Değişim bazı alanlarda kendisini daha çok hissettirir.Toplumsal olaylarda bu değişimi gözlemlemeniz güç iken teknolojide daha hızlı biçimde gözlemleyebilirsiniz.
Fatih istanbul’un fethini surları delebilecek büyüklükte toplar döken yeni bir savaş aracı bularak gerçekleştirebilmişti. Bu fethin sonucuyla bu top’un icadını eşleştirebildiğimiz için bu değişimi ve yeniliği hızlı biçimde fark edebiliyoruz. Bununla birlikte işletmelerin yönetimleri , pazarlama anlayışları , insan kaynakları politikalarında da eski kalıpları yerle bir eden değişimler yaşanıyor. Büyük tehlike ise bunların gözden kaçabilmesi.
Örneğin 10 yıl öncesine kadar Devletler çok önemli aktörlerdi , sınırlar çok belirgin , millet kavramı bireyin kendisini tanımladığı ve içerisinde yok ettiği bir değerdi. Günümüzde ise Devlet bir hakem konumuna indirgenmiş ve ekonomik gücünü yitirmiş , sınırlar önemini kaybetmiş , millet yerine birey kavramı daha ön plana çıkmıştır.
Bu değişim içerisinde birey ve tüketici nasıl değişti ? Bu değişimi algılamadan , resimdeki kayışı doğru okumadan bu değişimle uyumlu bir tablo ortaya çıkartabilmek mümkün mü ?
Piyasada çok sık konuşulur ; ürün çeşitliliği çok arttı ? Acaba , artan ürün çeşitliliği mi arttı, yoksa müşteri çeşitliliği mi ? Ürün çeşitliliği müşteri farklılaşmasının bir sonucu olmasın ? Yukarıdaki tabloyu doğru okuyarak müşteri çeşitliliğinin artacağı tahmininde bulunarak ürün çeşitliliğini daha önce sağlanıp bir rekabet avantajı yakalanabilir miydi ? Yukarıdaki gibi toplumsal ve siyasi değişimleri okuyabilmek teorik , pratik geçerliliği olmayan bir fantezi mi yoksa ayakta kalmanın önemli bir unsuru mu ?
Başarı nasıl yakalanır ? Bu tür teorik bilgileri bir kenara bırakıp işinizi doğru yapmakla mı yoksa dış etkenleri doğru analiz edip buradaki değişimleri işinize uygulamakla mı ?
Devletleri var eden en önemli güç bugüne kadar birliktelik ruhu idi. Bir toplum ne kadar homojen olup , ortak bir değer etrafında birleşebiliyorsa o kadar güçlü idi. Bugün ise bir devleti güçlü kılan şey farklılık… Devletin vatandaşı ne kadar farklı olabiliyor , ne kadar bireyselliğini keşfedebiliyorsa o kadar yaratıcı ve üretici olabiliyor.
Bu topraklardan bir google , Microsoft çıkar mı ? Bu soruya hayır yanıtını veriyorsak bu sonucu bireysel yeteneksizlik gibi bir durumla açıklamak yanlış olur. Başarıyı algılayış , bireysellik , rekabet kültürü gibi birçok kültürel etken hayır sorusunu içerisinde barındırıyor.
Ülkelerin değerleri nasıl bireyin başarı durumunu etkiliyorsa şirketlerdeki motivasyon , verimlilik anlayışları da çalışanlarınızın ve şirketinizin başarısında önemli bir etkendir.
İnsanlar bugüne kadar çekirdek bir aile içerisinde büyüdü , sonra toplumu tanıdı. Bunların hepsi bireye bir aidiyet duygusu veriyordu. Bugün ki birey ise doğduğu andan itibaren küçük bir köye dönüşmüş olan Dünya değerleri içerisinde buluyor kendisini. Kendisini ait hissettiği değerler yıkılırken tüketim , moda gibi yeni aidiyet alanları oluşuyor. Bir şirket olarak bireydeki bu aidiyet açlığını ıskaladıysanız, bu değişime uygun bir pazarlama anlayışı geliştiremediyseniz surları boşuna dövüyorsunuz demektir.
Bu aidiyet duygusu işinizle ilgisiz gibi görünebilmesine rağmen tasarımlarınızdaki renklerden , çizgilerden , ürün çeşidine kadar birçok noktada etkili. Bu sene turkuaz rengi moda ama niçin ? Yoksa , Renkler sırayla mı moda oluyor , tesadüfen mi belirleniyor ? Ünlü moda tasarımcıları renkleri ortaya çıkartırken toplumsal değişimi , buna bağlı olarak oluşan toplumsal açlığı tespit ederek ihtiyaçla örtüşecek doğru araçları bulmaya çalışıyorlar. Bu değişimi algılayabildikleri ve yönetebildikleri için başarılılar , yani değişim ile yaptığınız iş arasındaki bağlantı burada da ortaya çıkıyor.
Günümüz ekonomisi birçok ekonomist tarafından Darwinist ekonomi olarak adlandırılıyor ; yani değişime ayak uydurabilenler ayakta kalırken , değişimin dışında kalanlar eleniyor.
Takip