01 July 2006

İnsanlar bir şeyi yapmadan önce "ben neyim" sorusunu sorar


Yolda yürürken yerde 100 ytl. gördünüz diyelim :

İstatistikçi : eğer bu para gerçek olsaydı, istatistiki olarak bu parayı benden daha önce geçen birisi almış olurdu, diye düşünüp yoluna devam ederdi ,

Pazarlamacı : o parayı alabilecek başka bir rakip varmı diye etrafına bakarken başka birisi parayı önünden alıp uzaklaşmış olurdu

Halkla ilişkiler : bu parayı yerden alıp cebime atmak imajımı zedeler mi, diye düşünürken daha ufak bir oyuncu parayı cebine atmış olurdu

Muhasebe : ceplerini araştırıp eksik param var mı, diye düşünüp cebine koyacağı parayı kaydedeyim derken para yine bir başkasının cebine girmiş olurdu ,

Müdür : bu parayı niye hiç kimse almadı kardeşim , hiç kimse çalışmıyor deyip bağırıp çağırmaya başlardı , para yine başkasının cebinde olurdu ama suçlu , suçlu aramak yerine önündeki parayı almayan müdür olmazdı

Satıcı : etrafındaki insanlara “ ben de sabahtan beri nereye düşürdüğümü arıyordum, hay allah “ deyip alıp cebine atardı




TwitterTakip

26 June 2006

EXPER BİLGİSAYAR REKLAMLARI







Exper bilgisayar son reklamında radikal bir yaklaşımla geleneksel bir evkadınını ana unsur olarak kullanıyor. Arçeliğin kullandığı çelik figüründeki teknoloji paralelliği burada tam bir tezat oluşturuyor. Çelik figürünün yansıttığı teknolojik çağrışımlı görüntü ,ses ve effektler ürünlerdeki teknolojik gelişimi çağrıştırıp pekiştirirken , exper bilgisayarın kullandığı “ hacer ana” rolü nasıl bir amaç taşıyor? Hedef kitleye ulaştırmak istediği mesaj ne olabilir ?

Buradaki teknoloji ve geleneksel yaşam tarzının oluşturduğu tezatlık dikkat çekici bir boyut katarak farklılaşmasını ve ilgi uyandırmasını sağlıyor.

Iletişim çağı , teknoloji gibi modernliği ve şehirli olmayı içine alan kavramlara uzaktan imrenerek bakan , eğitim seviyesi düşük bir kitleye siz de yapabilirsiniz , sizin için kolaylaştırdık mesajını veriyor.

Büyük uluslararası markaların yarıştığı bir pazarda daha profosyonel kullanıcılar arasındaki yerel olma dezavantajını avantaja dönüştürmenin yollarını arıyor . Halk pazarına çıkıp , teknolojik terminolojiyi basitleştirerek , halkın diline ve dünyasına olan mesafeyi kısaltıyor. Teknolojiyi uzaktan imrenerek seyreden , yeniliğe açık bir kitleyi harekete geçirmek için klasik fiyat ve vade yaklaşımlarından uzaklaşarak , radikal bir yaklaşım sergiliyor. Daha profosyonel hedef kitleden uzaklaşma , basit ve halk seviyesinde algılanma riskini göze alarak hedefini daha farklı bir Pazar olarak belirliyor.


Karmaşık olanı basitleştirdik , tavrıyla aslında yeni bir şey oluşturmadan potansiyel kitleye siz de yapabilirsiniz mesajı vererek , bu kitlenin ürüne yaklaşmasını , dokunmasını , tanımaya çalışmasını sağlamaya çalışıyor.

Büyük oyuncularla rekabette aynı sahada gol yemek yerine yeni bir oyun kuruyor. Saha dışındaki daha büyük bir kitleyi harekete geçirmek için , basit olma riskini göze alarak , kuralların dışına çıkıyor. “ Hız , hafıza , ram , mghz “ gibi söylemlerle yarışın devam ettiği , hergün yeni bir gelişimin yaşandığı , genel kitlenin ürkerek , anlamadan şaşarak baktığı bir pazarda , bunların hiçbirine değinmeden , farklılığını ufak bir hafıza ya da hız farklılığından ayrıştırıp , bu dünyaya yabancı bir potansiyeli bu dünyanın içine davet ediyor. Sizin işinizi görür , ihtiyacınızı karşılar mesajını bu şekilde veriyor.

Tebrikler exper…










TwitterTakip

24 June 2006

Otoriteyi kabul ederek yönetebilmek


İktidar bir güç mücadelesidir. Ve çoğu zaman bu mücadelede yendiği diğer tarafı yönetmekte beceriksizdir. Zaten iktidarlar da yönetmeye değil gücünü devam ettirmeye çalışır , yönetemez sadece iktidar kalır.

Yönetmek ise güçten bağımsız profosyonel bir hareket tarzıdır. Güçlü olmaya değil gücü kendi lehine çevirmeye çalışır. Mücadeleyle , yönetilemez bir karşıt taraf yaratacağının farkındadır ve güce karşı Gandi gibi eğilir. İktidar yoketmeye çalışırken , yönetim tanımaya çalışır. Kazandığı anda yönetebileceği bir tarafın kalmayacağını bilir.

Kazanmak , kişinin kendi kendini tatmin ettiği bir yanılsamadan başka bir şey değildir.

-------- *** ----------


Garsonlar kolay kafaya alınırlar. Özellikle turizm bölgelerinde , bunu daha bariz bir şekilde gözlemleyebilirsiniz. Aslında kafaya alınmaktan ziyade , kafaya alınmış rolü oynarlar. Bu bir yönetme oyunudur. Karşıdakinin düşüncesine bir adım yaklaşma ve karşı adım için borçlandırma oyunu. Karşıdakini olumlayarak arkasından gelecek bir isteğin kabulü için zemin hazırlama …

Kadınlar da aşk oyununda benzer bir yönetme yolu izlerler. Erkek otoritesini kabul eder , bu şekilde yönetme hazzını yaşatır ve bunu bir bağımlılık haline dönüştürerek erkek otoritesini yönetebilir hale gelir. Kadın , gücü anlamlı kılan , güç için peşinde koşulan bir öğe olarak yönetir erkeği.

“ Müşteri her zaman haklıdır ” ın müşteriye verdiği mesaj da tüccarların keşfettiği tipik bir yönetim yaklaşımıdır. Otoriteyi baştan kabul ederek bir otorite mücadelesinden kaçınma ve ortak bir noktaya yol alış…
Müşteriye bu şekilde bir tavırla yaklaşarak güç mücadelesinin önüne geçilir ve müşteri savunma refleksleri hareketsiz bırakılır. Her zaman haklı olabilen müşterinin yaşadığı iktidar hazzı yönetilebilmesini sağlar. Satın alarak yaşanabilecek “kazıklanma” psikolojisi , pompalanan bu otorite psikolojisiyle göze görünmez.






TwitterTakip

17 June 2006

Nefret yaratarak karşıt duygunun beslenmesi


İlk okul çağlarından başlayarak çocuklara demokrasi eğitimi verilirken şöyle bir yol izlenir ;

Demokrasi ; “ halkın kendi kendini yönetmesidir” gibi cümlelerle tanımlanır ve olumlu örneklerle modellenir , daha sonra buna karşıtlık olarak padişahlık , şeriat gibi sistemler demokrasinin karşısına konur. Padişahlık ve şeriatlık tanımlanırken ise birkaç keyfi uygulamadan , şeriattaki kol kesilmesi gibi örneklerden yola çıkılarak olumlanmayacağı kesin örneklere başvurulur . Bu , bir şeyin ne olmadığını anlatarak ne olduğunu anlatma yöntemidir. Ne olmadığını anlatarak , istenen modele bağlanmasını ve fanatikleşmesini sağlamak için uygun duygusal ve bilinçsel altyapı hazırlama yöntemi. Nefret yaratarak karşıt duygunun beslenmesi… ve daha sonra çocuğa sorulur. Sen hangisini seçersin ?
cevap : demokrasi…

Soğuk savaş döneminde Amerika liberalizmi anlatmak yerine komunizmi anlatarak karşıt bir öfke yaratmıştı . Kendi demokrasisini Stalin ve Lenin örnekleriyle tanımlayarak bir seçim ve tercihin ötesine geçip bağımlı , fanatik bir kitlenin bilinç yapısını oluşturmuştu.

----- *** -----

Hayat su , ilk piyasaya çıktığı dönemlerde , yoğun reklam dönemi sonrasında , zabıtaların diğer su firmalarına baskınlar düzenlemesi ve gazete manşetlerine “ halkın sağlığıyla oynuyorlar” manşetlerinin yansıması ilginç bir tesadüftü. Yine kırmızı et sektörüne giren bir gazete patronunun , henüz stajer gazeteci olan can dündara beyaz et sektöründeki sağlıksız koşulları haber yaptırması …

----- *** -----

Artık anlatacak bir şeyler kalmadı gibi. Bütün reklamlarda aynı çarpıcı cümleler , şaşırtıcı görüntüler… Yöntemler aynılaştı , kulaktan kulağa pazarlama gibi yeni kavram şemsiyeleri altında yaşanan bir rekabet…köşe kapmaca…

Gelecekte pazarlama ve reklam sektörü bir soğuk savaşa girecek gibi. Artık kelimeleri başka türlü söylemek , anlatmak yeterli değil. Tanımlamanın yöntemi değişecek… Bağımlılık yaratmak , kendi fanatiklerinizi oluşturmak artık daha sert darbeler gerektiriyor. Ötekiler çoğaldıkça , müşteri kadar hedef öteki de olacak.

TwitterTakip

11 June 2006

SATINALMA KARARI ve MÜŞTERİ MODELLERİ


Satış sırasında uzun uzun ürününüzün özelliklerini , avantajlarını anlatırsınız ; yine uzun uzun sizi dinleyen alıcı birden canlanır ve almaya karar verdiğini belli eder. Bunu kafasını sallamasından , göz kırpışından , olumlayan gülümsemesinden , nefesini dışarı doğru vermesinden anlarsınız. ( Dikkat edin insanlar bir şeyi kabul ederken nefeslerini dışarı verir , redederken nefes alırlar )

Bütün o uzun konuşma ve tahlillerden sonra insanları bir anda alma kararına iten şeyin ne olduğunu halen bulamadım. O canlanma ve karar verme anını tekrar tekrar düşünmeme , karar verme anındaki cümlelerimi tekrar tekrar irdelememe rağmen gerçeği henüz keşfedemedim.

İnsanlar nedense yavaş yavaş bir ikna olma sürecinden ziyade birden bir tılsım değmişcesine kararlarını veriyor ya da vazgeçiyorlar.

Ya da süreç meyvayı olgunlaştırıyor , neyin yarattığını bilmediğimiz bir rüzgar ise daldan düşmesini sağlıyor.

Veya anlamlı olmayan herhangi bir cümleniz müşteri için daha derin bir anlam ifade edebiliyor.

Eğer doğru olduğunu tahmin ederek uyguladığınız ikna yönteminden sonuç alamıyorsanız , birkaç olası doğruyu ardı ardına sıralayın ki başarı olasılığınız artsın. Yani nişan aldınız ama vuramadıysanız , hedefe bu sefer “saçma” sıkın ki bir tanesi değebilsin.

-------- *** ----------

saçma sıkabileceğimiz bir diğer müşteri modeli de “serseri müşterilerdir ”



Gerçekten de bazı müşterileri “ anormal” olarak kabul etmek lağzım. Yani tepkileri öngörülemez , aynı etkiye aynı yanıtı vermeyen müşteriler.

Amerikanın , ne yapacağı kestirilemeyen , hukuksuz devletlere serseri ülkeler demesi gibi ben de bu tür müşterilere “ serseri müşteriler ” diyorum. Niçin sizin karşınızda olduklarından emin değillerdir , almak ile almamak arasında hiçbir fark yoktur , ihtiyaçları olduğu için değil zaman geçirmek için karşınızdadır , satınalmayı bir mücadeleye dönüştürüp ikna olmamak için direnirler ve bunu pazarlık konusundaki yetenekleriyle ilişkilendirirler… ( Bu betimlemeler hoş olmamasına rağmen bunlar , müşteri haklıdır gibi mitlerle oluşturulan bir “ koşulsuz haklı alıcı” imajının yarattığı tipik şımarık müşteri davranışlarıdır )

--------- *** ---------

Pazarlığı bir mücadeleye dönüştüren müşteriler :

Bu tür müşterilerle pazarlığa kalkarsanız kendinize bir rakip yaratırsınız ve yenilmemek için , çok uygun koşullar sunsanız dahi almayacaktır. Zaten bu tür müşterileri ikna eden ne ürün ne de onun fiyatıdır. Sizden daha iyi bir alıcı olduklarını ispatlama , bunu yanındakilere gösterme fırsatı yaratamazsanız , kaybedersiniz.

TwitterTakip

PAZARLAMAKOSESİ KUKLALARI


Tarih : ben ne doğrular , kavramlar gördüm oğlum , siz bir trendsiniz , insanların zaaflarından faydalanmanın yeni adısınız , geçmişteki kavramların davasına inanan insanları vardı ve yine de kayboldu , sizin hiç şansınız yok


Pazarlama : senin için tekerrürden ibarettir demişlerdi de inanmamıştım oğlum , biz çıkarlar varolduğu sürece varoluruz ve aslında bu da ortak noktamız

Satış : pazarlama kardeş , biliyorsun ben sen ne dersen onu yaparım , bana laf düşmez

Tarih : savaşlar ve ideolojik yıkımlar sonrası ortaya çıkan geçici bir tüketim çılğınlığı döneminin çocuklarısınız oğlum , şu anki dönem bir tepki çağı , bu tüketim ve amaçsızlık insanlığı tekrar bir boşluk içine sürükleyecek ve kendinizi tanımlayacak yeni değerler icat edeceksiniz , insan sırf tüketerek yaşayamaz , bilincini , komplekslerini , toplumsal varlığını da beslemesi lağzım

Politika : insanlar giderek bana karşı kayıtsızlaşmaya başladı , ama bu geçici bir lale devri gibi , politika ne zaman ihmal edilse bu ihmalin öcünü alarak gelir

Pazarlama : artık toplumsal değil kişisel bir dünyada yaşıyoruz , yeni ideoloji artık “ ben” , sahip olma , sahip olduklarının bir fazlasını alarak ağlamasını kesmeyecek bir insan tanımıyorum

Etik : savaş ne için yapılırdı ? bir başkasının tarlasından pay almak için , bugünki ekonominin yeni kavramları ne için uğraşıyor ? bir başkasının sahip olduklarından daha fazla pay almak için . fark nerede ? mücadele yöntemi ve buna verilen ad ‘da , boşuna kavga etmeyin

Devam edecek…

TwitterTakip

04 June 2006

yapmak veya olmak , işte bütün mesele


İsmini vermeyim , adam bir kitap yazmış “nasıl satış yapılır” diye ama kendi kitabını pazarlamayı becerememiş. Sıkıcı bir üslup , ilgisiz ve sıkıcı bir kapak , itici yazı karakterleri , klasik başlıklar …

Yine ismini vermeyeyim adam satış müdürü olmuş , tek bir pazarlama kavramından haberi yok ama eline aldığı ürünü satmadan çıkmıyor.

--------- *** ---------

Yapmak ile olmak arasındaki fark. Yapmak için olmak gerekmiyor , olmak için yapmak … ikisinin de birbirini tamamlayan süreçler olduğu klişesi çok da doğru değil. Beyninizde oluşan kavramlara benzeşmek yerine, yaparak doğal bir olgunlaşma daha samimi duruyor ve sattırıyor.

Bir mülakatta işe başvuran adaya “ şu tabloyu bana sat ” demiştim ve aday anlatmaya başlamıştı :

Üzerinizdeki kıyafet oldukça ciddi , ciddiyetten hoşlanıyorsunuz dolayısıyla tablodaki ciddi öğeleri vurgularım. Odanızdaki eşyalar kaliteli ve pahalı görünüyor dolayısıyla fiyat konusunda pazarlık yapmaz ve yüksekliği konusunda tereddüt etmezdim gibi daha birçok örnek sıraladı . Ben de ona ; siz bana tablonun nasıl satılacağını anlattınız , satış nerede ?

Sonsöz : başarısız insanları nasıl başarılacağına yönelik sıraladığı nasihatlardan tanırsınız

TwitterTakip

25 May 2006

PINAR KUKLA REKLAMLARI


Radyo televizyon ve gazete reklamları günden güne artarken giderek etkisini yitiriyor. Artık bu tür ilanlara duyarsızlaşan bir kitle var karşımızda. Tüketicinin günde ortalama 3000 ilanla karşılaştığını düşünürsek bunlardan çok az bir kısmı tüketime yönlendirebiliyor.

Artık müşteriyi pasif konuma itip seyirci koltuğundan kaldıramayan , etkileşime geçiremeyen reklamların başarı şansı bu reklam bombardımanı karşısında oldukça az.

Pınar kukla reklamlarında önce bir mizansel yaratıp kahramanlarına sevimli bir imaj yüklüyor. Basit bir kukla bu şekilde bir kimlik kazanıyor , bir kişiliğe bürünüyor. Devam eden farklı senaryolarla birlikte her birinin ayırt edici özellikleri belirginleştiriliyor ve bu özellikleriyle tüketici zihninde somut bir yer işgal ediyor. Basit olan bu kukla kahramanlaşıp daha inandırıcı ve daha gerçek bir kimlik kazanarak tüketicisiyle etkileşime geçebiliyor.

Sonsöz : Bardaktaki suyun ne dolu ne de boş kısmına bakıyorum , benim baktığım suyun şekli

TwitterTakip

Medeniyet Dediğin ...


Teknolojik gelişmeyle birlikte iletişim araçları artarken daha iletişimsiz bir dünyaya doğru sürüklendiğimizi farkettiniz mi hiç ? İletişim araçlarıyla insanlara dokunduğunuzu ve her iletişim aracının kendine özgü bir dil yarattığını , bu standart dilin kelimeleri arasında gerçek anlamda düşünmekte ne kadar zorlandığınızı …

Düşünmek, standart şablon kelimeler arasında bir seçim …

Hayat daha ufak parçalara bölündü ve her alanın bir uzmanı , otoritesi var artık. Bu uzmanların oluşturduğu yeni kavramlar ile hayatı tanımlıyor , bu kavramlara yetişmeye çalışıyorsunuz. Artık çalıştığınız pazarlama hatta satış işinin bile değişik alt birimleri , her birimin gerekli olan nitelikleri var. Bu uzmanlar bu birimleri tanımlıyor , gerekli nitelikleri belirliyor ve siz de yetişmeye çalışıyorsunuz. Geçmiş yüzyıl insanı buna insanın yabancılaşması diyordu : biz uyum , adaptasyon ve esneklik diyoruz.

Sonsöz : İyilik kötülüğün meşrulaşan kısmıdır ; medeniyet ise ilkelliğin …

TwitterTakip

23 May 2006

Müşteri


Bir işyerindeki en iyi dostunuz müşteridir , çünki o yalnızca acı olanı söyler . İş yerinizde çalışan diğer insanlar ise size karşı iki duygu besler : ya sever ya da sevmez . Bunun ortası yoktur , size karşı ortada kayıtsız duramazlar çünkü ortak bir çıkar zeminin üzerinde yürürsünüz. Sizi seven insanlar duymak istediklerinizi söyler , sevmeyenler duymak istemediklerinizi … Size karşı ortada olup kayıtsız duran sadece müşteridir . En doğru not müşterinin verdiği nottur. O notu cebinden verir ve bunun karşılığı paradır.

Sonsöz : Nietzche : “ insanları ve Tanrıyı deneme , yoksa her ikisini de kaybedersiniz “ demişti , 21. yy. buna yeni bir sınıf ekledi : müşteri

TwitterTakip

22 May 2006

Home , Office and Starbucks


Bir müşteriyi karşınıza alın ve sorun : sizce alışveriş nedir ? Eğlence…
İnsanların büyük bir çoğunluğunun bir alışverişten bekledikleri şey eğlencedir. Satın alınan sadece mal değil geçirilen zaman , rutin dışı bir hayattır. Müşteri ne aldığını değil ne yaşadığını düşünür. Alınan ürünün fiyatı ve yaşama katılan değer müşteri için o malın gerçek değeridir.

Starbucks coffee reklamlarında “ home , ofice and starbucks “ sloganıyla müşterisine ulaşmayı amaçlıyor. “ Bir kahveden öte “ mesajını bu şekilde vurguluyor. Bir fincan kahveden öte eviniz ve ofisiniz gibi alıştığınız , bildiğiniz bir mekan … Böylece, ürün ile birlikte dünyanın heryerinde ulaşabileceğiniz alıştığınız bir mekanın da sözünü veriyor. Ortak bir tasarım ve mekan yaratarak eviniz gibi algılayabileceğiniz sizinle iletişime geçebilen ayrıntılar yaratıyor. Müşterisinin sadece kahve içmek için gelmediğini biliyor.

Sonsöz : Kahveye kırk yıllık hatırı veren şey kahve değildir...


TwitterTakip

15 May 2006

Müşterinizi dinlerken...



Konuşmak paylaşmak , dinlemek ilgilenmek demektir . Müşteri sizinle problemini paylaşmak değil onun problemiyle ilgilenmenizi ister.
Müşterinizi dinleyin. Dinlemek aynı zamanda o kişiyi borçlandırmaktır , hoşgörüsünü satın almaktır. Ve dinlerken sesinin tonu , seçtiği cümleler bizim için sergileyeceğimiz tavrın ip uçları olacaktır.
Örneğin ; yüksek sesle konuşan insanlar ince şeyleri ve ayrıntıları düşünemez ; alçak sesle konuşan insanlar ayrıntıları büyütür ve duygusaldırlar ; hızlı konuşan insanlar direkt sonuç odaklıdır ; sinirliyken gözlerinizin içine bakıyorsa halen umut var ve sizden vazgeçmemiş demektir ; “ Bunu kabul etmenizi istiyorum “ diye hitap eden müşteri kendinden emin , konuya hakim , kararlı ve reddetmek riskli iken , “ Bunu kabul ederseniz sevinirim “ diyen müşteri henüz tam kararını vermemiş , esneyebilir ve daha hoşgörülüdür vs. Bana bir müşterinin hangi sözcükleri kullandığını söyleyin size onun kim olduğunu söyleyim.

Sonsöz : Herkes hayır der ama bazı hayırlar evet’e daha yakındır

TwitterTakip

14 May 2006

İnsanlar geç alınmış bir karara genellikle iyi niyet der


Bir yönetici olarak altınızda çalışan insanlar için hergün şu soruyu sorun :

Şu eleman yarın işe gelmese işlerde herhangi bir aksama olur mu ?

Eğer cevabınız hayır ise o elemanı hemen işten çıkartın.

Eğer hayır cevabını aynı eleman için ikinci defa verdiyseniz hemen kendinizi işten çıkartın. Parasını ödediğiniz daha profosyonel bir yönetici bu işi sizden daha iyi yapacaktır.

Hayır cevabını bir kişi için veriyor ve bunu hoşgörüyorsanız emin olun bu kişilerin sayısı çoğalacaktır. Tembellik bulaşıcı bir hastalıktır.

Sonsöz : İnsanlar geç alınmış bir karara genellikle iyi niyet der

TwitterTakip

(Satış) - (ürün avantajı + fiyat avantajı + hizmet avantajı) = SİZ



Bir ürünü sattınız farzedelim. Bu satıştan ; ürün avantajı + fiyat avantajı + hizmet avantajını toplayın ve satıştan çıkartın : işte sizin yarattığınız katma değer budur

(Satış) - (ürün avantajı + fiyat avantajı + hizmet avantajı) = SİZ

Siz faktörü ne kadar büyükse şirketiniz o kadar amatör demektir. Profosyonel firmalar satıştaki “siz” oranını minimum düzeyde tutar. Ne kadar çok insiyatif kullanıyorsanız belirsizlik o oranda fazla demektir. İnsiyatif , politika eksikliğinin pratik bir sonucudur. İnsiyatifin olduğu yerde bu insiyatifi doğru kullananların liderliği vardır. Sistem kaybolur , kişiler ön plana çıkar.

Sonsöz : Bir yerde lider varsa , orada kurtuluş savaşı veriliyor demektir.

TwitterTakip

13 May 2006

Aile Şirketleri ve Değişim



Baba kurar , oğul tekrar eder , torun batırır. Çoğu aile şirketinin kaderidir bu : değişememek … Tozlanmış eski kadro jenerasyondan kurtulamamak…

Değişim herkesin olumlu baktığı pozitif bir anlam taşır. Herkes değişimden yanadır. Ancak değişim zihniyetimizin ve doğrularımızın da değişmesini gerektirir , doğrularımızı zorlar ve işte o zaman bir tehdit olarak görülmeye başlanır. Bu süreçte değişimin dışında kalmamak için değişimden yana görünmeye çalışır insan. Değişim bayrağını eline alır ki değişimi denetleyip sınırlarını çizebilsin. Bir işte değişime en çok direnenler en deneyimliler , o işte en çok mesai harcayıp işiyle kendisini özdeşleştirenlerdir. Düzen o kişinin çocuğudur , eleştiremez , yanlışlarını göremez. Geçmişte başarıya ulaşmış sistem o kişi için idealleşmiştir ve Osmanlı son dönem kurtuluş reçeteleri gibi kurtuluş ancak geçmiş ideal düzene dönerek sağlanabilir.
Her düzen değişimi başlatmamak için kendini korumaya yönelik araçlar , savunma mekanizmaları geliştirmiştir , devlette buna bürokrasi denilir. Bu düzen bilir ki değişim bir kez başlarsa kontrol edilmesi ve denetlenmesi giderek zorlaşır , hangi noktalara ulaşacağı tahmin edilemez.

Eski jenerasyonun kullandığı en iyi savunma nedir ?

Demirel bir konuşmasında bu ülkeye komunizm gelecekse onu da biz getiririz demişti. Demirel eğer karşı duramayacağı bir noktaya gelseydi kendisini komunist ilan edip eski durduğu yerde bağırıp çağırmak yerine komunist safta bu yeni akımı denetim altında tutmayı tercih ederdi , ılımlaştırırdı. Değişime direnmenin en iyi yolu budur. Rasyonel adamlar değişime direnemeyecekleri noktada karşı çıkmak yerine değişimin öncüsü olup değişimi kontrol altına alınabilir bir noktaya getirir.

Sonsöz : Atatürk devrimde başarılı olduğu için tarih onu bir lider olarak anımsıyor , eğer başarısız olsaydı devlete isyan etmiş bir asi olarak tarih kitaplarındaki yerini alacaktı. Şirketinizdeki değişimde siz de başarılı olursanız iyi bir yönetici , başarısız olursanız görevlerini yerine getirmemiş sorumsuz ve küstah biri olursunuz.

TwitterTakip

Yalan ve Gerçek


Yalanı ve gerçeği yan yana koysanız insan yalanı satın alır. Gerçeği sayıklar ama yine de yalanı satın alır. Gerçek , hayatın bir yansımasıdır , sıkar ; yalan ise hayatın üzerine yüklenmiş bir hayal gücüdür .

Yalanın bu kadar çok lanetlenmesinin , 9 köyden kovulmasının sebebi de içerisindeki hayal gücü ile tabuları yıkabilmesidir. Yalan aksini düşünmektir , doğruya daha doğrusu bilinen gerçeğe farklı bir açıdan bakabilmektir.

Doğru denen şey bir doğruluktan ziyade bilinen gerçekliktir . Bütün doğrular bir önceki doğrunun yadsınması ile ortaya çıkmıştır. İlerleme bu şekilde sağlanır , doğrusuna sadık kalanlar bir tekrarın ötesine geçemez.

Doğru bir kopyadır , kopyası alınan şey ancak “ paste “ yapılabilir ve bu yeni bir doğru doğurmaz. Doğru kısırdır. Yalan ise birçok doğrunun potansiyelini içinde barındırır.


Sonsöz : Yalan söylemeyi beceremeyen bir kişi gerçeğine sadık kalamaz.

TwitterTakip

Profosyonel Satıcı


Satıcı Kimdir ?

Bir diğerinin yapamadığını yapabilen ?

Normal koşullarda gerçekleşmeyecek olanı gerçekleştirebilen ?

Hayır noktasına gelmiş bir müşteriye evet dedirtebilen ?

--------- *** -----------

Hiçbir mesleği olmayan insanlar genellikle ilk olarak satış mesleğine yönelirler. Çünkü satmak konuşmak olarak algılanır ve hemen herkes konuşabiliyordur. İş bulmaları çok da zor olmaz. Zira en iyi satıcılar profosyonel ve amatör olanlardır. Amatör olanlar acemi hareketleri ve doğal davranışlarıyla profosyonel olmayan müşteriyi çabuk etkiler , güven sağlar. Profosyonel bir satıcının yenemeyeceği tek rakip vardır : işe yeni başlamış çömez ve sivilceli bir satıcı…
Sonsöz : Profosyonellerin tek yaptığı profosyonelce amatör rolü oynamaktır

TwitterTakip

İnsanın yeni Yüzü : SADİZM


Selim bey Diyalog isimli pazarlama köşesinde bu mücevher reklamını doğru bir noktadan yakalayarak eleştirmiş. Bu reklamın ezilen ve sömürülen ırkların dramını akla getirebileceğinden bahsetmiş. Katılmamak elde değil ama …

Hedef kitle selim bey gibi duyarlı , entelektüel ve düşünen kesim olmayabilir mi ? Bu reklamı , tüketici kitlesi içerisinde yer almayan grupları rahatsız etme pahasına dahi olsa hedef kitleye daha direkt ulaşmayı amaçlayan saldırgan bir reklam olarak değerlendirebilir miyiz ? Bazı reklamlar , kalabalıktan sıyrılarak hedef kitlesine daha hızlı isabet etmek için kendilerini biraz keskinleştirebilirler mi ? Bu gelecekte adı konulmamış bir yöntem olabilir mi ?

Reklam gösterişten haz alan , üst sınıf konumunu vurgulayacak ürünler kullanmaya meyilli bir gruba hitap ediyor. Acaba bu reklamı yapanlar, insanın sadist eğilimlerini kışkırtacak gizli bir bilinçaltı öğesini mı hedef alıyorlar.

Geçen hafta bir gazetede Amerikadaki bazı iş adamlarının yüklü bir ücret karşılığı çin’e küçük kızlarla seks için gittiklerini okumuştum. Buradaki olay bir sömürüdür ; fakat bu insanlar için pazarlamacılar tarafından seks turizmi olarak adlandırılan , parası ödenerek meşruiyet kazanmış ufak bir tatil kaçamağıdır.

Sozsöz : Tarih, Freud ile insanın bilinçaltı , Hitler ile faşist ve bencil eğilimlerine şaşırarak şahit oldu. Bu tür reklamlar başarılı olursa yeni bir yönümüzü keşfedeceğiz : sadizm

EK : İnsan baktığı her tabloda kendine ait bir şeyler bulur , herhangi bir öğeyle kendini özdeşleştirir. Kendine yakın bulduğu ve antipati hissettiği noktaları hemen ayıklama eğilimine girer. Bir filmde kötüler de vardır iyiler de ama her insan kendisini iyilerle özdeşleştirir. Kötüler ölür ve herkes derin bir “oh” çeker , kimse o kişiyi kötülüğe iten sebepler , koşullar gibi bir sorgulamaya girişmez. Bu tabloda da iki öğe var : siyah ve beyaz insan. Güçlü ve zengin olan ile güçsüz ve fakir olan. Kalabalık kitle bu tabloya baktığında kaba bir önyargıyla bilinçaltında kendisini hemen beyaz güzel kadınla özdeşleştirir , beyaz kadını kendisine daha yakın hisseder. Çok ufak bir kesim ayrıntılı bir sorgulamaya girerek arka plandaki sömürüyü irdeler. Filmlerde kötü insan ne kadar çok acı çekiyorsa izleyicinin o kadar tatmin olması gibi buradaki karşıtlık beyaz kadının zengin ve güçlü yönünü pekiştirici nitelikte olabilir. Ve hatta bazı insanlar bundan haz alıyor , beyaz kadınla kendisini özdeşleştirip güçlü,farklı ve şanslı konumunu somutlaştırıyor olabilir. Ayna bazen çirkin görüntüler yansıtabiliyor maalesef…

TwitterTakip

12 May 2006

Siz profosyonel bir satıcısınız ama ya karşınızdaki müşteri ?

Profosyonel bir alıcı mı ?

Hayır , Satış profosyonel bir oyun değildir

TwitterTakip

Yatmadan Önce Karaladıklarım :

Dürüstlük yaşamın doğru bir yoludur ama pratik bir yolu değildir , en azından 21. yy'a kadar

TwitterTakip

Uzun Cümleler


İnsan basit bir zihin yapısına sahiptir doğduğunda. Sonra öğrenir ve zihin daha karmaşık bir hal alır. Ve daha sonra unutmaya çalışarak bildiklerini , tekrar basit haline dönme çabasına girer. Yaşlandıkça insanın çocuklaşması gibi geriye bir dönüşüm…

Karmaşık düşünceler ve uzun cümleler bir etkileme çabasıdır. Cümle ne kadar uzunsa düşünce o kadar kısadır. Gerçekçi bir düşünce kendini anlatmaya gerek duymaz , konuşur.

Uzun cümleler kuran insanları dinlemediğinizde ya da sözlerini kestiğinizde çok sinirlendiklerini fark edersiniz. Cümleleri aslında bir gerçeği ya da olayı değil kendilerini anlatır. Çünki buradaki ifade bir varoluş ve kendini varetme çabasıdır. Sözünü kesmek varlığını hiçe saymak demektir. Bu tür müşterilerle hiç konuşmadan , sadece dinleyerek ve bu şekilde varlığını olumlayarak satış yapılabildiğine şahit olmuşsunuzdur. “ Ben yaparım” diyen müşteriye karşı bazen en iyi satış yöntemi susup “yaparsın” demektir.

TwitterTakip

Tüketim Ekonomisi


Sanayii dönemi bir tüketim ve ihtiyaç ekonomisiydi. İnsanların birincil dereceden fiziksel ihtiyaçlarını karşılayacak üretim kaynaklarının direk bir dönüşümü söz konusuydu. Ürünlerin henüz bir ruhu ve imajı yoktu. Tükettiğiniz ürünle bir kişilik satın alamıyordunuz. Bugün ise sportif bir arabayla sadece araba değil sportif bir kişiliği de satın alabiliyorsunuz.

Günümüz artık bir merak ekonomisi. Tüketim artık doğal bir ihtiyaçtan kaynaklanmıyor , ihtiyaç yaratılıyor. Sürekli yeniden tasarlanan ürünler bir değer ve imajla süslenerek yeni bir değer , kültür ve moda yaratıyor. Ait olduğunuz yaşam tarzı bu yeni modaya göre banal kaldığı için sürekli tüketerek yeni moda yaşam tarzının içine dahil olmaya çalışıyorsunuz. Tüketmek artık bir varoluş , bir topluluğa aidiyet , bir kabul görme biçimi…

TwitterTakip

11 May 2006

Durduğunuz Yer


"Siz parmağınızla ayı gösterin, insanlar parmağınıza bakar" der bir çin atasözü. İnsanın olduğu heryerde her şey dönüp dolaşıp kişisel bir noktada düğümlenir. Bu yüzden insanlar bildiklerinize değil yaptıklarınıza bakar , başarılı olmadan başarı hakkında konuşamazsınız . Başarının yolunu gösterdiğinizde insanlar öncelikle sizin durduğunuz yere bakar. Anlamı güçlendiren sözcüklerinizden ziyade gölgenizdir.

Sonsöz : Eğer yüksek bir yerdeyseniz insanlar söylediğiniz aptalca sözcüklerde bile derin anlamlar arar , eğer aşağı taraftaysanız derin cümleleriniz aptalcadır

TwitterTakip

Magnum : Çocuk Oyuncağı Değil...

Mutluluk nedir sizce ?

Bu soruya verdiğiniz yanıtın büyük bir kısmı toplumsal koşullanmışlığın ve değerlerin bir yansımasıdır. Doğu toplumları mutluluğu iyi bir aile , eş , çevreden saygı görmek olarak tanımlarken ; batı toplumları başarılı olmak , girişimcilik , kendi işini yapabilmek gibi daha bireysel hedeflerle ifade eder.

Duygular evrenseldir ama duyguları beklentiler ve toplumsal değerler şekillendirir. Zevk veren , haz doğuran bir duygu toplumsal koşullanmışlık bilinciyle terbiyesizlik ve küstahlık olarak görülebilir. Magnum’un “ çocuk oyuncağı değil ” şeklindeki cinsel içerikli , kışkırtıcı reklamı Avrupada uyandırdığı etkinin tersine bizim toplum insanlarını ürüne yabancılaştırabilir.

Magnum ne yaptı ?

Magnum ürününü bir çocuk ürünü olmaktan çıkartarak daha ciddi ve olgun bir imajla süsledi. Diğer firmaların ufak ayıcık ya da kalp logolarıyla hitap ettiği küçük yaş grubu hedef kitleyi genişleterek ciddi bir işadamı tipine kadar ulaşabilmeyi , hedef kitlesi haline getirebilmeyi başardı. “Çocuk oyuncağı değil “ gibi cinsel içerikli bir reklamı toplumsal değerler çizgisini aşmadığı için tepki görmek yerine fark edilmesini , farklılık yaratmasını sağladı. Yeni reklam filmi ise yarattığı bu farkındalık üzerine ürettiği farklı imajları pekiştirmeyi amaçlıyor. Artık magnum hayatın her duruşuna uyum sağlayabilecek bir ürün : ciddi , komik , kışkırtıcı , mahçup …

Sonsöz : Toplumsal değerleri kutsamadan tutunabilen bir marka görmedim ama bu değerlerin sınırlarında dolaşmadan fark yaratabilen bir marka da hatırlamıyorum.





TwitterTakip

07 May 2006

Savaş Piyasada Kazanılır ama...


Kültürümüzde yapılan şeylerin söylenmesi ayıptır ama iş hayatında başarı tam da budur : yapılanların eksiksiz şekilde masaya konulması…
En başarılı ve kariyer basamaklarını en hızlı tırmanan yöneticilerim tam da bunu doğru şekilde yapanlar olmuştur : yaptıklarını eksiksiz olarak masaya serenler , yaptıklarını hiçbir mütevazilik gösterisine yer bırakmadan anlatabilenler.
Savaş piyasada kazanılır ama onu taçlandıran masa başıdır. Hayat her zaman doğru yaptığı şeylerin karşılığını mütevazi bir duruşla bekleyenlere karşı adil değildir.

TwitterTakip

06 May 2006

Başarı mahçup olmayı beceremez


Bir insanı dinlerken iki şeye dikkat ederim : Üzerinde durduğu ve es geçtiği konular. Üzerinde durduğu konular o kişinin savunmasını hazırladığı güçlü noktalarıdır , gol atamazsın . Es geçtiği ya da yüzeysel değindiği konular ise eksik olduğu , saldırabileceğiniz alanlardır.

Bunun nedeni ; insan yapısı gereği başarılarından daha fazla söz etmesidir. Eğer bir konu üzerinde gereğinden fazla uzun duruyorsa orada bir başarı vardır . Hazırlıksız ya da eksik bir yön olsaydı emin olun o konu hakkında uzun uzun konuşmazdı.

-------- *** ---------

Sorgulamalarda suçluya sorarlar : bu suçu sen mi işledin ? Psikologlar bilir ki ; suçsuz olan en uzun konuşan olacaktır.

Sonsöz : Herkes başarının mahçup olması gerektiğini söyler ama bugüne kadar çığlık atmayan hiçbir başarı görmedim

TwitterTakip

BAŞARI


Yaşam bir anlamda bizden ayrı olarak ilerliyor ama bizim gözümüzden, yarın bizim ne yaptığımıza ve nasıl düşündüğümüze bağlı olarak şekillenen subjektif bir akış.

Yaşama ne kadar yavan bakarsanız sizin olmayan o bağımsız dünyaya o kadar yakınsızındır. Ve kendinize o kadar uzak.

Yavanlık sorumluluğun farkında olmamak demektir yani bir mutluluk daha doğrusu mutsuzluk durumlarını görememe hali.

Başarısız insanların hayret ettiğim tek başarıları , başarılı insanlardan daha mutlu olabilmeleri.


TwitterTakip

29 April 2006

Hayatınızın yeldeğirmenleri ve bir kahraman olarak "siz"



Don Kişot’u bilirsiniz. Yel değirmenlerini düşman zannederek hayatını yel değirmenleriyle olan komik bir mücadeleyle geçiriyordu.

Ancak , dışarıdan insanı gülümseten bu komik mücadele , çoğu zaman hayatın akışı içerisinde bizim de düştüğümüz bir hedef yanılsamasıdır. Kitap düşman yanılsamasını çok net bir şekilde resmettiği için olayın komik ve saçma yönü çok net bir biçimde görünür ama ya kendi hayatımız içerisidinde ?

Hayatınızın kaçta kaçını bu tür hedef yanılsamalarıyla geçirdiğinizi hiç düşündünüz mü ?


--------- *** ---------


Don kişot okuduğu şövalye kitaplarından etkilenerek kendini şövalye sanıyordu.

Siz de öğrendiğiniz pazarlamayla ilgili birçok kavram arasında gerçeklik çizginizi kaybedip teorik kavram ve sistemler arasında boğulmuyor musunuz zaman zaman ?

Karar verirken gerçekten hedeflerinizi düşünerek mi karar veriyorsunuz yoksa don kişot gibi kendinizi kahraman kılan bir ego içerisinde karar veren lider pozisyonunuzu pekiştirmek için mi ?

Sonuçlara bakarak mı kararlarınızı sorguluyorsunuz yoksa sizi de sürekli tastikleyen arkanızda uşaklarınız mı var ?

Koşturmaca dediğiniz şey yel değirmenini bir kolunun bir taraftan diğer bir tarafa sürüklemesi olmasın ?


Karşınızdaki problemlere önceki çözümlerinizle yaklaşıyor , problemler zaman zaman gerçeklik boyutunu yitirmiyor mu ?

Bir kitaba bakar gibi hayatınızı bir tablo içerisinde değerlendirip Don Kişot’a ne kadar yaklaştığınızı hiç düşündünüz mü ?

TwitterTakip

Mükemmellik ve Pratik


Bugün bir kafede otururken dikkatimi afiş dağıtmaya gelen bir çocuk çekti. Afiş dağıtacağı yere karar verirken uzun uzun düşünüp doğru yerde durup durmadığını anlamaya çalıştı. Ailelere hitap eden bir tatil kampanyası afişi dağıttığı için gençlerin gelip geçtiği bir yerden ziyade ailelerin dolaştığı bir yer olup olmadığını anlamaya çalışıyordu sanırım . Sonra afişleri önüne gelen herkese dağıtmaya başlamadan önce etrafına , kaldırımlara ve banklara 10-15 afişi düzensizce yerleştirdi. Ve sadece yerdeki afişlerdeki tatille ilgili resimlere dikkat edip duraksayan ailelerin yanına yaklaşım afişlerini nazik bir teklifle ellerine tutuşturdu.

Daha sonra ufak oyuncak ayı satan kör bir yaşlı amca dikkatimi çekti. Kadın müşteri çocuğuyla beraber amcanın yanına yaklaşıp " oyuncak ayı ne kadar amca " diye sorduğunda ayıcık 10 ytl kızım diye cevap verdi. Ve daha sonraki müşteriler sorularını nasıl sorarlarsa sorsunlar her cevabında sevimlilik katan " cık " ekini bilinçli olarak eklemeyi ihmal etmedi.

Mükemmelliği sağlayan şey pratiktir. Ne kadar teorik bilgiyle dolu olursanız olun o işi sizden önce tecrübe etmiş bir kişiden öğrenebileceğimiz çok şey vardır.

TwitterTakip

28 April 2006

Müşteri her zaman haklıdır


Müşteri her zaman haklıdır , haksız olduğu durumda da o artık müşteriniz değildir. Haklı olabileceği başka bir firmayı aramaya çoktan başlamıştır.

Müşteri haksız olduğunu bilse dahi bunu sizden duymak istemez. Bu mantıksız ya da olanaksız isteğine karşı sizin ne yapabileceğinizi görmek ister. Bu tavır müşterinin sizi deneme yoludur. İpleri mümkün olduğunca gerer ki kopma noktasını görüp sizinle ne kadar ileri gidebileceğini kestirebilsin.

Sonsöz : Haklı ya da haksızlık durumu hangi tarafta olduğunuza bağlıdır

TwitterTakip

25 April 2006

Güç üç şeyi yönetir ...


Savaş sanatı ile iş dünyası yaklaşımları arasında büyük benzerlikler vardır.


Güneydoğu’daki 250 bin kişilik askeri hareketlilik ile ne amaçlanıyor ? Terörle , piyade usulü bu tür bir cephe muhaberesiyle mücadele edilemeyeceğini hatta bu tür cephe harekatıyla açık hedef oluşturulacağı bilinmiyor mu ?

Elbette bunu asker de biliyor

Ancak burada amaç ne sınırı korumak ne de terörist peşine düşmek. Asıl amaç Savaşın psikolojik boyutunda bir üstünlük sağlamak… otoriteyi sarsan birkaç toplumsal olayı dengeleyecek güç gösterisi ve bir kararlılık mesajı…

------------- *** ---------------


Bir satıcı da müşteri ve rakip karşısındaki durumunu güçlendirmek için doğru zamanda yığınak oluşturmayı bilmelidir. Görüşmelerinizin çok az bir kısmı satışla sonuçlanır , diğer görüşmeler ise satış için psikolojik ortamı hazırlamak ve altyapı yığınağını oluşturmaya hizmet eder. Ufak taciz manevraları olmadan düşmanınızı , satış manevraları olmadan müşterinizi tanıyamazsınız. Yumuşak karın ufak tacizlerle bulunur. Ürününüz , firmanız ve kişisel duruşunuz müşteri sınırlarına yığdığınız bir güç gösterisidir. Rakibinizin gücünü dengeleyerek satış stratejinizin arka plandaki desteğini oluşturur. Bütün yığınaklarınızı doğru yerleştirin ki ; müşteriniz yaptığınızı değil , yapabileceklerinizi görsün.

Sonsöz : Güç üç şeyi yönetir : kadını , halkları ve müşteriyi …


TwitterTakip

22 April 2006

Büyüklük hiçbirşey , imaj herşeydir


Yüzlerce savaş , başarı ve zaferin ardından Napolyon'u nasıl hatırlıyorsunuz ?

üç kelimeyle " para , para , para "

İnsanlarda bizi genellikle birkaç kelimeyle tanımlayıp , anımsamaya meğillidir. Ufak bir hediyeyle cömert , ayağınızın kapıya takılmasıyla sakar olur çıkarsınız. Ve bir kez tanımlandığınızda da her hareketiniz bu tanımlamayı pekiştirecek şekilde ayıklanır , bu tanım size bakan penceredir.

Bir defa ürününüzün geç gelmesiyle de müşteri sizi ürünü gelmeyen firma olarak tanımlar ve bu imajı silmek çok zordur. Napolyon gibi efsanevi büyük bir firmanız olabilir ama müşteri sizi üç kelimeyle anımsar " beceriksiz , beceriksiz , beceriksiz "

TwitterTakip

14 April 2006

BAŞARI ve BAŞARISIZLIK

Eğer her zaman başarılı olsaydık , o zaman birinin başarısızlığına acımamız makul bir davranış olurdu. Oysa ben başarısız insanları , başarısızlığa karşı gösterdikleri küçümseyici tavırdan ayırt ederim.

Ne zaman başarısızlıklarımın sayısı azalsa, başarı oranımın düşmeye başlayacağını anlarım.

Başarıyla başarısızlık arasında ince bir çizgiden ziyade bir bakış açısı farklılığı vardır

Başarısızlık bir yoldur...

TwitterTakip

11 April 2006

SATMAK YA DA SATMAMAK : İŞTE BÜTÜN MESELE

Satış yapmak , insanları ikna etmek satıcılar için zamanla daha da kolay bir hal alır. Günde birçok defa yaşadıkları benzer pazarlık süreci , satıcıyı gelebilecek direnç ve defanslara karşı daha hazırlıklı kılar. Pazarlık satıcının kendi sahasıdır.

Satıcılar da zamanla bu başarı hazzı ile müşteri yararı gözetmeksizin satmayı başlıbaşına bir amaç haline getirme yanılsamasına düşerler. Her ne şekilde olursa olsun kapıdan çıkarken malı satmış olarak çıkmak asıl hedef haline gelir. Satmak asıl hedef haline geldikçe müşteri de bir hedef , yenilmesi gereken bir güç haline dönüşür. Satıcı ve alıcı iki karşıtlıktır artık. Kurulan samimi ilişki , satıcının harcadığı emek ve zaman satıcı üzerinde o ürünü satması gerektiği gibi bir baskıyı pekiştirirken , alıcı üzerinde de bu emeğe karşı bir satınalma baskısı oluşturur. Satış gerçekleşmiştir …

Satış gerçekleşse dahi alıcıya yarar getirmeyen bu satış , satıcıya zarar getirir.

TwitterTakip

01 April 2006

KDV İNDİRİMİ

Tekstil sektöründeki KDV indirimi uzun süredir gündemde olmasına rağmen ancak gerçekleşebildi. Devlet bu indirimle vergi gelirlerinin azalması ve bütçe dengesinin bozulmasından tereddüt ediyordu. Oysa vergi oranlarıyla vergi gelirleri arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Laffer eğrisine göre Vergi oranının düşmesiyle vergi geliri azalmaz , her 1 birimlik vergi oran artışı ise aynı oranda vergi geliri artışına yok açmaz. Devletin bu anlamda vergi gelir kaybından ziyade gelir artışı ve kayıtdışı çalışanları sisteme kazandırma anlamda da bir kazancı olması olasılığı daha yüksektir.

Vergi oranı yüksekliği kayıt dışılığı yani merdivenaltı üretimi özendirerek markalaşmayı sekteye uğratır. Markalaşamayan ve sadece işgücü maliyeti ile konjektürel bir rekabet üstünlüğü ise yine kayıt dışılığa yol açar , devletin geliri azalır , devlet geliri azaldıkça tekrar vergi oranlarını artırır … Birbirini tekrar ederek giderek eksi toplam veren bir süreç…

TwitterTakip

26 March 2006

İYİ BİR SATICI

Doğal davranan insanlar müşterisiyle iyi bir arkadaş olabilir ama iyi bir satıcı olamaz. Samimiyet sattırır ama kar bırakmaz. Müşteri sizinle özdeşim kuruğu anda empati kurmayı unutarak tek taraflı düşünmeye başlar. Tek taraflı düşünmeye başlaması kendi koşulları ve mazeretlerine göre hareket etmesi yani satıcının kaybetmesi demektir. Bazı firmalar çalıştıkları müşterilerinin zamanla kendilerine kardan çok zarar getirdiğini bilir ve bu ilişkiyi disipline etmek için zaman zaman mantıksız gibi görünen çıkışlar yaparak ilişkide yumşak bir kopuşa neden olurlar. Bir süre sonra da ilişkiyi tekrar kurup daha sağlıklı bir ilişki için fırsat yaratırlar.

Ben iyi bir satıcıyı her zaman acelesi varmış gibi bir telaşe ve heyecan içindeyken tanırım. Mahalle dolmuşları gibidir , az sonra kalkacakmış gibi ayakları sürekli gazdadır ama dolmuşunu doldurmadan da haraket etmez. Dolmuşa bindiğinizde hemen hareket edecekmiş sanırsınız ve sizi hiç beklediğinizi hissettirmeden yarım saat o araçta tutmayı başarırlar. Ufak gaza basış blöfleriyle yarım saat sonra kalkacak dolmuşa yetişemeyecekmiş gibi koşarak binersiniz.

İyi bir satıcı da ayağını sürekli gazda tutmayı bilmelidir

TwitterTakip

19 March 2006

KLASİK PAZARLAMACI TAVRI

Satıcılar genellikle kendilerini “ iş bitiren ,bitirim ,laf cambazı “ olarak görürler. Bu beceriler adeta iyi satıcı olmak için olmazsa olmaz özelliklerdir. Bu tanımlama kıyafetlerinden , hareketlerine , oturup kalkmalarına kadar kendini hissettirir. Müşteriyle diyaloğa güveni simgeleyen sert bir bakış , klasik bir gülümseme ve sert bir el tokalaşmasıyla başlarlar ve bu satıcı tavırlarıyla devam ederler.

Günde onlarca satıcıyla karşılaşan müşteri ise bu yalancı klasik gülümsemeyi hemen tanır. Bu klasik yaklaşım tarzı izlenecek satış metodunun da ipuçlarını verir , müşteri elinizdeki bir sonraki kartı tahmin eder. İşte buradaki satıcı tavrı kaybettirir. Ne kadar samimi cümleler kurarsanız kurun inandırıcığınız yoktur. Siz satıcı rolüne büründükçe karşınızdaki müşteri de alıcı rolünü oynamaya başlar ve bu durum iki karşıt kutup halini alır. Müşteri de “ prensiplerimiz gereği ” gibi klasik savunmalara geçer ve kolayca alınabilecek bir taviz , değiştirilemez ve tartışılamaz prensipler halini alır ve ilerleme sağlanamaz. “ Bir sonraki sefere inşallah “ diye klasik bir müşteri tavrıyla uğurlanırsınız.

Sonsöz : İnsanlar kulaklarıyla dinler ama onları ikna eden hissettikleridir

TwitterTakip

18 March 2006

PAZARLAMACININ MANŞETİ

Hürriyet gazetesi Türkiyenin en çok satılan gazetesidir. Peki niçin bu gazete bu kadar çok satıyor ?

Öncelikle bu gazete tüketici beklentisini iyi analiz etmiştir. Türkiye’de insanlar bilgi edinmek için gazete okumazlar , gazete okuyan sınıfına dahil olup sınıf atlamak , vakit boşluğunu değerlendirmek için gazete alırlar. Hürriyet gazetesi de müşterisine bilgi sunmaz , olay ağırlıklıdır ve heyecan yaratmayı , şaşırtıcı olmayı bilir.

Emin Çölaşan gibi birkaç yazar sokak ağzıyla konuşur ve birkaç siyasi isim üzerinde takıntı derecesinde sürekli yazarak yeni bir gündem ve merak konusu yaratır. Diğer gazetelerin ciddiyeti karşısında dedikodu kültürüne sahip toplum nezlinde bu kişi bazlı gündem ilgi uyandırır , takip edildir.

Emin Çölaşan kötü polisi oynar kimi zaman Ertuğrul Özkök iyi polis... Başbakan bu ülkenin pazarlama stratejisi eksik şeklinde demeç verdiğinde Çölaşan “ ülkemi sattırmam” der , özkök “evet pazarlamak lağzım” … Ve bu şekilde okuyucunun özdeşim kurmasına yardımcı olacak şekilde taraf ya da karşıt olma durumu yaratılır. Siyah-beyaz gazete sayfalarında sanal bir kavga ortamı yaratılır ve her kavgada bizim toplum seyirci olur.

İlgili ilgisiz gazetenin arka sayfasında bir kapak güzeli vardır. Seks sattırır kuralı burada da geçerlidir. Gazete sayfasına 10 saniyede bakıp geçen toplumumuz insanının bu alışkanlığı gazete pazarlama stratejisine görsellik arttırılarak yansımıştır.

Peki siz ürününüzü nasıl satıyorsunuz ?

Ürününüz hakkındaki teknik ayrıntıları ard arda sıralayan ciddi bir “cumhuriyet gazetesi “ misiniz , üründen hiç bahsetmeyip geyik muhabbetleriyle durumu idare eden “star gazetesi “ mi ? Hangi gazetenin manşetiyle müşterinin kapısından içeri giriyor daha doğrusu bir manşet yaratıp müşteri ilgisini canlı tutabiliyor musunuz ?
Siz hangi gazetesiniz?

TwitterTakip

10 March 2006

KETÇAP ŞİŞESİ ve PAZARLAMA

Ketçap şişeleri niçin dökmeyi kolaylaştırıcı biçimde değil de dökmeyi daha da zorlaştırıcı , dibinde bir miktar kalacak şekilde tasarlanmıştır. Sizce daha kolay , geniş ağızlı bir şişe yapılamaz mıydı?

Elbette yapılabilirdi ama firmalar biliyor ki insanlar emek harcadıkları bir şeye daha fazla değer verir. Harcanan emek , o ürünü salt ürün olma durumundan çıkartarak bir uğraşa dönüştürür. Bu uğraş ürün ile tüketici arasında bir bağ oluşturur ; ortak bir zaman paylaşımı , paylaşılan bir an , ortak bir uğraş , sonuç ve yaşanan başarı hissi …

İyi satıcılar da satış yaparken şişenin ağzını dar tutmayı bilirler. Müşterisini pasif , edilgen bir durumdan çıkartıp , ortak bir mücadele içine sokarak ortak bir süreç yaratırlar. Müşteri , satılan şeyi alan değil , almaya karar veren , karar verme sürecinde ilerleyen bir kişidir. İyi satıcılar , müşterisine malı satınaldığı duygusunu yaşatır , zira satıcının kendisine sattığı duygusu müşterileri tedirgin eder.

Ne zaman bir müşterimden “ Amma da iyi bir satıcı, iki kelime ettirmeden malı sattı gitti “ sözcüğünü duysam karşımda acemi bir satıcı olduğunu düşünürüm.

TwitterTakip

04 March 2006

Coca Cola İMPARATORLUĞU

Coca Cola kapitalizmin simgesi ya da temsilcisi midir?
Bu tartışılabilir ama tartışılmayacak olan insanların bu şekilde düşündükleri , bu imajın kola logosu üzerine yapıştığı. Gerçek farklı olsa dahi insanların bu algılamasının pazarın nihai gerçeği haline gelmesi.

Peki Cola bu algılama ile nasıl mücadele ediyor ?

Cola, eğer bu algılamayı dikkate alırsam , bu algılamayı somutlaştırmış olurum , şeklinde bir yaklaşımla bu gerçeği muhatap almamayı seçiyor. Düşmanı yok sayarak ciddiyetini ve gerçeklik payını azaltmaya çalışıp , mücadele edersem böyle bir gündemin oluşmasına dolaylı yoldan neden olabilirim , şeklinde düşünüyor. Ve bu algılamayı dikkate almadan reklam bombardımanına devam ediyor.

Ancak bu reklam, tabela yoğunluğu tüketicide bir kuşatılmışlık ve markanın hakimiyeti duygusu yaratarak bu gizli algılamayı pekiştiriyor. Bu yoğunluk ve hakimiyet söylentiyi gerçek kılabilecek somut delilleri oluşturuyor.

Bazı firmaların kriz dönemlerinde rakibini finansal açılardan destekleyip batmasını önlediklerini biliyoruz. Amaç zayıf bir rakiple piyasayı daha rahat yönlendirebilmek , piyasada boşluk yaratıp bilinmeyen yeni bir oyuncu için zemin oluşmasını önlemek , zayıf ürünle kendi ürününün gücünü daha yoğun vurgulayıp müşteri sadakatini ve marka değerini arttırmak şeklinde özetlenebilir. Cola ise agresif pazarlama politikalarıyla pazarda rakipsiz bir imparatorluk kurmaya doğru yöneliyor.
Sonsöz : Mutlak güç kendi dinamiklerinden kopmaya mahkumdur.

TwitterTakip

19 February 2006

MARKALARIN EVRİM TEORİSİ

Hiçbir marka tesadüfi olarak yaratılmamıştır.

Tüm markalar üretim faktörlerinin mutasyonu ile aynı kökten gelmiştir.

Ürünler arasındaki varolma savaşında değişime ayak uyduramayan markalar ayıklanır , markalaşabilenler çoğalmayı sürdürür

Her marka kendinden biraz daha az gelişmiş bir önceki aşamanın bir adım sonrasıdır ,

Hiçbir teori pazara çıkana kadar yanlışlanamaz

Her ürün daha karmaşık bir gelişimle evrimleşir ve tekrar basitleşir

Kullanılmayan ve tekrarlanmayan imaj körelir

Pazarı doğru algılayamayan markalar doğal seleksiyon sonucu yokolur

Gerçek pazara düştüğünde akılda kalan tek yönü maymun hikayesidir

Pazar deneyimleri yeni stratejileri kalıtsal olarak etkilemekte , böylece daha yetkin bir oluşuma neden olmaktadır

İmajın değişmezliği bir önyargıdan ibarettir

Ürün fiziksel gelişimini tamamladıktan sonra ancak değer gelişimi başlayabilir

TwitterTakip

18 February 2006

GERÇEĞİN YENİ YÜZÜ ve DEĞİŞEN ROL

Gerçek , artık varolan ,keşfedilmeyi bekleyen hayatın bir yönü değil ; yaratılan , tasarlanan , iletişim kurmayı becerebilen bir sanal ortam . Gerçek , artık eski değerleri yıkılan ve bu yeni oluşumda tutamak noktası arayan insana yeni bir anlam verebilen değer , yaratım ve tasarı… Gerçek artık hergün yeniden yaratılıyor ve bu değişime cevap verebilen ürün bu gerçeklik ortamında yaşayıp nefes alabiliyor. Hayat artık yaratılan bir senaryo ve tüketici bu senaryonun içerisinde bir rol alabilmek için koşturuyor ; ürün bu rolün gereği olan en önemli aksesuar…

Ancak bugüne kadar bu kitle kültürü içinde ortak değerler içerisinde kendini vareden insan da tarihe karışıyor. Artık kitle yok birey var.

Şirketlerin kapalı kapılar ardında ürün tasarımı yapıp “ işte bu yazın modası” türü kitle kültürünün yansıması pazarlama stratejileri artık tarihe karışacak. Tasarım artık self-servis , daha interaktif.

Ürünlerin artık bir kendini ifade biçimi olması , kişiliği yansıtması , ait olduğu gruba yönelik gönderimlerde bulunması ve imajın bir parçası haline gelmesiyle tasarımın daha da bireyselleşmesi kaçınılmaz. Artık tüketici üründen fonksiyonelliği ötesinde de beklentileri var. İletişim yönü zayıf kalan ürün bir nesnenin ötesine geçip fark yaratamıyor. Ürün artık bir iletişim biçimi , toplumsal bir dil.

TwitterTakip

15 February 2006

İŞ GÖRÜŞMESİ ve BAŞARI

Mülakatta en etkili sonuç aynalama yöntemiyle alınır. Zira, insan gerçeğe değil, kendi doğrusuna inanır , kendi doğrusunun yansımasını gördüğü şey o kişi için gerçektir. Dolayısıyla mülakatlarda en başarılı adaylar koku almayı becerebilenledir . Mülakatlarda doğrusunu sergileme kahramanlığına kalkışanlar erken kaybeder , başarı doğrunun sergilenmesiyle değil, doğrunun yakalanmasıyla elde edilir. Mülakat aynı frekansta aynı cümleleri kurabilme sanatıdır. Halk dilinde söylenen “ herkesin aklını pazara çıkarsalar herkes yine kendi aklını seçermiş ” deyişi bu gerçeğin bir ifadesidir. Yüzlerce adayı yan yana koysalar mülakatçı yine kendini seçer.

Mülakatarda genellikle 3 farklı grupla karşılaşırsınız . İnsankaynakları , ilgili departman müdürleri ve patronlar

İnsankaynakları : Bu gruplar arasıda en eğitimliler genellikle bu kişilerdir. Ticaretin pratik yönünden uzaktırlar. Klasik mantık ve kelime oyunlarıyla mülakat ilerler. İlginç ve şaşırtıcı sorular sorarlar , pratik yetenekten ve tecrübeden daha ziyade entelektüel yönünüzle bu kişileri daha fazla etkileyebilirsiniz. Uzun cümleler , yabancı kavramlar şok etkisi yaratır. Yeni mezun arkadaşlar bu kişiler karşısında daha fazla etkileyici olabilir. İyi ve nitelikli insanı seçme konusunda başarılıdırlar ama iş için uygun , pratik gereksinimlerini karşılayabilecek insanı bulma konusunda daha başarısızlarır. İyi bir üslup , kendine güvenen bir bakış , tokalaşma gibi klasik yaklaşımlarla kolayca başarı sağlayabilirsiniz. Soruları genellikle "diyelim ki" ile başlar ve arkasından yarattıkları bir senaryoyu anlatmaya başlayıp yorum beklerler.

İlgili Departman Müdürleri: Bu kişiler farklı sektörlerde , departmanlarıyla ilgili yoğun bir tecrübe birikimine sahip kişilerdir. İnsankaynaklarında başarı sağlayabileceğiniz klasik yaklaşımları bu kişiler tecrübesizlik olarak algılar. Kelimelerden ziyade tecrübe ve birikimle ilgilenirler. Referans çok etkilidir. Masanın üzerindeki vazoyu önünüze atarak "bunu bana sat" şeklinde pratik yeteneklerinizi test edebilecek sorular sorarlar . Ne bildiğiniz , ne düşündüğünüz değil ne yaptığınız daha önemlidir. Birkaç somut başarı ile bu kişileri daha kolay ikna eder , uzun vadeli hedeflerinizle ya da umutlarınızla gülünç olarak algılanırsınız.

Patronlar : Genellikle eski jenerasyondandırlar ; ya samimiyetten hoşlanır birebir bir üslupta , soru cevaptan ziyade sohbet etmeyi tercih ederler ya da çok serttirler. Uzun cümleler yerine kısa cümleler kurulmalıdır. Soyut düşünce ya da tecrübelerle ilgilenmeyip klasik soruları şudur : Bana ne kazandırabilirsin ? Kazandırabileceğiniz müşteri portföyünden ya da Pazar payından bahsederek sonuca ulaşabilirsiniz. " 3 aylık bir sürede pazar payını %10-15 arttırabiliriz " gibi kendinizden emin , bitirim cümleler sizi sonuca götürür. Maddi , Somut , pazala ilgili, kısa vadeli, kesin cümleler oldukça etkilidir.

TwitterTakip

SEVGİLİLER GÜNÜ ve PAZARLAMA

Popüler kültür kapitalizmin maneviyatıdır. Bu kültür sayesinde ekonomik sistem işlerliğini devam ettirip , üretim kaynaklarına sürekli bir hareketlilik sağlar. Popüler kültür ekonomik çıktıyı emen , ekonominin üst yapısıdır. Tüketim bir varoluş , kendini ifade ediş tarzına dönüşür ve nesneler bir anlam , bir değer taşır. Nesne bir imajdır , sportif bir araba satın alarak fonksiyonelliğinin ötesinde sportif bir kişiliği de satın alırsınız.

Eski gelenek ve bayramlarımız neden yok oldu ? Çünkü temelinde büyüğe saygı , eş – dost ziyareti gibi tüketim kültürüyle uyuşmayan değerleri taşıyordu. Bu geleneksel kutlamaların yerini sevgililer günü , anneler günü , babalar günü gibi tüketim temelli yeni ritüeller aldı. Bir armağan ve hediye kültürü , bu şekilde bir kendini ifade ediş tarzı , yeni bir sevgi-saygı gösteriş biçimi… Zira genel kural şudur : Altyapı üst yapıyı şekillendirir yani kültür üzerinde belirleyici olan ekonomidir.

“ Pazarlama satışı gereksiz kılmak içindir” der Peter Drucker. Sevgililer günü satışı gereksiz kılan bir pazarlama başarısıdır.

TwitterTakip

12 February 2006

GİTT'e KARŞI PO-MAN

Opet reklamlarına karşı Petrol ofisi Po-Man ile karşı atağa geçti. Gitt’e karşı Po-Man… Bu tür cevap şeklinde olan karşı ataklarda genellikle kazanan ilk hamleyi yapan olur. Karşı atak geliştirip cevap veren ikincil bir konuma yerleşir. Doğru olan karşı bir kahramanla cevap vererek benzer bir tarz sergilemek yerine daha yaratıcı farklı bir yaklaşımdır. Bu şekilde kendinizi ikincil olarak değil , rakip olarak konumlandırabilir , karşı değer oluşturabilirsiniz.

Petrol ofisi bugüne kadar “yurtsever benzin” sloganını kullandı , ancak bu kavrama anlam yükleyemedi. Tüketici açısından herhangi bir fonksiyonelliği ve faydası olmayan boş bir kavram olarak kaldı. Opet , temiz tuvalet kampanyası , çevre ağaçlandırması gibi pratik kampanyalar düzenlerken BP etkili bir rekabet stratejisi geliştiremedi , anlamsız bir nakaratı tekrarlayarak tüketiciyle iletişim kuramadı.

Şimdi azalan Pazar payı ve opet stratejisine karşı Po-Man ‘i kullanmaya çalışıyor. Oysa basit bir kural vardır : çizgi karakterlerin inandırıcılığı ve gerçekçiliği daha zayıftır. Petrol Ofisi “ yurtsever benzin” sloganında olduğu gibi bu kahramanıyla da anlam yoğunluğu yükleyip mesaj vermeyi , gerçekçi bir zemin oluşturmayı beceremiyor. Tüketici izlediği bu çizgi kahraman ile gerçeklik arasında bir bağlantı kuramıyor. Böyle devam ederse , Gitt yol alacak , PO yurtsever bir gazi …

TwitterTakip

İŞYERİNDEKİ PROBLEMLER

· Problemlerden şikayet etme , seni o işyerinde tutan nedenlerdir onlar
· Problem çözebilme becerin şirketteki pozisyonunu belirler
· Şirketlerde 3 tür çalışan sınıf vardır ; problemlerin pisliklerini süpürenler , problemlerle uğraşanlar , çözüm için karar vericiler
· Problemler gittikçe küçülüyorsa şirketiniz batıyor demektir · Kişiler problem olmaya başlamışsa işler azalmış demektir
· Bir problem başka bir probleme dönüşüyorsa yönetimde problem var demektir
· Problem var ama harekete geçemiyorsanız orada lider egemenliği var demektir
· En iyi problem müşteriyle ilgili olanıdır
· Problem , müşteri bağımlılığı yaratmak için bir fırsattır
· Her problem senin referansındır
· Yalnızca küçük insanların küçük problemleri olur
· Boş zamanlarında problemlerle ilgili antraman yapmanın en iyi yolu kadınlardır , kadınlarla müşteri arasındaki çizgi ince bir çizgidir
· VE sonuç olarak şöyle söyleyebiliriz : bana problemini söyle sana o şirkette ne olduğunu söyleyeyim

TwitterTakip

KURTLAR VADİSİ ve PAZARLAMA

Pazarlama bir bilimdir ama popüler kültürü dikkate almadan hareket etmez. Gerçeklerle uğraşır ama gerçeklerin de satmayacağını bilir . Pazarlama bir senaryo yaratıp tüketici ve ürünü buluşturabilecek gerçeküstü bir nokta yaratabilme sanatıdır. Gerçek yalnızca bir veri , pazarlama bu gerçekliği yokedebilme başarısıdır. Müşteriyi bakar durumdan görür duruma getirebilme becerisi… Uç noktalara dokunamayan bir pazarlama ürünün gerisinde kalır , pazarlama korkulardan , komplekslerden , umutlardan , birikmiş tepki ve öfkelerden beslenir.


“ Vatan için , özgürlük için , adalet için ölmeyi beceremedik “

Filmin tanıtım fragmanında kullanılan çarpıcı cümleler bunlar. Tanıtım ekibi niçin filmdeki bu cümle ve sahneyi özellikle makaslayıp tanıtım fragmanında kullanıyor ? Niçin bu cümleleri yatırım yapmaya değer bulup , potansiyel kitleyi izleyiciye dönüştürebilecek çekim noktasını bu cümlelerle yakalayabileceğini düşünüyor ?


Çünkü toplumun kültürel kodlarını doğru algılayıp, hangi öğelere tepki vereceklerinin tesbitini doğru yapıyor. Ürünü satabilmek için gerekli heyecan , merak ve bilinçaltı tepkilerini ortaya çıkarabileceği vurgu noktaları doğru tesbit ediyor. Kitlenin “kırmızı çizgileri” nin ötesine geçip duyarlı oldukları bir noktaya gönderme yapıyor. Gerçek hayatta karşılığı olan toplumsal bir anıyı , bir tepkiyi açığa çıkarmak için bu cümlelerle milliyetçi duyguları eşeliyor , birikmiş bir tepkiye tercüman olmayı hedefliyor. Gerçek hayattan beslenerek bilinçaltındaki “çuval olayı” hadisesini doğru yöneterek toplumsal bir tatminsizlik ve öfkeyi tatmin edici , rahatlatıcı bir senaryo yaratıyor.

Siz ürününüzü pazarlarken doğru vurgu noktasını bu kadar isabetli seçebiliyor musunuz ? Bu kadar kışkırtıcı , ilgi uyandırıcı cümleleriniz var mı ? Bilinçaltına ne kadar gönderme yapabiliyor , çağrışım noktaları yakalayabiliyorsunuz ? Siz olsanız gişe önlerinde bu kadar uzun kuyruklar oluşturabilir miydiniz?

TwitterTakip

08 February 2006

UZMAN MAĞAZACILIK - TEKNO-SA

Teknoloji değişirken kendi değerlerini de yaratıyor. Bu hızlı değişim beraberinde daha hızlı bir yaşam biçimini , fast-food türü yemek kültürünü , hıza ve değişime ayak uydurmak gibi yeni bir verimlilik anlayışını da beraberinde getiriyor.

Bu gelişim pazarlama yöntemlerinde de geleneksel uygulamaları geçersiz kılıyor. Müşteri talebi artık daha değişken , alım kararı artık evde değil satış noktasında veriliyor. Müşteriyi artık satın alan olarak değil tercih eden olarak düşünmek gerekiyor. Satma yaklaşımı yerine potansiyel tüketiciyi yönlendirebilecek , tercih edilir kılabilecek yeni yaklaşımlar sergilemek ... Evet , bugünki problemimiz talep değil , tercih edilir olmak.

-------------0------------------

Pazardaki hareketlilik ve seçeneklerin hergün artması karşısında müşteri daha kararsız , satınalma kararını ertelemeye daha fazla eğilimli. Ani karar vererek başka bir markanın farklı artı bir özelliğinden faydalanamamaktan , yarın çıkabilecek yeni bir özellikten mahrum kalmaktan çekiniyor. Ve olası satış bir türlü gerçekleşmiyor , müşteri kararsız , “aceba” gibi cümlelerle sorunu tanımlayamıyor , tanımlanmayan soruna satıcı çözüm öneremiyor.

Bu değişim karşısında bugünün pazarlama alanı “ uzman mağazalar” dır. Zira müşteri artık fiyat ve ürün karşılaşması yapabileceği mekanlara yöneliyor. Bu şekilde ürün hakkındaki bütün alternatifleri değerlendirebildiği sürece tatmin olup satınalmaya yöneliyor. Tekno-sa , Bimeks , Escortland , Teknolojix firmaları bu anlamda tüketici psikolojisini doğru tahlil edip bir tüketim merkezi haline gelmeyi başarmış öncü "uzman mağaza" kuruluşlarıdır.

TwitterTakip

06 February 2006

SATINALMA AVANTAJINDA WAL-MART ÖRNEĞİ

Türkiye'deki bayilik ağının gelişimi Avrupadaki örneklerden daha farklıdır. İlk üreticiler Sabancı ve Koç bayilik sistemini ticari ilişkileri düzenleyen hukuki altyapı eksikliklerinden dolayı, riski paylaşmak amacıyla uygulamışlardır. Bu şekilde bölge hakimiyeti sağlamış , bayiinin bölgedeki beşeri ilişkilerinden faydalanmış ve riski azaltmışlardır.

---------0-----------

Rekabette sınırların kalkmasıyla bazı ülkeler bölgelerindeki konjektürel avantajlarla öngörülemez gelişmeler göstermiştir. Bu risk ve kar marjının sabitlenemediği değişken ortamda bayiliğin getirdiği operasyonel maliyetler ve kar marjı bölüşümü bayilik organizasyonlarında yeni bir değişimin habercisi.

Artık pazardaki en kuvvetli oyuncular üreticiler değil. Üretim altyapısı gücü değil , hantallığı ifade ediyor. Wal-Mart gücünü ne üretim gücünden ne de bayii ağından alıyor ; gücünü sadece bu konjektürel avantajları iyi kullanabilmesinden alıyor. Satış bayii ağı yerine , dünyanın her tarafına kurduğu satınalma ofisleriyle bu avantajları kendi mağazalarında topluyor. Temel stratejisi ne üretim ne de satış ; sadece satınalma. Bununla birlikte bayii satışı yerine yeni bir uygulama yerleşiyor : uzman mağazacılık. Bir sonraki yazımızda bu konuya değinmeye çalışacağım.

TwitterTakip

05 February 2006

REKLAM ve TÜKETİCİ ALGILAMASI

Bugünki tüketici reklama adeta maruz kalıyor ; tüketiciler firmaların Pazar payını oluşturan sayı yığınlarına dönüşürken bir hedefe dönüşüp nesneleşiyor. Arabasında radyoda müzik dinlerken , sinemada filmini izlerken , posta kutusunda , cep telefonuna aniden gelen bir mesajla ya da çayını yudumlayıp gazetesini okumak isterken tam sayfa reklamla...

Artık reklamlar psikolojik testlerle insan ruh halinin en yönlendirmeye açık anlarını keşfederken , ortaya çıkan bu yığılma bir baskıya dönüşüyor. Basit testlerde olumlu yanıt veren birey öngörülemez bir direnç ve gizli tepki biriktirebiliyor. Artık reklamlar tv’de zaplanması gereken , cep telefonunuza gelen rahatsız edici bir mesaj olarak algılanabiliyor.
“ Sadece reklam işte “ gibi klasik bir algılamaya dönüşüp gerçekliğini ve inandırıcılığını yitirebiliyor.

------------ 0-----------------

Bugün reklam için harcanan 100 dolar, geçmişle kıyaslandığında, karşılığında daha az yanıt satın alıyor.
Bugün reklam için harcanan 100 dolar, geçmişle kıyaslandığında daha etkili yollarla daha fazla tüketiciye ulaşmanızı sağlarken daha az tüketime dönüşüyor.
Bugün reklam için harcanan 100 doların büyük bir kısmı davetsiz bir misafir olarak kapıdan içeri giremeyip , “pazarlanabilme potansiyelini “ gelecek için de yitiriyor.

TwitterTakip

03 February 2006

DANİMARKA'DAKİ KARİKATÜR ve PAZARLAMA

Bir İngiliz atasözü ; “ insan her tecrübeyi yaşayacak kadar uzun yaşamaz “ der. Ama insanlar ve kurumlar etrafındaki her tecrübeyle kendi varoluşunu biraz daha uzatabilir. Yenilik , insan ve toplum söz konusu olduğunda aslında bir tekrar ve yeni bir adlandırma ötesine geçemez. Zaman ve mekan değişirken bilinç bu değişimi aynı kodlarla algılar. Örneğin ben – biz- ötekiler bir bilinç kodudur , her değişime aynı refleksle yanıt verir. Her insanın kendini doğruladığı bir öteki değerler , kendini varettiği bir biz değerleri ve merkezde bulunan kendi varlığı vardır.

Danimarka’daki olayın tartışılan siyasi tarafları bir yana bir pazarlamacı ya da reklamcı için parametredir. Kola bu tür tepkileri doğru çözümleyemediği için 2-3 yıl önce kola kasalarının önünde namaz kılan bir müslümanın fotoğrafını çekmiş ve işte gerçeği buldu sloganıyla afişler asmıştı. “ Generation next “ zaman ve mekan yanılsamasıyla Danimarka olayındaki gibi örneklerden ders çıkaramayıp Ortadoğudaki varlığını tehlikeye atmıştı.

TwitterTakip

free web site hit counters

Image Hosted by ImageShack.us
 
Image Hosted by ImageShack.us