletmeniz gerekirken, kadın için yuvayı güzelleştirici ve farklılaştırıcı mesajlar iletmeniz gerekir.

Erkek avcı olduğu için öncelikleri vardır, öncelik sıralaması yapar. Kadın ise genele yayar…erkek perde mağazasından içeri girdiğinde bilinçaltında bir sıralama oluşturur. Ürünü almak ve hemen çekip gitmek…kadın için ise böyle bir öncelik sıralaması yoktur. Kadın mağazaya girdiğinde ne zaman çıkacağı tamamen tezgahtara bağlıdır. Tezgahtar satışı sonlandırmadan kadın sonlandırmaz. Siz daha çok çeşit sundukça, daha fazla alternatif sundukça kadın ilgilenir…satışı sonlandırabilecek olan sadece satıcıdır, yoksa süreç uzar ve kadın sonunda vazgeçer…
-------- *** --------

Burada bir de şu soruyu sormamız gerekiyor. Erkeğe perde satmak mantıklı mı ?

Erkek için bir şeyin değeri faydası kadardır, erkek bir şeyin fonksiyonuna para harcar, kadın ise fonksiyonu dışında hemen her şeye…neyse ki, perdenin asıl alıcıları kadınlar…

TwitterTakip

free web site hit counters

Image Hosted by ImageShack.us
 
Image Hosted by ImageShack.us