29 October 2007

Dünyadaki değişimler çerçevesinde, işletmelerde sistematik düşünce


Frederick Taylor işçilerine “ size düşünmeniz için değil , iş yapmanız için para veriyorum ,burada düşünmek için para alan başkaları var “ diyordu. Standart üretim, işletme yönetimini ince ayarlar yapılan bir mekanizmaya dönüştürmüştü ; girdi eşittir çıktı dengesi…

İkinci Dünya savaşı, teknolojinin hakim olduğu, Nükleer bomba ile Amerikanın Dünya liderliğini ilan ettiği bir dönemdi. Ancak , Vietnam yenilgisi de hemen arkasından geldi. 90’lara kadar barış döneminin hakim olduğu, ekonomik refahın hüküm sürdüğü huzurlu bir dönemdi. Ancak , bu huzuru ve demokratik istikrarı sağlamak için yeni bir savaş stratejisi oluştu “ acil önlem planı “ ve savaşlar yeniden başladı

İşletmelerdeki ince ayar sürekli büyümeyi sağlıyordu , bu ise sabit maliyetlerin artmasını… Sabit maliyetleri artan bir şirket satmak zorunda idi. Satmak için ucuz olmak , kitleye hitap etmeliydi. Beklemek , politika geliştirmek , geride durmak gibi lüksleri yoktu. Nükleer gücün anlamsızlaşması gibi büyüklük de artık kullanılamaz bir güçtü.

Vietnam savaşı , Körfez savaşı , 11 Eylül saldırıları Amerikaya şöyle bir yönetim değişikliğinin mesajını veriyordu : KüçüL


Birleşmiş milletler gibi çok uluslu güçler etik olanı kurmak için yola çıktılar ama bu denklemde eksik olan bir şey vardı. İşletmeler de Devletler de varolmak zorundadır ve bu varoluşun temelinde etik değil , çıkarlar vardır.

Otoriteyi sorgulayan gencin büyüyüp otorite kendisine geçtiğinde otoriteyi kullanması genellikle olgunlukla ve bakış açısının değiştiğiyle açıklanır ama bu son derece iyimser bir bakış açısı gibi geliyor bana. Güç her zaman bu yönde bir iyimserliğe sahiptir.

Geleneksel düşünce , sistematik düşüncelerin hakim olduğu yönetimler artık kendi nedenselliklerinden kurtulamıyorlar. her şeyin bir nedeni oluyor , neden ise bahaneye dönüşüyor. Hikayenin başlangıcı ve gelişimi sonuç kısmını sizin ellerinizden alıp geçmişle bağlantılı zorunlu bir sonuç yaratıyor.

Şöyle bir önerme düşünün : İnsanlar çok çalışıyor , bu yüzden zamanları değerlidir vs. böyle bir mantık dizilimi sizi hiçbir noktaya taşımaz. Böyle bir mantık , mantıklı insanların kurgulayabileceği son derece derli toplu , akılcı , ayakları yere basan bir ilerlemedir ve bu yüzden de işe yaramaz. Bize daha çılgın , hatta tutarsızlıkları olan bir düşünce gerekli. Resmin bütününü görebilen artık diğer ayrıntılara bağımlıdır , onlardan bağımsız düşünemez , diyebiliriz


TwitterTakip

27 October 2007

Satışta sürece odaklanmak


Nevşehir’e yolunuz düşerse, yollara dizilmiş patetes tezgahları görürsünüz. Normal bir süpermarkete göre daha pahalıdırlar. Ama yol kenarında duran bir yolcu da genellikle o ufak fiyat farklılığına dikkat etmez.

Bu fiyat farkını müşterinin kabul etmesinin bir nedeni de , emeğin görünür olmasıdır. Normalde her patates market raflarına inip paketlenene kadar zahmetli bir süreçten geçer. Fakat , paketli halde o patatesi gören her tüketici aldığı o nesneyi salt kendisi ile kıyaslar. Yol kenarında ise güneşin altında bekleyen kararmış köylünün “ buyur abi “ diyen yüz ifadesi karşısında fiyat farkı görünmez olur. Tarlanın hemen arkada yer alması o patetesin ekilmesi gibi bir dizi süreci göz önüne getirir , köylünün kıyafeti , zaten az kazandığı gibi bir düşünceyle müşterinin direncini zayıflatır.

Bu örnekten yola çıkarak , satıcıların ürünü abartmak , rakibi zayıflatmak , avantajları sıralamak gibi klasik yaklaşımlardan ziyade sürece de odaklanmaları gerektiğini , üretim sürecinin de iknada önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum.

Su sıkıntısının yaşanmasıyla birlikte su firmaları arasında kıyasıya bir rekabet başladı. Ancak , bu rekabet ambalaj ve fiyat noktasından öteye geçemiyor. Fiyatı anlatmak yerine suyun nereden geldiği , hangi aşamalardan geçtiği , kaç gün dinlendirildiği gibi faktörler daha etkili olabilir.

Bu değirmenin suyunun nereden geliyor hiç sormuyorsun , diye bir deyişimiz vardır. Su firmaları bu mantıkla müşterinin sadece fiyatı önemseyip ambalajdan etkilendiklerini düşünüyor olsalar gerek.

TwitterTakip

20 October 2007

Tercihlerinizin ekonomik maliyeti


Atalarımız , ev alma komşu al , demişlerdi. Bugün için bu söz bir gerçek haline geldi. Artık komşunuz için de para ödüyorsunuz. Komşunuzun sınıfı , insanların seçkinliği aldığınız evin fiyatını yükseltiyor. Komşunuz da artık ekonomik bir değer ifade ediyor.

Tarım toplumu ile endüstri toplumu arasındaki bariz farklardan bir tanesi de budur. Tarım döneminde tercih ederdiniz , bu sizin kültürünüzle ve değerlerinizle ilgili bir durumdu ; şimdi ise tercihleriniz için bir bedel ödemelisiniz.

İnsanların girip çıktığı düzensiz bir lokantada yemek yerine randevu ile çalışan daha huzurlu bir restaurant’da yemek istiyorsanız boş kalan masaların maliyetini ödersiniz. Çocukların ortalıkta gezindiği bir restaurant yerine belirli bir kısımda oynayan çocuklar görmek istiyorsanız , o park alanının ve bakıcının maliyetini ödemelisiniz.

TwitterTakip

Pazarlığın önünü tıkamak


Lastik tamiratını yapan tamirciye soruyorum : ne kadar ?

25 ytl ama siz 20 ytl verseniz de olur…

Belki de ilkokul mezunu birisi olmasına rağmen , olası bir pazarlığın önünü kesmek için basit bir taktiği kendi kendisine keşfetmiş ve uyguluyor.

Bu taktik pazarlığın önünü keser mi ?

Buradaki “siz” sözcüğü , tesadüfen ilk defa uğramış herkes için kullanılan klasik bir sözcük olduğu için etkili olmaz. Hatta tam tersine müşteriye pazarlığa girmesi için cesaret verir. Tipik bir müşteri-satıcı diyaloğuna davetiye çıkartır. Tamirciyi satıcıya dönüştürerek müşterinin fiyat konusunda kuşkulanmasına yol açar.

Yolda polis radar ile çevirme yaptığında size espiri yapıyorsa ya da yaptığınız espiriye karşılık veriyorsa rüşvet yiyecek demektir. Pazarlık yapmayacak bir müşteriye “ size şu olur abi “ dediğinizde bu, pazarlık payım var , demektir.

TwitterTakip

Tahsilatta " kaz'ı büyütme taktiği "


Bir defasında ürün verdiğim bir müşterideki alacağım riske girmişti. Müşterinin , ödeme konusunda piyasada birçok kişiyi oyalayan bir kişi olduğunu daha sonradan öğrenmiştim. Böyle bir durumda paranızı alabilmeniz için birkaç alternatif belirir

Örneğin ; Avukat ve icra gibi hukuki yollarla blöf yapmak ya da nihayetinde uygulamak bir çözüm olabilir. Ancak , bu tür yapıdaki insanlar genellikle önceden önlemini almıştır. Süreç çok uzar ya da bazen sonuç alamazsınız.Müşteriyle restleşmeye girdiğinizde diyalog ortamı tamamen kapanır. Siz hamle yaptıkça zaten bu tür hamlelere hazırlıklı ve tecrübeli olan bu tür müşteriler blöfünüzü görür.

Diğer türlü uyguladığım taktiğe ben “ kaz'ı büyütme taktiği “ diyorum. Müşteriye , piyasadan aldığım duyumlar konusunda hiçbir şey hissettirmeden tekrar mal satmaya çalıştım. Hiçbir şeyden haberi olmayan saf bir satıcı gibi mal satmaya çalışırken ürünleri daha cazip kılamaya çalışıp , daha çok kar edebileceğini göstermiştim. 10 lira olan bir ürünün fiyatını 8 lira gibi gerçek olmayan bir fiyatı vererek , kazı büyütmüş ve adım atmasını sağlamıştım. Bu şekilde alacağımın % 70 lik bir kısmını tahsil etmiş , aldığım siparişi göndermemiş, kalan % 30 luk kısmı da avukata havale etmiştim. Müşteri verdiği siparişleri beklerken Avukatı görmüştü.

Sıkıştığınız anda önünüzde tek ve alternatifsiz gibi görünen bir yol görünmüşse bu yol da emin olun hiçbir şeye yaramaz. Sizin o yola sapacağınızı karşınızdaki insan da tahmin edebiliyorsa o yolun kurgusu hazırdır.

TwitterTakip

Anadolu'da Ticaret


Bir müşterim şöyle söylüyor ; eskiden 3 liralık gelirimiz olsa dahi harcamamızı 5 liralık yapardık. Üzerimizdeki kıyafetten , lüks arabalardan, özel şöförden etkilenen iş çevresi bu şekilde bize daha fazla kredi verirdi…

Çalıştığım müşterileri değerlendirirken ise benim daha farklı bir kıstasım vardır : ben 5 liralık geliri varken 7 liralık harcama yapan müşterilerimi daha riskli ve kontrolsüz görürüm , gelirinden az harcama yapan ve harcamasına dikkat eden müşteriler benim için daha az risklidir , çalışmayı tercih ettiğim müşteriler daha çok bu gruptandır

Yine bir müşterim şöyle söylüyor : bir yerde perakende sayısı bir elin parmaklarını geçtiğinde artık para kazanamazsın

Bir sokağın köşe başında bir tek karpuz tezgahı gördüğünüzde alıp almamak için tereddüt edersiniz. Oysa , yan yana 9-10 adet tezgah gördüğünüzde oranın bir merkez olduğunu , rekabetten dolayı fiyat avantajınız olduğunu vs. düşünürsünüz

Faiz oranları , enflasyon , üretimdeki dış rekabet ve markalaşma gibi öğelerde çok hızlı bir değişim yaşanırken ticarete ait eski alışkanlıklarımızı değiştirmek oldukça zor oluyor.

Kırsal kesimlere gittiğinizde, tecrübeyle edinilmiş ticari şablonların tekrar edildiğini görürsünüz. Başarısız bir sonuçta dahi bu şablonlardan ziyade kişi kendisini suçlar.

Bugüne kadar olduysa ve bundan sonra olmuyorsa , suçu kişi hep kendisinde arar. Kişisel bir tembellik , kanaat etmeme , samimiyet eksikliği gibi Anadoluya özgü bir özeleştiri …

Kırsal kesimlerde ölçüt ya başkaları ya da geçmiştir. Geçmişten daha iyi olmak ve bir diğerinden daha iyi olmak… Vizyon , Anadolu girişimcisinin komşusu ile kendi geçmişi arasına sıkışmıştır. Bu yüzden Anadolu’da en iyi olan girişimci ile bir de bunu benzer şekilde takip eden diğerleri vardır. Arkadan gelenler en iyi olana yetişmeye çalışır , en iyi olan arkadakilerin kendisine yetişmesini önlemeye…

Anadolu’da bir esnafın kapısından içeri girdiğinizde giyiminizden , verdiğiniz selam şeklinden ve oturuşunuzdan o esnaf kararının % 50 sini vermiştir.

TwitterTakip

12 October 2007

Pazarı yönetebilmek ya da kalabalık yaratmak


Dersaneler şöyle bir reklamla kendilerinden söz ettirmeye çalışırlar : %100 kazanma garantisi. Böyle bir reklam ise dış etkenlerden umut bekleyen daha kalitesiz bir kitleyi müşteriniz haline getirir. Müşteri çekmeye çalışırken zamanla gözle görülür bir derecede eğitim kalitenizi aşağıya çekersiniz. Bu kalitesizlik ise diğer müşterilerin sizden kaçması için bir neden olur.

Facebook son dönemlerde her yerde konuşulmaya başlandı. Bu kadar konuşulmaya başlanmadan önce sitede daha aktif yer alan , sitenin daha da renklenmesini sağlayan bir ziyaretçi kitlesi vardı. Şimdi ise siteye üye olup hareket sağlayan değil siteyi deneyen , test eden bir kitlenin saldırısına maruz kaldı. Bu boşluk gerçekten de aktif ve sadık olabilecek bir ziyaretçinin yeteri kadar tatmin olmasını önleyerek siteden uzaklaşmasına neden olabilir.
.
Pazarlamada satmak , daha çok satmak gibi kavramlar yerine niş pazarlama , talep yönetimi gibi uygulamalar artık ön plana geçti. Yönetemediğiniz bir pazara maruz kalırsınız , pazarınızın önünde oluşan gereksiz bir kalabalık asıl müşterilerinizin size yaklaşmasını önleyebilir.

TwitterTakip

İnsan kaynakları siteleri ne kadar başarılı ?


Kariyer.net iş ve işvereni buluşturma anlamında şu an için en çok bilinen site. SecretCV ve İnsankaynaklari.com siteleri arkalarındaki medya gücüne rağmen henüz Kariyer.net’in popülaritesini yakalayamadılar. Bu siteler uzun süredir bir trafik yanılsaması yaratmak için bazı firmaların ilanlarını her gün yayınlıyorlar. Örneğin , Amerikan Life firmasının ilanının bu sitelerde en başta 3-4 ay sürekli çıktığına şahit olmuşumdur

Kariyer.net’in kurduğu mantık aslında yeni bir uygulama değil. Yabancı örneklerinden farklılık arzeden bir yönü de yok. Başarılı olmasını farklılık , inovatif uygulamalar gibi faktörlerden daha çok internetin yaygınlaşması , i.k. ‘ nın önem kazanması gibi daha genel ve dış etkenlerde aramak daha doğru olur.

Bu kadar çok popüler olan bir sitenin ziyaretçilerini daha aktif ve hareketli hale getirebilecek bir ortamı bugüne kadar yaratması beklenirdi. Ziyaretçileri üzerinde daha yönlendirici olması , bu trafiği reklam ve danışmanlık gibi alanlarda da kullanarak karlılığını daha da arttırabilirdi. Güncel ve ekonomik olaylara reaksiyon göstererek insanların sadece ilanlara bakıp geçtikleri bir site olmaktan ziyade bir çekim merkezi haline gelebilirdi. Marketing fuarları gibi aktiviteleri takip edip izlenimlerini aktarıp bir tartışma ortamı yaratabilirdi. Oysa, sitede iş bulmuş birkaç kişinin aynı klişe cümlelerle kariyer.net sitesine teşekür eden ve mutlu olduklarını söyleyen klasik yazılardan ileri bir şeyler göremiyoruz. Birkaç yazarın “ sen de yapabilirsin “ tarzındaki koçluğunu içeren birkaç tatsız-tuzsuz yazı ile güncel hayata dokunamıyor.

Birkaç outdoor ve reklam çalışmalarına şahit oldum ama kitlesi bu kadar genç bir kesim ve kurumsal firmalar olan bir sitenin daha gerilla taktiklerle dikkat çekmesi gerekirdi. Kariyer.net gibi siteleri tanımayan , önemini kavramamış büyük bir kesim ve firma mevcut. Arkadan gelen onlarca da benzer site…

Bir dönemler Hürriyet’in ilanlar sayfası mecburen takip ettiğimiz neredeyse tek kanaldı. Küçük küçük ilanlarla , zevksiz dizaynıyla o günkü avantajını artıya çevirememişti. Hürriyet İ.K. ise bugün gündemi yakalayan , trend yaratan , trenleri takip edebileceğiniz çok dinamik bir kaynak. Bir internet sitesinin haftalık olarak basılan bir gazete ekinin dinamizmini ve sürükleyiciliğini yakalayamaması şaşırtıcı. Tabii , Cüneyt Ülsever’in aşk ve ölüm üzerine olan zorlama , sıkıcı yazılarını saymazsak

TwitterTakip

Kredi kartı kampanyaları


kredi kartı sahibi olduğum bankalardan sürekli mesajlar geliyor

“ Eğer Ramazan ayı içerisinde X süpermarketinden 3 defa 75 ytl tutarında alışveriş yaparsanız şu kadar indirim… “

Bankalar basit bir mantıkla şöyle düşünüyor : kampanyayı daha cazip kıl ama koşula bağla. Bu şekilde, bundan faydalanan kişi sayısını azaltırken daha az maliyetli ve etkili bir reklamın olur

Bankalar aslında bu tür şartlı kampanyalarda çok az kişinin faydalandıklarını biliyorlar. Ancak , koşula bağlı bu tür göstermelik kampanyayla da sürekli tüketicinin mesajlarına düşerek akılda kalabiliyor . Sürekli bu kampanya hareketine mazur kalan tüketici bankanın sürekli verdiğini , karlı olduğunu ve kazandırdığını düşünüyor.

TwitterTakip

11 October 2007

Karşı taraf algılaması ve siz


Maalesef , yine 13 askerimizin ölmesiyle öfke söylemleri ve karşı tarafı suçlayıcı konuşmalar medyada yankılanmaya başlandı. Bu kadar duygusal bir ortamda eleştirmek , hatalardan ders çıkartmak , acıyı deneyime dönüştürmek son derece güçtür.

İsrail’in karşısında çok daha profosyonel ve deneyimli bir örgüt olmasına rağmen, intahar olayları dışında , tek bir seferde bu kadar çok kayıp verildiğini hiç duydunuz mu ? Eğer böyle bir kayıp olsaydı istifalar ve görevden almalar peş peşe gelir , dışa değil içe dönük bir yargılama dönemi yaşanırdı.
Başarısız insanların sık sık yaptıkları şey düşmanlarını yeniden tanımlamaktır.

Hakkari bölgesinde 1 yıl dağ ve komando taburunda görev yapmış , birçok çatışmaya girmiş bir teğmen olarak bu olayın bazı ayrıntılarına girebileceğimi düşünüyorum

Öncelikle bir pusuda 13 şehit ve 2 yaralı vermeniz büyük bir başarısızlıktır. Timler mesafeli olarak tek sıra olarak ilerler ve ilk ateşte en fazla 3-4 zaiyat verirsiniz. Bu sayının 13 lere çıkması timin çatışma esnasında karşılık veremediğini ve savunmasız kaldığını gösterir. Ayrıca, bu tim bir bölüğün arkadan gelen koruyucu timidir. Yani , 1-2 km. önde binlerce asker yürüyüş halindedir. Teröristlerin bu kadar rahat kaçması öndeki bölüğün de manevra yapamadığını gösterir. Bu şekilde bir pusu kurulabilmesi için teröristlerin en az 1 ay boyunca gözlem yapmasını gerekli kılar. Geçiş güzergahı , bölükteki asker sayısı , askerlerin niteliği gibi bilgilere ulaşmadan böyle bir pusu kurulamaz. Buradaki bölük karşıdaki teröristlerin bu bilgileri gözlemleyebileceği kadar kendini deşifre etmiştir. Örneğin , biz bir operasyona çıkarken her operasyonda geçiş güzergahımızı değiştirerek pusu kurulmasının önüne geçerdik. Pusuya düşmemek tekrardan kaçınarak mümkündür.

Teröristlerin karşıdaki timin gücünü test ettikleri şöyle bir yöntemleri vardır. İlk taciz atışında bulunurlar , eğer karşıdan yoğun bir karşılık geliyorsa bu askerlerin acemi olduklarını ve telaşlandıklarını gösterir. Taciz atışından sonra yoğun bir karşılık gelmiyorsa , bir sessizlik hakimse ve tek tek ateş ediliyorsa bu , askerin özel tim ya da tecrübeli bir grup olduğunu gösterir , teröristler hemen oradan uzaklaşırlar.

Uyguladıkları diğer bir yöntem de önce tek bir yönden ateşi başlatırlar. Bütün askerler o yöne ateş etmeye başlayıp , dikkatlerini o yöne yönelttiklerinde arka kısımda bir boşluk oluşur. İçlerinden birkaç tanesi arkadan dolaşarak birkaç el bombasıyla büyük zaiyat verebilir. Hep aynı yöntemleri kullanırlar ama hata da tekrarlandığı için maalesef sonuç alırlar.

Doğudaki askerlerin çoğu çok kısa bir eğitimden sonra bu bölgelere gönderilir. Bu eğitimlerde de bol bol yürüyüş yaparlar , teorik olarak silahın parçalarını tanırlar. Tek bir mermi atmadan o bölgede görev yapan binlerce asker vardır. Çoğu böyle bir pusu sırasında direnç gösterebilecek eğitimden ve tecrübeden yoksundur. Böyle bir çatışmada tıkanır , bilinçsizce ateş edip karşı tarafa korku vermeye çalışırken yerini belli eder , eğitimi hakkında ipucu vererek karşı tarafı cesaretlendirir.

Düşmanı tekrar tekrar tanımlamak, kendinizi yeniden tanımlamaktan bir kaçıştır. Gazeterde manşetler yine aynı : pkk bir terör örgütüdür… 93 yılında 33 askerin şehit edildiği olay sonrası tekrar aynı manşet atılmıştı : pkk bir terör örgütüdür. Ancak , 33 askeri terör bölgesinde, hiçbir koruma olmadan bir sivil otobüse bindirerek, turist gibi terhise yollayan kişi ya da mantık hiç konuşulmamış , gündeme gelmemişti.

TwitterTakip

06 October 2007

müşteri, satıcının sattığı bir fikri satın alır mı ?


satışınızı yapın ama karşınızdaki müşterinin de size satış yapmasına izin verin.


Tek taraflı bir bilgi akışı ve tatmin iletişimi doğurmaz. Tatminsiz satıcıların yaptığı gibi karşıdaki insanı ezerek sadece gerçekleşmemiş bir satış için bahaneler yaratırsınız. Kendinizi tatmin edersiniz


yaptığınız her işte sadece sonuca ulaşmak için gerekli hareketleri mi yapıyorsunuz ? Hayır... Satış sürecinde yaptığınız işin bir kısmı prosedürleri yerine getirmek içindir , bir kısmı yöneticilerinizin istediği ayrıntılardır , bir kısmı sizin kişisel tatmininizi sağlamak içindir. Satış sürecinde de bilinçaltı benzer şekilde işler. Eyleminizin büyük bir kısmı satmak içinken bir kısmı prestij , kendini savunma , kendini tatmin gibi bilinçsiz bilinaçaltı öğelere hizmet eder. Bu mantıkla müşteri bilinçaltı da benzer şekilde çalışır. Müşteri de kolayca ürünü almak yerine bilinçli bir şekilde alım sürecini yönettiğini , yeterli direnci gösterdiğini , denge kurabildiğini , size karşı kendini savunabildiğini görmek ister. Böyle bir süreci yaşamadan arkanızda bıraktığınız bir müşteri her an vazgeçmeye hazır bir müşteridir

TwitterTakip

Alışveriş merkezi tamam ama ya alışveriş yönetimi ?


Ülkemizde son dönemlerde Dünya standartlarında alışveriş merkezleri inşa edilmeye başlandı. Tabi bunu söylerken bu merkezlerdeki Dünya markalarını , alışveriş mağazalarının büyüklüğünü ve iç tasarımdaki lüksü düşünerek genel bir giriş yapıyoruz. Yoksa , bunun dışında alışveriş merkezlerinin yönetimi konusundaki bazı eksiklikleri ileriki günlerde gündemimize alacağız.


Gelişmekte olan ülkelerde en çok kopya edilen şey yapılar , anıtlar ve gökdelenlerdir. Bu görsel benzerlik , tüketime aç olan kitleye en modern ya da moderne en yakın olanı sunmanın , buna inandırmanın ve pazarlamanın en kolay yoludur. Bu inşaanın içerisindeki yaşam standardı aynı kalmakla beraber , mühendislikte , mimarlıkta ve bu inşaanın yönetiminde de büyük tezatlıkları görebilirsiniz. Türkiyenin modernleşmesinin simgelerinden gecekondu yerine çok katlı binalara geçişte kapı önlerinde halı yıkamaya benzer bir zihniyet değişiminin güçlüğü...


Ankarada Millenyum alışveriş merkezini bilirsiniz. İlk açıldığı dönemlerde çok fazla bir ziyaretçi çekememişti. Bu trafiği arttırmak için yemek katında canlı müziğe başlamıştı. Ortamın pavyon havasına sokulduğu eleştirileri üzerine bu uygulamadan vazgeçmişlerdi. 1-2 ay önce ise yan tarafa yeni bir inşaat yaparak bir zincir market ile anlaşıp trafiği biraz artırmayı denemişlerdi. Bugün gittiğimde ise bu yeni inşaatin çok büyük bir bölümünün Alfemo mobilyaya kiralandığını gördüm.


Alışveriş merkezlerinin şöyle bir mantığı vardır : Daha çok insan daha çok insan çeker... Oradaki insan kalabalığı sizin cazibe merkezi olabilmenizde en önemli ölçüttür. Optimum alışveriş merkezi kısa bir süre önce ortadaki boş alanı buz pistine çevirerek genç kitle için de bir spor merkezine dönüştürmeyi bilmişti. Millenyumdaki Alfemo mağazasını şöyle değerlendirebiliriz : alışveriş merkezini yönetirken kimin daha fazla kira verdiği değil hangi kitleyi ne ölçüde o merkeze çekebildiği daha önemlidir. Bu doğru yönetim alışveriş merkezinizin toplam değerini arttırarak daha fazla kar getirir. Mobilya sektörü ziyaretçi sayısının az olduğu , gezmekten ziyade bir ihtiyaca yönelik sunum olduğu , çeşitliliği zedelediği için alışveriş merkezlerinde bulunmaz. Çok büyük alışveriş merkezlerinde ise orta ölçekli bir mağaza olarak konumlandırılabilir. Ancak , millenyum büyüklüğündeki bir alışveriş merkezinin neredeyse kendisi kadar büyük bir alanı sinema ya da başka bir alan olarak değerlendirmeyip Alfemoya kiralaması büyük bir hatadır.

TwitterTakip

05 October 2007

Korsana " evet "


Bir zamanlar sanatçılar ki özellikle arabesk müzik sanatçıları , kamera önlerine geçerek korsana hayır , mesajları veriyorlardı. Aslında bu tavırlarıyla da prim yaptıkları gariban edebiyatıyla çelişiyorlardı.

Madonna , korsana ve internetten müzik indirmeye karşı ekranın karşısına geçip “ lütfen… “ demek yerine , kendi sitesinde , yasal yoldan şarkının dinlenmesine izin vermişti.

Sanatçılar 80’lerde pavyonlarda seçkin bir kitlenin karşısına çıkarak para kazanabiliyorları , 90’larda kasetlerini daha çok sayıda insanlara ulaştırarak… 2000 ‘li yıllarda ise insanlara güven veren bir imaj oluşturabilmek ve reklamlarda rol alabilmek , bir markanın vitrinini oluşturabilmek asıl para kazandıran unsurlar olacak.

Ben , bu ünlülerin menejerleri olsaydım televizyonda böyle bir görüntü vererek , gariban babası imajını bir tüccara çevirmez , bu tür bir fotografın içerisinde yer almazdım.

Korsanın aslında bu insanlara zararının değil , uzun vadede bir faydasının dahi olduğunu söyleyebiliriz. Kaset pazarı zaten kar getirmeyen bir sektöre dönüşmüş durumda , çoğu sanatçı yenilikçi imajını korumak için albüm çıkartmak zorunda kalıyor. Bu anlamda korsan , daha geniş bir kitleye ulaşmak ve reklam pazarında daha fazla değer kazanmak için bir fırsat olarak da düşünülebilir.

Bu arada menejerlik tekliflerine de açık olduğumuzu belirtelim::))

TwitterTakip

Şirketlerdeki soyut ve somut kültür


Şirketlerin kapısından içeri girdiğinizde , o andan itibaren o firmanın çalışma kültürünü ele veren ipuçlarıyla karşılaşırsınız. Bazılarında saygısız bir koşuşturmaca vardır , bazen çalışanlar arasındaki diyalog eksikliğinden ve keskin bakışlardan aradaki rekabeti hissedebilirsiniz , bazıları firma çalışanlarına daha rahat olabilmelerinin ,kendilerine ait özel bir alan yaratabilmelerinin müsamahasını göstermiştir ve masalarda , duvarlarda çalışanlara ait özel bir şeyler görebilirsiniz. Bu farklılıklar her ne kadar bir tanımın altına sığmayacak kadar çeşitlilik gösterse de her firmanın dışarıdan girdiğinizde hissedilir bir kültürel dokusu vardır.

Türkiye’deki firmaların çoğunda hissettiğim şey bu dokunun içerisindeki soyut ruh eksikliğidir. Firmaların çoğu rekabet güdümlüdür , rakibine göre refleks göstermeye programlanmıştır… Kısa vadedeki somut getirileri hesaplayabilen Tüccar bakış açısı çoğu firmanın genlerine işlemiştir.

Bu kadar getiri ve götürü mantığının hakim olduğu firmalarda soyut bir alan bulamazsınız. İş yapılır ama toplam işin yönünü kimse kestiremez. Her bir çalışan kendi getirisinde ve şirkete kazandırdığı çerçevede değerlendirildiği için çalışanlar kısa vadede şirkete kazandırabileceklerine fokuslanırlar. Herkesi bir iş peşinde koştururken bir koşturmaca içerisinde görebilirsiniz fakat uzaktan bu resme baktığınızda net bir fotograftan ziyade bir kargaşa vardır. Her çalışanın bu fotoğraf karesinin içerisinde varlığını devam ettirebilmek için şirket kasasına karınca gibi bir şeyler taşıyabilmesinin telaşesini görürsünüz. Kış erzakını taşıyan karıncalar gibi bir telaşe gördüğümde bu kadar pratik zekayla yol alabilmenin ne kadar mümkün olduğunu düşünürüm.

TwitterTakip

free web site hit counters

Image Hosted by ImageShack.us
 
Image Hosted by ImageShack.us