31 August 2008

Türkiye'nin yeni enerji içeceği : Yeniçeri


Muhafazakar kesime hitap eden Türkiye’nin yeni enerji içeceği çıktı.

Hedef kitle’de böyle bir ürüne ihtiyaç var mı ?

Bu şekilde kendisini alternatif olarak oluşturmuş , taklit özellikleri taşıyan , muhafazakarlık gibi bir değerle sınırlayan ürünlerin uzun vadeli ve artan bir başarı sergileyebileceklerini zannetmiyorum.

Bu ürün Redbull ve Burns pazarından da pay alamayacaktır.

Ambalajı Redbull gibi bir ürünü taklit etme çağrışımında bulunması yerine daha farklı , otantik bir ambalaj olabilirdi. Mesir macununa gönderme yapılarak “ tarihsel geleneğimiz “ gibi bir sloganla taklit öğeleri silinip geleneksel bir içecek haline dönüştürülebilirdi. Böyle bir imajla ürün genç kitle kadar orta ve üstü kitlede de başarılı olabilirdi.

TwitterTakip

30 August 2008

Recep İvedik ile Turkcell reklamları



Recep İvedik ile Turkcell reklamları birçok kişi tarafından eleştirildi. Ahmet Hakan Recep İvedik karakterinin özdeşleştiği bir ürünü kullanmak istemediğini belirterek aslında çok da ciddiye alınmaması gereken kişisel bir tepki verdi. Ali Saydam ürün imajıyla kullanılan oyuncunun uyumsuzluğuna dikkat çekerek bu karakterin ürünün algılamasını aşağı çekeceğini söyledi.

Recep İvedik nasıl bir filmdir? Bence iğrenç
Senaryo çok basittir vs.
Bence bu filmdeki çoğu öğe oldukça başarısız olmasına rağmen bu kadar başarısızlığın arasında ilginç bir biçimde başarılı bir karakter ortaya çıkıyor. Bunun nedeni Türklere has olan davranışların ön plana çıkarak kendisini konuşulur kılması gibi nedenler olabilir ama sonuçta bu süreç ortaya Recep İvedik karekterini ortaya çıkarmıştır.

Bir espri normal olamaz. Olağanın dışına çıkması , bir dereceye kadar rahatsızlık yaratması , bir saldırıda bulunması vs. gerekir. Buradaki saldırıya bakarak “ saldırgan “ bayrağını bu espirinin etrafındaki her olaya ve kişiye taşımak yanlış olur.

Bence reklam son derece başarılı ve Turkcell bundan sonra da “kıro cell “ olmaz.

Şöyle bir açıdan da bakabiliriz ; Filmde Recep karekteri insanı tiksindirebilecek davranışlarda bulunuyor. Ancak , bu hareketler bu karakterle özdeşleştirilmeyip nihayetinde insanların sempati duyduğu bir kahraman çıkıyor. Eleştiriler haklı olsaydı Recep figürü iğrençliğin temsili olması gerekirdi.

TwitterTakip

Liderlik ve denge


İşletme fakültelerinin amacı lider ve yönetici yetiştirmektir. Çok nadir de olsa bunu bazen başarabiliyorlar. İşletme derslerinde bana öğretilen şeylerden bir tanesi de yöneticinin dengeli bir insan olması gerektiğiydi.

Dengeli ; yani benzer etkilere aynı yanıtları verebilen , istikrarlı…

Tecrübesiz , üniversiteden yeni mezun çalışanları niçin rakip olarak görmez , rekabetlerinden korkmazsınız ? Çünkü , ne yapabileceklerini tahmin edebilirsiniz. Yapabilecekleri bir denge içerisindedir ve bir sınırı vardır.

Tecrübeli özellikle de piyasada yetişmiş insanları ve firmaları her zaman daha dişli rakipler olarak görürüm. Keskin bir cesaretleri vardır ve en kötüsü de ne yapabileceklerini kestiremezsiniz.

Söz konusu dengeli bir insansa risk her zaman önceden satın alınabilir.

Her insanın 40 kapısı vardır , liderler 39 kapıyı açık bırakırken 1 tanesini kapalı tutarlar. Bu kapalı kapı diğerleri için umuttur.

TwitterTakip

29 August 2008

YTL'den TL'ye ve yeni iletişime geçiş


Değişimi doğru yönetemediğinizde değişimin adı istikrarsızlık olur.


Türkiye garipliklerin olduğu bir ülke ama " burası Türkiye " algılamasının bu kadar kuvvetli olmasının nedenlerinden bir tanesi de değişim karşısındaki iletişim başarısızlığıdır.


yeni ytl'den tl'ye geçiyoruz. Bunu gazete köşelerinde haberlerle ve yorumlarla okuduğunuzda aklınızda şöyle bir intibaa oluşur " yine birşeyler değiştiriyorlar " Oysa, bu değişimi doğru bir iletişimle kamuoyuyla paylaştığınızda , kontrolü ele aldığınız mesajını verir bu değişimi istikrarsızlıktan ayırmış olursunuz.


Türkiye genç bir ülke , değişimlerin hızlı olması , birkaç olaya birden maruz kalması çok normal ancak bu değişimler doğru bir iletişimle aktarılmadığı için bir kargaşalar ülkesi olarak anılıyor.


Merkez Bankasının tl'ye geçişini aşağıdaki gibi güzel bir çalışmayla duyurması çok başarılı bir uygulama.



TwitterTakip

28 August 2008

Dünün cahili okuma yazma bilmeyen kişi iken...


Dünün cahili okuma yazma bilmeyen kişiydi. Devletler bu sorunu nihayet çözebildi ama bu arada cahillik de biçim değiştirdi.Dünün cahili okuma yazma bilmeyen kişi iken, bugünün cahili kitle eğitimine , diplomaya ve öğretmenlerine fazla inanmış çok okumuş kişi.

Eskiden gençliğinizde öğrendiğiniz bir tecrübeyi gelecekte de kullanabiliyordunuz. Bugün ise siz yaşlandığınızda Dünya aynı tecrübenize aynı yanıtı vermiyor. Gençliği emanet ettiğimiz öğretmenlerin çoğu komşu ülkeleri düşman olarak bildi , damarlarında daha asil bir kanın aktığına inandı ve bu yüzden internet çağındaki yeni nesil ile iletişime geçemiyor.

Okuyun ! Daha çok okuyun ki böylece geçmişte öğrendiklerinizi daha çabuk unutabilirsiniz

TwitterTakip

Kabalık bir çeşit kendi olma cesareti midir ?


İş hayatında büyük işler başaran insanların ayrıntılara ayıracak zamanları yoktur , hatta bu bir çeşit yeteneksizliğe dönüşür zamanla. Ayrıntıları görebilen insanların ise bu ayrıntıları aşarak büyük resme ulaşmaları zordur.

Büyük adamların ufak kusurları olur , ayrıntıları es geçtikleri için. Küçük adamların büyük pişmanlıkları olur. Başarılı , büyük işler başarmış adamlarda belki de bu yüzden şaşırtıcı derecede kabalıklarına şahit olmuşumdur. Kabalık bir kusur mudur yoksa kendi olma cesareti midir , bilemiyorum.

TwitterTakip

27 August 2008

Bu işi de sen yap...


satış gibi , pazarlama gibi klasik meslek gruplarında çalışanlar istihdam ediyoruz ve yapılması gereken önemli işleri de bu çalışanların üzerlerine bindiriyoruz. Oysa başka departmanda çalışan bir kişinin o işi yapması biraz ilgilenmesi demektir. O işin sorumluluğunu hissetmez , o işte yoğunlaşamaz.

Örneğin , sektördeki değişim , gelecekteki yönelim , rakip firmalardaki ataklar… Rekabetin artması bu konuları kritik önemde olmasına neden oldu ama bu tür tahminleri , analizleri kimler yapıyor ? Satış temsilcileri…

Eğer bir firma yönetseydim içlerinden analiz yeteneği en kuvvetli olanı seçerek şöyle bir görev verirdim : geleceği tahmin et , senaryo üret , rakip darbe senaryoları oluştur , çılgın fikirler getir…

TwitterTakip

25 August 2008

İlişkilerde doğru zemin ve pozitiflik



Her şeye evet demeye hazır , el pençe divan duran insanları bilirsiniz. Karşıdaki kişiye gizlice “ ben kendimi sana adadım “ bağlılığı mesajıyla bir şekilde ikna etmeye çalışırlar. Kafadaki soru işaretlerini yok ederek mutlak bir güven aşılamak da bir ikna metodudur. Ancak çoğu kez bu yöntemin işlemediğini düşünüyorum.

Buradaki örnek bir abartı ama her zaman pozitif olmaya çalışan , hayır demeyen politikacı görüntüsündeki satıcıların ikna düzeyleri oldukça düşüktür. Her şeyden önce bu genel tavır ve nedensizlik davranışlarınızı anlamsızlaştırır.

Kalbini kırdığınız bir arkadaşınızı düşünelim. Aklınız sürekli onda kalır ve telafi etmek için uğraşırsınız. İlişki gayet iyi gitti ve tam bir mütabakat oluştuysa nokta koymak ve düşünmemek için de bir nedeniniz olur.

İlişkide oluşan soru işaretleri , tereddütler karşıdaki insanını sizi düşünmesi ve tekrar iletişime geçmek için bir fırsattır. Bu soru işaretlerinin ve tereddütlerin giderilerek ilerlenmesi ilişkiyi daha sağlam bir zemine taşır.

Her konuda anlaştığınız insanlar size sıkıcı ve samimiyetsiz gelir. Mutabakat dediğimiz şey problemlerin giderilmesiyle sağlanan bir ilerlemedir. Diğerini kayıtsızlık olarak adlandırmak daha doğru olur.

iyi ilişki kurma potansiyeliniz olan birisiyle mutlaka elle tutulur problemleriniz oluşur. Eğer hiçbir problem yoksa iyi bir ilişki için doğru zemin yok demektir.

Buradan yola çıkarak satış kitaplarında bahsedildiği gibi sürekli pozitif olma , hayır dememe gibi politik bir satıcı yaklaşımını reddediyorum. Bırakın problemler oluşsun , bu problemler üzerine kafa yorun ve müşterinizle birlikte emek harcayın. Bu çaba sizi daha çok birbirinize yaklaştıracaktır.

TwitterTakip

İnsanlara güvenme...



Bir patron altında çalışan bir kişinin gayet iyi niyetli ve çalışkan olduğunu görüyordu ve her durumda diğerlerine karşı savunuyordu.

En büyük hatası da bu inancıydı. O kişinin iyi olduğuna inanmak yerine rekabete inanmalıydı. Eğer inandığı kadar güçlü birisi ise zaten aralarından sıyrılacaktı.

Mesaj : İnsanlara güvenme…

TwitterTakip

23 August 2008

Cümleler genelleştikçe...


ışıltılı tabelada şöyle yazıyor : gülümsemenizi görmek bizi mutlu eder…

iyi bir slogan , güzel bir cümle kuruluşu ve nazik bir söylem… ama içi boş bir vaat

samimiyetsiz insanların samimiyetsizliğini nasıl anlarsınız ? Ucu size değmeyen şişkin cümleler kullanırlar…

hiç tanımadığınız bir insanla iş vasıtasıyla karşı karşıya geliyorsunuz : bir çok genel cümle sıralıyor…

kural 1 : bir insana iltifat etmek istiyorsanız yapmadığı bir şeyden dolayı iltifat etmeyin… iltifat yapılan bir iş üzerinden çıkıp genelleştikçe başka bir biçim alır…

burada şöyle bir itirazda bulunabilirsiniz : çapkınlar kızları cezp edebilmek için yapmadıkları şeylere iltifat ederler ve kızlar da inanır ???

evet , kızlar inanır ama bu kişinin çapkın olduğunu da hemen anlarlar. Buna rağmen dinlemeleri ve inanmak istemeleri ise sadece kızlarda bulunan müşteride ise bulunmayan farklı bir kimyadan kaynaklanır

TwitterTakip

20 August 2008

Kahve pazarı ve kaçırılan fırsat


3’ü bir arada kahve çeşitleri oldukça başarılı bir fikirdi. Ama bu pazarda eksik olan bir nokta yüzünden birçok satışın kaçtığı kanaatindeyim.

3’ü bir arada ürünlerini kimler tercih eder ? Genelde pratik ve hızlı kahve yudumlamak isteyen çalışan kesim. Bu anlamda bu ürün bu kitlenin ihtiyacıyla örtüşüyor. Örtüşmeyen nokta ise bu kitle standart bir damak zevkine sahip olmaması.Yani şeker oranından kahve oranına kadar bilinçli bir damak zevkine sahip olması.

3’ü bir arada ürünlerde ise şeker ve diğer malzemeler standart bir biçimde sunuluyor. Bu ufak poşetin içerisinde bu ürünler basit bir biçimde ayrıştırılamaz mı ? Daha az şeker isteyen yarısı kadar şekeri ekleme şansı olamaz mı ?
3’ü bir arada kantinlerden , kafelere kadar birçok yerde pratik olduğu için kullanılıyor ama bu pazarda daha birçok fırsat mevcut

TwitterTakip

TSK ve İletişim



Ordu’nun yönetim anlayışı , toplumla iletişimi gibi konularda oldukça başarısız olduğunu düşünüyorum. Halk arasında herkesin bildiği gibi ordu içerisindeki yolsuzluklar , şehir merkezlerinin en iyi arazilerin ordunun elinde atıl tutulması gibi eleştirileri duymuşsunuzdur. TSK da bu tür söylentileri duyuyor ama bununla ilgili herhangi bir şey yapmıyor.

Güngörende geçen aylarda bir patlama oldu. Ben TSK yöneticisi olsam bu olaydan yola çıkarak bazı iletişim çalışmaları ve uygulamaları yapardım.Örneğin , Ankara Bahçelievler 7. cadde şehrin en kalabalık olduğu caddedir. Ordunun da tam bu caddenin ortasında bir ordu evi var ve sürekli olarak bir asker burada bekliyor. Askerin beklediği noktaya yakın bir yere temiz ve büyük bir çöp konteynır’ı yerleştirilir , caddedeki diğer çöp kutuları toplatılır ve “güvenliğiniz için vs. “ bir yazıyla halka ufak da olsa bir şeyle yapıldığı , toplum güvenliği için çalışıldığı mesajı pekiştirilir.

TSK’ya olan güven şimdilik üst sıralarda çıkıyor ama bence TSK cepten yiyor.

TwitterTakip

09 August 2008

Değişen ne ???


Değişim bazı alanlarda kendisini daha çok hissettirir.Toplumsal olaylarda bu değişimi gözlemlemeniz güç iken teknolojide daha hızlı biçimde gözlemleyebilirsiniz.

Fatih istanbul’un fethini surları delebilecek büyüklükte toplar döken yeni bir savaş aracı bularak gerçekleştirebilmişti. Bu fethin sonucuyla bu top’un icadını eşleştirebildiğimiz için bu değişimi ve yeniliği hızlı biçimde fark edebiliyoruz. Bununla birlikte işletmelerin yönetimleri , pazarlama anlayışları , insan kaynakları politikalarında da eski kalıpları yerle bir eden değişimler yaşanıyor. Büyük tehlike ise bunların gözden kaçabilmesi.

Örneğin 10 yıl öncesine kadar Devletler çok önemli aktörlerdi , sınırlar çok belirgin , millet kavramı bireyin kendisini tanımladığı ve içerisinde yok ettiği bir değerdi. Günümüzde ise Devlet bir hakem konumuna indirgenmiş ve ekonomik gücünü yitirmiş , sınırlar önemini kaybetmiş , millet yerine birey kavramı daha ön plana çıkmıştır.

Bu değişim içerisinde birey ve tüketici nasıl değişti ? Bu değişimi algılamadan , resimdeki kayışı doğru okumadan bu değişimle uyumlu bir tablo ortaya çıkartabilmek mümkün mü ?

Piyasada çok sık konuşulur ; ürün çeşitliliği çok arttı ? Acaba , artan ürün çeşitliliği mi arttı, yoksa müşteri çeşitliliği mi ? Ürün çeşitliliği müşteri farklılaşmasının bir sonucu olmasın ? Yukarıdaki tabloyu doğru okuyarak müşteri çeşitliliğinin artacağı tahmininde bulunarak ürün çeşitliliğini daha önce sağlanıp bir rekabet avantajı yakalanabilir miydi ? Yukarıdaki gibi toplumsal ve siyasi değişimleri okuyabilmek teorik , pratik geçerliliği olmayan bir fantezi mi yoksa ayakta kalmanın önemli bir unsuru mu ?

Başarı nasıl yakalanır ? Bu tür teorik bilgileri bir kenara bırakıp işinizi doğru yapmakla mı yoksa dış etkenleri doğru analiz edip buradaki değişimleri işinize uygulamakla mı ?

Devletleri var eden en önemli güç bugüne kadar birliktelik ruhu idi. Bir toplum ne kadar homojen olup , ortak bir değer etrafında birleşebiliyorsa o kadar güçlü idi. Bugün ise bir devleti güçlü kılan şey farklılık… Devletin vatandaşı ne kadar farklı olabiliyor , ne kadar bireyselliğini keşfedebiliyorsa o kadar yaratıcı ve üretici olabiliyor.

Bu topraklardan bir google , Microsoft çıkar mı ? Bu soruya hayır yanıtını veriyorsak bu sonucu bireysel yeteneksizlik gibi bir durumla açıklamak yanlış olur. Başarıyı algılayış , bireysellik , rekabet kültürü gibi birçok kültürel etken hayır sorusunu içerisinde barındırıyor.

Ülkelerin değerleri nasıl bireyin başarı durumunu etkiliyorsa şirketlerdeki motivasyon , verimlilik anlayışları da çalışanlarınızın ve şirketinizin başarısında önemli bir etkendir.

İnsanlar bugüne kadar çekirdek bir aile içerisinde büyüdü , sonra toplumu tanıdı. Bunların hepsi bireye bir aidiyet duygusu veriyordu. Bugün ki birey ise doğduğu andan itibaren küçük bir köye dönüşmüş olan Dünya değerleri içerisinde buluyor kendisini. Kendisini ait hissettiği değerler yıkılırken tüketim , moda gibi yeni aidiyet alanları oluşuyor. Bir şirket olarak bireydeki bu aidiyet açlığını ıskaladıysanız, bu değişime uygun bir pazarlama anlayışı geliştiremediyseniz surları boşuna dövüyorsunuz demektir.

Bu aidiyet duygusu işinizle ilgisiz gibi görünebilmesine rağmen tasarımlarınızdaki renklerden , çizgilerden , ürün çeşidine kadar birçok noktada etkili. Bu sene turkuaz rengi moda ama niçin ? Yoksa , Renkler sırayla mı moda oluyor , tesadüfen mi belirleniyor ? Ünlü moda tasarımcıları renkleri ortaya çıkartırken toplumsal değişimi , buna bağlı olarak oluşan toplumsal açlığı tespit ederek ihtiyaçla örtüşecek doğru araçları bulmaya çalışıyorlar. Bu değişimi algılayabildikleri ve yönetebildikleri için başarılılar , yani değişim ile yaptığınız iş arasındaki bağlantı burada da ortaya çıkıyor.

Günümüz ekonomisi birçok ekonomist tarafından Darwinist ekonomi olarak adlandırılıyor ; yani değişime ayak uydurabilenler ayakta kalırken , değişimin dışında kalanlar eleniyor.

TwitterTakip

Daha fazla disiplin suistimali önler mi ?


Yollara konulan radar araçlarının amacı hızı ve dolayısıyla kazaları engellemektir. Basit bir mantıkla daha fazla hızı cezalandırırsanız insanlar daha yavaş araba kullanır ve daha az kaza olur. Acaba ?

Daha yüksek gelir daha çok çalışmayı mı getirir ? Daha sıkı kontrol ve disiplin suistimali önler mi ?

İnsan psikolojisi söz konusu olduğunda doğrudan mantığın üzerine yorum yapmak gerekir. Psikoloji , ruhsal durum çoğu zaman aklın yolundan uzaklaşır.

Radar konulması kişinin kendi oto kontrolünü azaltır. Denetimi kendi bilincinden alarak dış bir etkene bağlar. Bu da araç sürüşünün daha sorumsuzca yapılmasına neden olur.

Radar kontrolü sürücü üzerinde baskı yaratır ve sürücü radar olmadığına emin olduğu noktalarda kendisini daha özgür hisseder ; bu noktaları bir fırsat olarak görür ve değerlendirmeye çalışır.

Radar kurallarının 30 km gibi mantıksız hız limitlerine düşmesi hızı meşrulaştırırken , kuralları anlamsızlaştırır. Kişi kuralların dışına çıkmak için somut bir bahane bulmuş olur.

Rüşvet gibi olayları önleyemediğiniz için sürücüler arasında dayanışma doğar. Sürücüler radar’a karşı birbirlerini uyarırlar ve kurallar bir karşıtlık , mücadele edilmesi gereken bir unsurmuş gibi algılanır.

TwitterTakip

06 August 2008

Satışta doğru başlangıç


İnsanlar bir ürünü almaya her zaman istekli midir ? Hayır… Ama gülmeye , hüzünlenmeye , güncel konularda sohbet etmeye ve öğrenmeye isteklidir , bunlardan birisine sürekli bir biçimde uygun psikolojik durumdadır. Öyleyse iyi bir satış asla satış ile başlamaz

TwitterTakip

05 August 2008

Beyaz yalanlara karşı beyaz taktik


Savaş sırasında insanları sorgulamak için şöyle bir yol izlenir : ilk soru öğrenmek istediğiniz cevabın kendisidir

Ama hiç kimse size cevabı kolay bir şekilde vermez

Bu bir oyundur ve galip gelmeden doğru cevabın kapısını aralayamazsınız , yani yalan söylendiğini ortaya çıkarmanız gerekir. Burada çelişkileri , tutarsızlıkları ,tereddütleri , hikayedeki boşlukları kullanarak ilerlersiniz

Soru 1 : burada ne arıyorsun
Cevap 1 : yolumu kaybettim

Bundan sonra çok hızlı bir şekilde soru sormaya devam edersiniz. Size yalan söylemeye kararlı bir kişinin soracağınız sorular konusunda 4-5 kurgusu vardır. İlk sorduğunuz 4-5 sorunun cevabı zaten kurgulanmıştır. Bundan sonraki sorularla gittikçe dibe inersiniz , hazırlıksız olduğu , kurgulanmamış kısma

Buradaki cevapları gerçeğe daha yakın olacak , sizi doğru cevaba daha çok yaklaştıracaktır

İlk 4-5 cevaba hazırlıklı iken dipteki sorularda gerçeklerden destek almak , hikayesinin tutarlı olması için gerçekle bir dereceye kadar paralel gitmek zorundadır

----- *** -----

normal hayatta bir gerçeği öğrenmek için bu kadar soruyu ard arda sorma imkanınız yoktur. Karşıdaki insanın bu kadar baskı altına alamazsınız. Ama buradaki sorgu taktiğinden şu şekilde faydalanabilirsiniz.

Soru 1 : bu ürünü niçin bana bu kadar geç gönderdin ?

Bu sorunun cevabı birkaç şekilde kurgulanmıştır. Bundan sonra soracağınız önceki 2-3 aşama soruların da cevapları hazırdır. Siz bu cevapları atlayarak dipte kalan bir soruyu sormalısınız

TwitterTakip

02 August 2008

Taklitler aslını yaşatır mı yoksa öldürür mü ?


Ankara’daki İndeks kitapevi kapatma kararı almış ve çok büyük bir yazıyla da şöyle yazmış: Korsana yenildik , kitapları % 50 indirimle satıyor ve kapatıyoruz

Bizler başarısızlık durumunda önce Devleti suçlarız : Nerede bu Devlet ! Sonra da geçmişi , koşulları ve çevremizi…

Duruma diğer açıdan bakmaya çalışalım

Korsan kitap satışı gerçekten de sizin satışlarınızı durdurur mu , yoksa bazı kitapların daha çok yayılmasını , daha konuşulur olmasını , gündemi daha çok meşkul etmesini ve ilginin artmasını mı sağlar ? Korsan kitap alan kişileri incelersek ; genellikle kitap okuma alışkanlığı zayıf , popüler kitapları tercih eden ve çoğu kez bir kitaba başlayıp sonunu getiremeyen bir kesimdir. Böyle bir kitle sizin müşterilerinizin % 1’lik bir kesimini daha kapsamaz. Burada satılan kitaplar ise top 10 listesindeki 10-11 kitabı kapsar. Yani , çakışma yüzdesinin çok zayıf olduğunu görüyoruz. Yani korsanın eksi ya da artı tartışılır birkaç etkisi olabilir ama kapatmayı gerektirecek kadar etkili olduğunu düşünmüyorum. Hatta derinliğine incelersek kanaatimce kitap satışlarını olumlu etkileyecek birçok nedenin daha ağır bastığını düşünüyorum.

Bence kitapçıların bu yenilgisinin arkasında daha farklı nedenler var. Her krizde Çin , Devlet politikası ve korsan gibi klişeleri tekrarlamak bizi doğru sonuca götürmez

Kitap satışlarını etkileyen faktörlerin başında bilgiye ulaşma kaynaklarındaki değişim yatıyor. İnternet , Tv gibi iletişim araçları daha görsel bir sunumla daha çok tüketici çekiyor. Bu değişim sadece kitap satışlarını değil gazete ve dergi satışlarını da vuruyor.

Bununla mücadele için önce sorunu tesbit etmek , tüketicinin neden uzaklaştığının yanıtını bulmak sonra da buradan çıkarak çözümler bulmak , farklı bir pazarlama yaklaşımı geliştirmek gerekiyor. Basit olan ise ; korsana yenildik deyip , kitapları % 50 indirimle elden çıkartmaktır

Lacoste, Nike , Adidas gibi markaların imitasyonlarını her köşe başında 10 ytl gibi rakamlara bulabilirsiniz. Alt gelir seviyesinden Lacoste imitasyonu tişörtlerle sokaklarda dolaşması acaba satışları düşürüyor mu yoksa buradaki özenti ve iştah Lacoste firmasının asıl tüketicisindeki isteği daha anlamlı kılıp daha da mı yoğunlaştırıyor. 10 ytl’ye tişört alan bir genç 1o ytl’ye o tişörtü bulamasaydı Lacoste mağazasına gidip 150 ytl ye o ürünü alır mıydı ? Gerçek sadek tüketici kitlesiyle taklitleriyle yetinenler arasındaki örtüşme oranı nedir ? Taklitler aslını öldürür mü yaşatır mı ?

TwitterTakip

01 August 2008

Şirketinizdeki Ergenekon


Ergenekon eylemleri itibariyle bir suç örgütü ama bence bu örgütün fikri temelleri toplumun kültürüne , eğitim anlayışına , şirketlere ve aileye kadar uzanıyor.

İşin eylem tarafını bir tarafa bırakarak şöyle düşünün ; Ergenekon ne yapıyor ?

Doğruyu bildiğini düşünüyor ve bu doğruyu diğerlerinin doğrusunun üstünde tutuyor.

Sizce toplumumuzda varolan şirketlerin çoğu nasıl yönetiliyor ? Tecrübe , kariyer , verim mi ön planda yoksa ilişkiler , yönetime yakınlık , taraf olma durumu mu ?

Birçok şirkette çalıştım bir birçoğunu da gözlemleme şansım oldu ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ; her Türk şirketinin içinde bir Ergenekon mutlaka vardır.

Çalışanlar arasında zamanla oluşmuş bir yakınlık vardır ve bu yakınlığın işe yansımasını , verimliliğin önüne geçmesini yani kayırmacılığa dönüşmesini önleyemezsiniz

Her zaman birileri rakamlardan , deneyimlerden ve müşterilerden daha çok şey bilir ve güçlü bir etkiye sahiptir

TwitterTakip

28 July 2008

McDonald's için bir öneri daha


McDonald’s niçin kahvaltı menüsü hazırlamaz, demiştik 1 ay önceki bir yazımızda ve McDonald’s dan kahvaltı menüsü geldi. Şimdi ise başka bir önerimizi dile getirelim.

McDonald’s müşterilerini düşünün. Öğle vakti bu restaurant’a gidiyorlar , hamburgerlerini yiyorlar , arkasından çaylarını içiyorlar ya da dondurmalarını yiyorlar. Peki , McDonald’s bu sadık tüketici kitlesini niçin akşam vakti tekrar kapısından içeri sokmayı beceremiyor. Yaz günü Ankara Bahçelievler’de dolaşmaya çıkmış bir genç niçin McDonald’s ı tercih etsin. Menü aynı , değişen hiçbir şey yok.

Akşam saatleri için yalnızca akşam saat 7 ‘den sonra hizmete sunulan değişik bir çay türü düşünülemez mi ? McDonald’s şu an herkesin evinde ya da başka bir yerde kolaylıkla içebileceği Lipton hazır çayları servis ediyor. Akşam saatleri için vaat edebileceği hiçbir değişik ürünü ise mevcut değil ; öğlen vakti sunduğu standart ürünleri akşam vakti tekrarlıyor.

Yaz dönemlerinde otellere gittiğinizde akşam vakti için sandalyeler , masalar ve ortamdaki birkaç aksesuar değiştirilerek farklı bir ortam izlenimi yaratılır , ortamdan farklı bir haz almanız sağlanır. “ McDonald’s akşam saatleri “ adıyla çok basit bir değişiklikle sıkıcı metal sandalye ve masalarını dahi değiştirebilir. Saat 7’den sonra o koşuşturmaca bitiyor , ortam bir derece farklılaşıyor , McDonald’s size farklı bir lezzet sunuyor. Siz ise bu değişime , farklı zamanlarınız için çözümler üretebilmesine ve her zaman yanınızda olmasına hayran kalarak daha çok zaman geçiriyor , daha çok şey paylaşıyorsunuz.

Birisi bana 2 defa aynı ürünü yedirirse bu karşı tarafın hatasıdır , 3 defa yedirirse bu benim hatamdır ; müşteri aynı hatayı 3 defa tekrarlamaz

TwitterTakip

23 July 2008

Güven üzerine


Gelecekte insanların eksikliğini hissettikleri en önemli ihtiyaç bence “ güven “ olacak.

19. y.y.’da bir köyde yaşayan çiftçi sizden daha az imkanlara sahip olmasına rağmen sizden daha mutluydu. Çünkü, sizden daha az biliyor, bilmediğine inanıyordu…

bilim denen şey, teflon tavayı icat edip yumurtanızın yapışmamasını sağlarken, bir çok değerinizi de inançlarınızı da alıp götürdü

bilim geliştikçe güven duyabileceğinizi şeylerin sayısı giderek azalacaktır

Güven ;

Karl Marx’a göre güvensizliğin nedeni Burjuvaziydi…

Machiavelli’ye göre güven duymak için diğer insanlara korku salmanız gerekiyordu , diğerlerinin sizden korkması sizin için bir güvenceydi

Rousseau ise sanayi toplumlarında güven unsurunun mümkün olamayacağını söylüyordu

Nietzsche’ye göre güvensizlik insanı vareden , korkulmaması gereken bir şeydi… Güvensizlik içinde daha çok düşünecek ve kendinizi keşfedebilecektiniz

Sizce güven ile ilgili hangi yaklaşım doğru ?

Aslında hepsinde önemli bir doğruluk payı var , farklılık ise bu düşünürlerin durduğu yere göre değişiyor. Machiavelli , güven konusuna güç açısından yaklaşıyor , Nietzsche insanın üstün insana dönüşmesi ve kendini kurtarabilmesi açısından , Marx ise kapitalist sistem eleştirisi açısından…

Doğru yoktur , doğru aldığınız pozisyona göre şekil alır

Bir pazarlamacıysanız sizin için güven’in anlamı farklı , satıcıysanız daha farklıdır

Pazarlamacı : Güven insanlara diğerleri gibi olabildiğini hissettirebilmektir

Satıcı : insanların satınalma kararlarını kendisinin verdiğine inanmalarıdır

Yönetici : Güven istikrardır

Muhasebeci : Güven sistemdir

TwitterTakip

20 July 2008

Steve&Barry battı


Steve&Barry bir kampusten büyüyerek yüzlerce mağaza sayısına ulaşan başarılı bir örnekti. Ürünlerinin çok ucuz olmasından dolayı birçok insanı mağazasına çekiyor , kulaktan kulağa yayılıyordu. Bazı yorumcular gereğinden fazla hızlı büyümesi sonucu kontrolü yitirdiklerini söylüyorlar. Firma birçok ünlü isimle anlaşarak bu ünlülere kendi tarzlarında ürünler tasarlatıyor ve satışa sunuyordu. Hatta alışveriş merkezleri bu mağazaların kendi merkezlerinde mağaza açmaları için hava parası ödüyorlardı.

Facebook da ülkemizde çok hızlı yayıldı ama bu güncelliğini devam ettirebildi mi ? Bu tür farklı fikirler, bu farklılıklarından dolayı birçok müşteri çekiyorlar ama bir süre sonra heyecanını yitirebiliyor. Bu tür organizasyonlarının heyecanını yitirme nedeni çok hızlı büyüme sonucunda kitleselleşerek ayırt edici özelliklerini yitirmeleri olabilir mi ?

McDonald’s çocuklara ve gençlere hitap etmekle birlikte , madem bu kadar mağazamız oldu o halde , orta yaş üstü insanlara , emeklilere , ev hanımlarına da hizmet verelim , düşüncesiyle seğmentini daha da genişletse daha çok müşteri mi çekmiş olur ?

Facebook sınırlı bir genç kesim ile kendisini korusa daha cazip ve heyecanını koruyabilen bir yapısı olmaz mıydı ? Bu kadar kolay ulaşılabilmesi ifade ettiği değeri azaltmıyor mu ?

TwitterTakip

19 July 2008

Satış nedir , klasik satış ve modern yaklaşım


Home Trend dergisinde yayınlanan bugün ki yazım ;


Ekonomi biliminin babası Adam Smith, ekonomiyi tanımlarken, ekonomik düzeni sağlayan “ gizli el “ teorisini ortaya atıyordu. Bu teoriye göre herkes bencil davranıp kendisi açısından en doğru kararı verdiğinde ortaya ekonomik bir düzen çıkıyordu. Adam Smith’in ekonomiyi bu kadar gizemli bir hale getirip, rasyonel olmayan bir kavramla açıklamasının nedeni ekonomi içerisinde tahmin dahi edemeyeceğiniz birçok etkenin etkili olmasıydı.

İnsanlar niçin bir ürünü satın alır ?
Fiyatından dolayı mı , satıcıya güven duyduklarından dolayı mı yoksa ürünün kalitesinden dolayı mı ?
Bu sorulara net biçimde yanıt vermenin kolay olmadığını görüyoruz. Bir müşteriye bu ürünü niçin satın alıyorsun, şeklinde sorduğunuzda size birkaç yanıt verecektir ama araştırmalar müşterilerin söyledikleri nedenlerin gerçek nedenler olmadıklarını gösteriyor.

Modern yaklaşıma göre insanlar akıllarıyla değil, duygularıyla satın alıyorlar ; akıl sadece tastik ediyor. Duygu ve bilinçaltı faktörünün satış ve pazarlamada bu kadar ön plana geçmesi, Adam Smith’in “Gizli el” teorisini satış işinde de geçerli olabileceğini , satışın da gizemli bir yönünün olduğunu gösteriyor.

Satış zannedildiği kadar rasyonel bir süreç değildir. Otomobiller alınırken sadece taşımacılık sorununu gidermek için araç satın alınmaz , otomobilin sağlayacağı prestij ve imaj , müşterinin yer aldığı sosyal tabaka gibi faktörler de belirleyicidir. Satın almada amaç ürüne salt sahip olmak değildir , fayda her zaman üründen daha büyüktür. İnsanlar boya almazlar , evlerinin güzelliğini , bakımını ve estetiğini satın alırlar.Satın alınan faydadır.Başarılı satıcılar ürünün kendisi yerine , ürünün alıcının gereksinimlerine karşılık verip örtüşen yararlarını vurgularlar.İyi bir satıcı müşterinin rastgele söylediklerini not ederek beklenilen faydayı tesbit eder , bu satışta izlenecek yoldur. Bir müşteri bu araç ne kadar hız yapar diye soruyorsa aracın ne kadar ekonomik olduğunu vurgulayarak satışı devam ettirmek hatadır.

Satıştaki değişim ;

Satış eskiden kutuplardaki adama buzdolabı satabilmek olarak tanımlanırken , şirketler artık bu tür bir satışın sürdürülebilir başarıyı getirmediğini görüyorlar. Bu tür bir satışın ilişkileri güçlendirmek yerine, ilişkileri yorduğu ve güveni zedelediğini düşünüyorlar. Eğer, şirketinizde çalışan bir kişi diğerlerine göre başarılıysa aslında bu başarı bir anlam ifade etmiyor ; eğer bu kişinin başarısını alıp bir sistem haline getiremiyor ve diğer çalışanlara yayamıyorsanız böyle bir başarı yanıltıcı bir tablo çıkartıyor.

Satış mesleğini eskiden basit bir mantıkla müşteriyle diyalog , ikna becerisi gibi basit yeteneklere indirgeniyordu. Bugün ki anlayışta ise Satış artık iletişim kurabilme değil , iletişimi yönetebilme becerisi olarak tanımlanıyor. İletişim kurabilmeyi daha çok her insanda olması gereken son derece normal insani bir yetenek olarak tanımlıyoruz.

Satış şovlarıyla , etkili cümlelerle, müşteri üzerinde baskı kurarak satış yapmayı, sıfır toplamlı oyun olarak adlandırıyoruz. Bir tarafın kazandığı diğer tarafın ise kaybettiği bir mantığın uzun süre devam etmesi mümkün değildir.Modern yaklaşım her iki tarafın da kazandığı stratejik bir pazarlama yaklaşımına yaslanan satış biçimini benimsiyor.

Gelecek yıllarda ;

Ürünlerin çok çeşitlenmesi ve alıcıların bu çeşitlilik karşısında hakimiyetlerini yitirmesiyle satıcılık ürün danışmanlığına doğru bir kayış sergileyecek. Satıcılar daha çok uzmanlaşarak daha da fokuslanarak çalışacak

Satış bireyin yeteneklerine göre piyasada şekillenen bir durum olmaktan çıkıp , pazarlama ile entegre , daha organize hale gelecek. Bunu mikro satıştan makro satışa geçiş olarak da yorumlayabiliriz. Müşteriye göre alınan pozisyondan bütün resmi gören daha stratejik bir satışa dönüşecek

Birkaç Not ;

İnsanlar kendilerine satış yapılmasını sevmezler, ama satın almaya bayılırlar. Bir müşteri satın aldığı zaman kendisine satış yapıldığını değil , o malı almayı kendisinin tercih ettiğini hissetmelidir.Satıcının işi satmak değil , müşterinin satın almayı isteyecek motivasyonu ve isteği yaratmaktır.

Satıcı “ nasıl satarım” sorusunu değil , “ insanlar niçin satın alır ” sorusun sormalıdır. Kendi nedenlerinizi kabul ettirmek yerine, nedenler yaratmak daha uzun vadeli ve kazandıran bir yaklaşımdır


TwitterTakip

18 July 2008

Gerçekten de istiyor musun ?



Bir satıcı ile müşteri yıllar sonra samimi olduklarında satıcı müşterisine soruyor : seninle ilk karşılaştığımızda o ürünü niçin satın almadın ?

Müşteri : Hiç bu ürünü satın al demedin ki sürekli ürünü anlattın , özelliklerinden bahsettin ve jest-mimiklerimdeki isteksizliğe bakarak kendi kendine bir karara varıp çekip gittin…

Erkek arkadaşı yıllar sonra kıza soruyor : seninle iyi bir arkadaşlığımız var ve bir şeyler hissettiğini ben de biliyorum , niçin hep arkadaş olarak kaldık , sevgili olamadık…

Kız : bunu hiç sormadın ki , hiç seni seviyorum demedin…

İstemek ile istiyor gibi görünmek , ima etmek , anlatmaya çalışmak ve karşıdaki insanın anlamasını beklemek arasında önemli bir fark vardır.

Satmak istediğini açıkça belirtmeden müşteri ; normal rutin bir görevini yapıyor , satış yapmak istediğini açıkça belirtmediğine göre herhalde biraz daha zaman gerekli , birkaç aşamadan sonra almak daha doğru gibi düşüncelere kapılabilir

İkinci Dünya savaşı sırasında Amerika’nın askerlik için insanları çağırmada kullandığı afiş şöyle diyordu : Amerikan ordusu seni istiyor… Orduya yazılmak için başvurunuz gibi genel ve kimsenin üzerine alınmayacağı bir cümle yerine resimdeki el işareti sizi göstererek net bir istekte bulunuyordu

Ne istediğinizi net bir biçimde belirtin. Çoğu ikna cümlelerinden daha etkili cümle : Bu işi gerçekten de istiyorum , cümlesidir.

Ne istediğinizi hissettirebilseniz ve ikna edebilseniz dahi doğru cümleyi sizin ağzınızdan duymayan bir kimse “ acaba yeteri kadar istiyor mu “ şüphesini duyacaktır.

TwitterTakip

Çetinkaya mağazaları ve Nike



Çetinkaya mağazaları tekstil bölümünde sattığı ürünleri fason olarak dışarıda yaptırıyor. Alıp sattığı bazı markalar da mevcut.

Bugün bir vesileyle uğradığım mağazada şöyle bir tabloyla karşılaştım. Kendi fason olarak yaptırdığı ürünleri gayet uygun fiyatlara satıyor , iyi bir şekilde teşhir ediyor. Bunun yanında Nıke ve Lee markası da mevcut. Nıke ve Lee markalı ürünler ise desen olarak , tarz olarak modası geçmiş , satılabilir ürünler değil. Fiyatlarına baktığınızda ise bu ürünlere göre aşırı pahalı olduklarını görüyorsunuz. Bu tabloyu gördüğümde aklımda acaba sorusu oluştu.

Acaba satılabilir olmayan ürünlere yüksek fiyatlar koyarak tüketicide göreceli bir yanılsama mı yaratılmaya çalışılıyor?

Marka olmayan , uygun fiyatlı fason ürünlere tüketici baktığında hemen bir kıyaslama yapmaya çalışır. Daha önceki gördüğü ürünler , bu ürünlerin fiyatları ve markalar bu kıyaslamada bir ölçüttür. Bu kıyaslamada bir yanılsama yaratmak için bu markalar ve fiyatları yem olarak kullanılmış olabilir mi ?

Tüketici bilinçaltından gelen “ güzel ama marka değil “ savunmasına karşı “ al işte marka ve fiyatı da burada “ yanıtını vermek için bu ürünler sergileniyor olabilir mi?

TwitterTakip

17 July 2008

Yanılsamalar


Gazetelerin % 60’lık bir bölümü reklamlarla doludur. Televizyonların ise sadece %20’lik kısmı. Buna rağmen insanlar televizyonlarda çok fazla reklam gösterildiğinden şikayetçidir. Böyle bir şikayeti ise gazeteler konusunda hiç duymadım.

Dilencilerin çoğu gerçekten de karnını dahi doyuramayacak durumdadır. Yaşlı bir kadın, kar altında soğuk betonun üzerinde otururken, yanından geçen çoğu insan şöyle düşünür ; ceplerini karıştırsan benden dahi çok parası vardır…

İnsan bilinçaltı yanılsamalarla doludur

Bir satıcı biraz ileride duran sorumluya seslenerek ; bu ürünün fiyatı ne kadar , diye soruyor. Sorumlu daha önceki danışıklı dövüş neticesinde fiyatı 2 katı söylüyor ; 100 ytl diyor. Satıcı ise sanki yanlış duymuş gibi 50 ytl efendim , diye yanındaki müşteriye cevap veriyor. Müşteri yerde cüzdan bulmuş gibi hemen ürünü alıp dükkandan uzaklaşıyor

İş hayatında doğrularla değil , analizlerle , gözlemlerle hareket etmek gerekir. Doğru sizin içinizde tutarlı dış dünyayla ise uyumsuz bir noktaya çıkartabilir sizi. Ne zaman “hayat çok adaletsiz “ gibi yakınmalar içerisinde bulsanız kendinizi, kendi doğrularınızla hareket ettiğinizi anlayabilirsiniz

TwitterTakip

13 July 2008

Alışkanlıklar ve tüketici davranışı


Carrefour gibi bir marketiniz olduğunu düşünelim. X müşterisi hafta sonları gezmek için sık sık mağazanıza geliyor. X müşterisi marketi ziyaret ettiği ilk zamanlarda alışveriş yapma tecrübesini yaşamışsa daha sonraki ziyaretlerinde ihtiyacı olmasa dahi alışveriş yapma eğilimi gösteriyor. Yani , eğer müşteri ilk 10 ziyaretinde bir şekilde marketten bir şey almadan çıkmadıysa 11. ziyaretinde ihtiyacı olmasa dahi bir şey almadığında bir eksiklik hissediyor , alışveriş yapma eğilimi güçleniyor.

Buna alışkanlık da diyebiliriz. Alışkanlığın daha sonraki davranışları etkileme gücü…

Y adında bir operatörünüz olduğunu düşünelim. Müşterinize aile içi görüşme için ücretsiz bir 10 dakika veriyorsanız ve bu 6-7 ay gibi bir süre devam ediyorsa , bu kampanyanız bittiğinde de müşteriniz her gün konuşma ihtiyacı hissediyor. Hatta bu alışkanlık bir ihtiyaca dönüşerek müşterinin ilişkide olduğu diğer insanlara da kayıyor.

Tüketici davranışlarında alışkanlık bu kadar önemlidir. Tüketicinizde bu alışkanlığı nasıl yaratabilirsiniz, alışkanlıkları nasıl yönetebilirsiniz sorusu her gün kendi kendinize sormanız gereken önemli bir sorudur.

Bir davranış alışkanlığa dönüştükten sonra artık bir ihtiyaçtır.

Son zamanlarda AVM sayılarında önemli bir artış var. Tüketicide ise bu tür alışveriş merkezlerine karşı yoğun bir merak var. Ancak , tüketici birkaç defa gidip deneyim edindikten sonra merakını gideriyor ve çoğu AVM bu ziyaretlerin devamlılığını sağlayamıyor. Oysa , tüketicideki bu ilk merak ve ziyaretler önemli bir fırsattır. Tüketiciyi şaşırtabildğiniz , güzel vakit geçirmesini sağlayabildiğiniz ölçüde tüketici ne zaman sıkılsa , bir boşluk yakalasa bu alışkanlık tüketiciyi uyaracaktır.

TwitterTakip

12 July 2008

Tam bir Çin işkencesi



Savaşları hep sonuçlarıyla değerlendirir , ortaya çıkardığı kahramanlarıyla anarız. Oysa , savaş sırasındaki ayrıntılar çok daha önemlidir benim için.

Örneğin , Kurtuluş savaşı sırasında esirlere ne yaptık ? “Bre kafir “ diyerek öldürdük mü , kendi esirlerimizle mi değiştirdik ?

Çinliler, Amerikalı esirlere psikolog ve sosyologlarla çalışarak farklı bir propaganda türü geliştirmişti. Öncelikle esirlere gayet iyi davranıyorlardı , sonra ufak adımlarla başlayarak kendi ülkelerini eleştirmelerini sağlıyorlardı.
Örneğin , önce “Amerika da herkesin bildiği gibi mükemmel bir ülke değildir “ gibi basit ve ufak adımlarla başlıyorlardı. Daha sonra “Çin’de herkesin bir işi var” gibi cümlelerle ilerleme sağlanıyordu ve bu eleştiriler gittikçe sertleşiyordu. Kampta kalan askerlerin birbirlerin arasındaki dayanışma ve milliyetçilik duygusu da kırılmalıydı. Bunun için ispiyonculuk dedikleri bir sistem geliştirmişlerdi. Esirlerin birbirlerini ispiyonlamaları sağlanarak aralarındaki güven zedeleniyor , esirlerin kendilerini yalnız hissetmeleri sağlanıyordu. Esirler değiştirildikleri zaman dahi topluma uyum sağlayamıyor , diğerlerine güvenemiyor ve sistemi eleştirdiklerinden dolayı kendi insanları cephe alıyorlardı.

Bugün için bu ispiyonculuk sisteminin çoğu şirkette bizzat patronlar tarafından kurulması şaşırtıcı

.
“Bir Türk Dünyaya bedeldir “ gibi sözcüklerin altında da böyle bir psikoloji yatar. Bu tür sözcükleri söyletmek savaşlarda yenilmiş , teknolojide ve bilimde geri kalmış , ekonomisi yıkılmış bir toplumun tekrar kendine güven duymasını sağlar. Tek fark bu koşullamanın abartılarak toplumsal bir işkenceye dönüşmesi olabilir. Parti kapatmalarının , Yotube yasaklarının altında da bu psikoloji vardır. Toplum ufak adımlarla ilerleyip, cümlelerini ezberlemişken bu ezberi bozacak noktalar ortadan kaldırılır. Gerçekten de tam bir Çin işkencesi…

TwitterTakip

Müşteriler, dış bir etken tarafından uyarılmadıkları zaman akıllarına gelen ilk şey...



Küçük çocuklara üzerine düşünecekleri ve ilgilerini çekebilecek bir konu verebilirseniz hem sıkılmazlar hem de sizinle bu konu üzerinden iletişim kurarlar.

Aynı durum müşteri için de geçerlidir. Müşterinin mağazanıza girdiğini düşünelim. Çalışan personeliniz müşteriyle iletişim kurmaya çalışıyor ama ya mağazanız ?

Mağazanız da müzik ile , aydınlatma ile müşterinizle bir iletişim içerisine girer.

İnsanlar mağazanızdan çıktıkları anda bütün bu iletişim noktalarının bir muhasebesi çıkar.Biz bu muhasebeye iyi deneyim ya da kötü deneyim , diyoruz.

Müşteriler boş kaldıkları , yapacak bir şey bulamadıkları , dış bir etken tarafından uyarılmadıkları zaman akıllarına gelen ilk şey çekip gitmektir.

Mağazada müşteriyle ilgilenen iki unsur vardır : 1- çalışan personeliniz 2- mağazanız

Çalışan personelin ilgisinin belirli bir doyum noktası vardır , bu nokta aşıldıktan sonra ters etki yaratır. Dolayısıyla , mağaza personelinize yardımcı olacak dış etkenler çok iyi ayarlanmalıdır

Farz edelim ki bir ayakkabı satıyorsunuz. Ayakkabınızın 10 tane farklı , bahsedilmeye değer özelliği var. Niçin bu 10 özelliği de mağaza çalışanına söyleterek çalışanın kurduğu iletişimi riske atıyorsunuz. Bunları arda arda sıralayarak çalışanın satıcı pozisyonundan sıyrılıp daha güven verici bir pozisyona geçmesini önlemiş olursunuz.

Her şeyi anlatmayı mağaza çalışanına bırakmak yerine diğer ek materyallerden de faydalanmalısınız. Örneğin , Greyder ayakkabı markası ayakkabıların su geçirmezliğini tatmin edici biçimde satıcının 3-4 dakika kendisini paralayarak anlatması yerine basit bir akvaryum benzeri mekanizmayla daha basit biçimde anlatmayı yeğliyor.

Bu tür anlatım metodları hem satıcınızın iletişimdeki doyum noktasını aşmamasını sağlar hem de boş anları değerlendirmesini sağlar.

TwitterTakip

10 July 2008

Diş macunları ve ambalaj


Süpermarketlere gittiğinizde diş macunu standlarının önüne geçin ve bakın. Hepsinin benzer ambalajlarda olduklarını göreceksiniz , tek farklılık renkleri ve ebatları.

Bu kategoride yer alan ürünlerin arkalarında ise uluslar arası firmalar mevcut. Zaten bu kadar benzerlik ve farklılaşamama ancak bu kadar büyüklükle mümkündür

Diş macunu standlarının karşısına geçtiğinizde hiçbirisinin ambalajı dikkatinizi çekmiyor ve farklılaşamıyor. Her bir firma tüketicisine bağırıyor ama benzer şekilde ; ben daha ucuzum , daha büyüğüm , %25 hediye vs.

Diş macununu bir insan günde 2 ya da 3 defa kullanır ve kapağı açmanın bir problem olduğunu söyleyebiliriz , daha pratik bir yöntem bulunabilir

Diş macunu ambalajlarında , son kısımlarda ise tüp ile bir kavgaya girersiniz. Ya dibe birikmiştir ya da ağız kısmında daha birçok macun vardır ve sıkamazsınız

Eğer bir diş macunu ürünü çıkartacak olsaydım ilk dikkat edeceğim nokta ambalajı olurdu. Bu kadar benzerlik ve tekrar dışarıdan bir oyuncuya davetiye çıkartıyor

TwitterTakip

iyilik ve kötülüğün sınırları üzerine


İnsanların ancak hayal edebildikleri kadar iyilik yapabilirler , kötülüğün ise bir sınırı yoktur.

İyilik düşünülebilen , öğrenilebilen bir şeydir. Belirli bir ön kestirmeyi ve tahmini içerir.

İnsanları kötülük yapabileceği bir psikolojik ortama sürüklediğinizde sonuç tahmin ettiğiniz gibi olmayabilir.

İyilik tahmin edilebilir fakat kötülük tahmin edilemez

TwitterTakip

05 July 2008

Soru sorma biçimi


Dostoyevski bir zamanlar şu soruyu sormuştu : eğer Tanrı yoksa insanlar niçin iyilik yapsın , Tanrı yoksa insanlar niçin kötülük yapmaktan korksun …

Ve sonradan Tanrı’nın olmamasının korkunç bir şey olacağına inanmıştı ,

Dostoyevski’nin soru soruş tarzı benim için esinlenme kaynağı olmuştur ,

Örneğin , bu kişi çalışkan mı yoksa değil mi , sorusunun aslında bir anlamı yoktur , böyle bir soru sizi nedenleri incelemeye değil, tahmine yöneltir ,

Doğru soru ; bu kişi niçin çalışsın , çalışmak için hangi nedenleri var

Çalışmaya yönelik karşınızdaki insanın gösterdiği isteklilik , motivasyon yanıltıcıdır. Böyle bir vitrini oluşturmak basit bir yeteneği gerektirir , karşınıza çıkan ve istekli görünmeye kendisini koşullamış bir kişi ise sizi yanıltabilir ,

Doğru soru çoğu kez sizi yanıltır , çünkü doğru soru tahmin edilebilirdir , bu yüzden kurgulanabilir. Doğru soruyu sorarak çoğu kez doğru yanıtı alamazsınız. Doğru soruya güvenmek yerine doğru sorunun etrafından dolaşmak daha kestirme ve net bir sonuç verir

Çalışkan bir insan mısınız ? Öyle olduğumu düşünüyorum , hayatım boyunca … bu hikaye bu şekilde devam eder.

Böyle bir soru yerine şu tür kıstaslar oluşturun : çalışkan insanların belirgin özellikleri nelerdir ?

Örneğin , ben gururuna düşkün insanların çok çalışkan olduklarını , düşünüyorum

Öyleyse, karşıdaki insanın çalışkanlılığını değil, gururunu sorgularım. Böyle bir sorgulamada ise karşıdaki insan sizin neyi aradığınızı , neyin peşinde olduğunuzu net olarak kestiremez. Genellikle samimi olmaktan başka alternatifi yoktur , oyununuzu kestiremediği için, hiç değilse doğal davranmaktan puan kazanmak için bu yolu seçecektir

Mülakatlardaki klasik sorular bana her zaman çok saçma gelmiştir : Kendinizi 10 yıl sonra nerede görmek istiyorsunuz ? Cevap : Bana bu soruyu sorma yeteneğinde olduğunuz için 10 yıla kalmaz sizin yerinizde olacağımı garanti edebilirim…

TwitterTakip

Serdar Turgut ve köşesi


Akşam gazetesinden Serdar Turgut’un yazılarını severek okurum , oldukça kaliteli ve derin yazıları vardır ama burada ters giden bir şeyler var. Bu adam yanlış gazetede yazıyor

Akşam gazetesini incelediğinizde , gazetenin haberleri popüler hale getirdiğini , sansasyonel haberlere ağırlıklı olarak yer verdiğini görürsünüz. Bu gazete, bu tavrıyla haberleri hızlıca okuyup geçen , haberlere göz ucuyla bakan , okumak yerine bilgilenmeyi tercih eden bir kitleye hitap ediyor. Ama , Serdar bey’in yazılarına baktığınızda ise kendi varoluşunu sorguluyor , gece hayatının çok mahrem sırlarını paylaşıyor…

Her zaman seni aforoz edenler dar görüşlü değildir , bazen sen de durman gereken yeri bilmelisin

TwitterTakip

Nokia gerçekten de insanları birleştirebiliyor mu ?


Nokia kullanan insanları sokakta çevirerek sorun : “connection people” ne demek ?

Nokia tüketicilerinin çoğu bu kelimelerin anlamını bilmiyordur.

Elbetteki tüm Dünyaya hitap eden bir markanın ortak bir mesaj iletmesi , tek bir mesaj üzerine yoğunlaşması normal. Motorola “ Hello Motorola “ ile bunu çok daha başarılı bir biçimde yapıyor.

Nokia’nın iki elin birşemesini gösteren simgesi oldukça başarılı ama bunu anlatma dili yeterli değil. Bunu anlatmak için ortak dil oluşturma konusunda başarısız ve bu başarılı simgeyi yeteri kadar başarılı ifade edemiyor.

TwitterTakip

04 July 2008

Nokta dergisi için fırsat


Darbe günlüklerini yayınlayan Nokta dergisi bir süre önce kapatılmıştı. Şu anki durumda ise bu günlüklerin gerçek olduğu kanıtlandı ve nokta dergisi aklandı.

Bir dergi için bundan daha iyi bir fırsat olamaz. Şu anki konjektür kullanılarak , iyi bir slogan ve imaj ile Nokta dergisi gazete dahi çıkartabilir.

Cumhuriyet gazetesi “ cumhuriyeti bizler kurduk “ sloganıyla kendisini laik bir çizgide konumlayarak taraftar topladı. Radikal gazetesi , gazetelerin yeterince özgür olmadığı eleştirilerinin eksilmediği bir dönemde ortaya çıktı. Taraf gazetesi, kapatma kararlarının geldiği bir dönemde kendisini kurguladı , ve ordu’ya karşı klasik “sus” tavrını aşarak kimliğini pekiştirdi.
Nokta dergisinin tekrar yayına geçmesi için bundan daha iyi bir fırsat olamaz.

TwitterTakip

Türkler gemi üretmiş , adını da Milli Gemi koymuş


Türk Mühendisler tarafından Milgem adında bir gemi yapılmış. Milgem’in açılımı da Milli Gemiymiş.

Sanırım, bu Türk mühendislere, Türk reklamcılar eşlik etmemiş ve ortaya Milgem gibi bir isim çıkmış.

“ Türk mühendisler “ sözcüğü çok sık kullanılan bir klişe. Buradaki teknolojiyi ikinci plana iten, milliyetçiliği öne çıkaran başlangıç bence doğru bir mesaj iletmiyor. Teknoloji gibi , yenilik gibi , innovasyon gibi bir ilerlemeyi bu şekilde taraf olarak gereksiz bir kalıbın içerisine sokuyor. Bu kalıp ile yenilik bir arada duramadığı için ortaya ciddiyetsiz ve komik bir görüntü çıkıyor.

TwitterTakip

03 July 2008

Komplo teorileri havada uçuşurken ...



Eğer ortada bir olay varsa ve bu olay herkesi tek bir şekilde düşünmeye itiyorsa , kuşkulanmak için de bir nedeniniz var demektir.

Sinan Aygün’ün banyosunda bir suikast silahı bulundu. Çalışma arkadaşları gazetecileri , şohben tamircisini tekrar çağırdılar ve bu olayın üzerinde özellikle durdular.

Oysa , adli tıpta temiz çıkan bir silah oraya niçin konulsun , sadece bir kapısı olan ve parmak izi tanımlı o lavoboya kim , nasıl girsin ?

Burada tersi komplo söz konusu olamaz mı ?

Suçlu psikolojisinde , eğer bir kişinin kendini savunabilecek çok mantıklı delilleri var ise , bu kişi suçlu olabilir. Akıllı suçlular yakalandıklarında kendilerini savunabilecek delilleri oluşturmayı da ihmal etmezler.Bu deliller de sizi suçluya götürür

Bu riski gören kişiler önlemlerini de alırlar.
Kendi hakkımda bir gerçeği köreltmek istiyorsam , kendimi aklayabileceğim 3 tane yalan oluşturmam yeterlidir.

TwitterTakip

Tanımlamak


Tanımlamalardan nefret ederim. Hayatın akışı içerisine uymayan bir yönleri vardır, bu tür tanımlayıcı kelimelerin. Tanımlamalara başvuran insanlar hakkında kafamda şu düşünce belirir : anlaşıldı , konuya hakim değil ve savunmaya geçti…

Savunma mekanizmalarının birçok çeşidini biliyoruz , ben de bunların içerisine yeni bir kavram ekliyorum : tanımlama savunması… Bunu tanımlamamı ise şimdilik beklemeyin…

TwitterTakip

02 July 2008

Yaz dönemleri ve Tv


Yaz dönemine girilirken Tv’ler programlarını birer birer sonlandırıyorlar. Sürekli tekrarlanan bir uygulama olduğu için yadırgamıyoruz ama bu tatilin anlamı nedir ?

Yaz döneminde insanların tatil yaptıkları , Tv yerine daha sosyal eğlenceleri tercih ettikleri varsayılır ama gerçekten de öyle mi ?

Öyle dahi olsa herkesin bu şekilde düşünmesi sizin için bir fırsat olmaz mı ?

Ülkenin gelir durumunu , nüfusun yüzde kaçının tatile gidebildiğini ve Tv dışında farklı bir sosyal aktiviteye para ayırabildiklerini inceleyin , daha sonra tablo biraz daha netleşecektir.

TwitterTakip

Savunmadaki dikkat çekici cümle ve ikna taktiği


AKP'nin kapatılma davası konusunda en büyük eleştiri ekonomi çevrelerinden gelmişti. İşsizlik , ekonomik problemler , Avrupa birliği ilişkileri riske atılacağı savunularak psikolojik bir baskı kurulmaya çalışılmıştı.

Yalçınkaya ise savunmasında ; ekonomik problemler, işsizlik bir tarafta dururken partinin başörtüsüyle uğraşması gerçek gündemini gösteriyor , şeklinde bir savunma yaptı

İkna teknikleri açısından savunmadaki bu cümlenin altını çizmemiz gerekir. Savcının kucağına bir bomba bırakılmıştı , bu cümleyle kucağındaki bombayı karşı tarafa atmış oldu

TwitterTakip

Mercedest ve vizyon


Mercedes firması 7 yıl sonra araçlarında benzin kullanılmayacağını açıklamış

Mercedes , mercedes kalitesinde araçlara sahip olduğu için mercedest değil , böyle bir vizyona sahip olduğu için mercedesdir.

Avrupalıların teknoloji’de ileri olması sürekli vurgulanır, ama burada ortaya çıkan teknoloji aslında bir sonuçtur. Teknolojiyi bu derece ileri düzeyde olmasını sağlayan bir organizasyon , yönetim anlayışı ve taa çocukluk dönemlerindeki yetişme , sosyal ilişki ve kitap okuma alışkanlığı gibi birçok nedene dayanır.

TwitterTakip

30 June 2008

Kadınlarla ve erkeklerle diyalog farklılıkları ve özel alanlar...


Nerede 2 tane yan yana gelmiş bayan görseniz , birbirlerinin kulaklarına bir şeyler fısıldadıklarını görürsünüz. Kadınlar çoğu özel konuşmalardan zevk alırken , erkekler ise daha açık ve topluluğa karşı konuşmaktan zevk alırlar.

Kadınlarla konuşurken çoğu satıcı daha mesafeli olmayı , daha genel konuları konuşmayı tercih eder ama bu mesafeyi en aza indirmek asıl hedef olmalıdır. Bu mesafenin aşılabileceği bir güven verip , diyalogu bu biçime dönüştürdüğünüzde iletişim daha eğlenceli bir zeminde ilerler.

Erkeklerle konuşurken ise konuşmayı daha çok toplum içine çekmek , mesafeyi korumak , “ bey “ gibi cümlelerden taviz vermemek, izleyeceğimiz tutum olmalıdır. Bu mesafeden erkeğin kariyerine ve duruşuna yönelik gizli bir övgüde bulunmuş olursunuz ve bu onların hoşuna gider. Aradaki mesafenin korunması, erkeğin saygınlığını koruduğu, konusunda bilinçaltına mesajlar verir. Çoğu kişi, geleneksel kültürün verdiği, kadın erkek algılamasıyla tam tersini uygular, ama erkeğin özel alanı daha tehlikelidir.

TwitterTakip

29 June 2008

İyi satıcılar çok konuşur ama...


Yapılan bir araştırmaya göre erkekler kadınlardan daha çok konuşuyormuş. Oysa , geleneksel inanışta bizler tam tersini düşünüyorduk. “Dır dır etme “ lafı toplumlarda kadına yakıştırılan bir benzetmedir.

Toplumların inandıkları birçok yanlış kanı vardır. Bizim için önemli olan ise bu kanıların nasıl oluştuğu , nasıl kemikleşmiş bir inanç haline geldiğidir.

Zira , biz de kanılar oluşturmaya , kanıları ve değerleri etkilemeye çalışıyoruz.

Bu yanlış inancın nasıl oluştuğuna dair şöyle bir tahmin yapabiliriz

kadınlar daha az konuda ve bir tekrar şeklinde konuştukları için daha çok konuştukları yanılsaması oluşur

aslında çok konuşan insan yoktur ; konuşması ile vücut dilini doğru ayarlayamayan ve bir tekrara düşen insanlara, çok konuşuyor, deriz.

İyi satıcılar çok konuşur ama çok konuşuyor , dedirttirmez

TwitterTakip

CHP bu seçimde puan kaybedecektir


Sosyalist enternasyonal grubun CHP’ yi üyelikten atma düşüncesinde olduğu medyaya sızdı. Baykal ise Fikret Bila’ya verdiği röpörtajda, Bila’nın ne düşünüyorsunuz sorusuna şöyle yanıt verdi : Gerekirse ayrılırız… iyi de, zaten adamlar atıyor…

CHP üzerinde yoğunlaşan imaj şu an için ; kendisini yenileyemediği , eski kavramlara takılıp kaldığı vs.

Bu tür cevaplar böyle bir algılamayı pekiştirir. CHP kapatma kararının yanında durarak önemli bir puan kaybetti . Kendisini ordu’dan ayrıştıramayarak sivil görüntüsünü önemli ölçüde zedeledi. Bu seçimlerde CHP baraj altında dahi kalabilir

TwitterTakip

28 June 2008

İnsanlar günde 200 kelimeyle iletişim kuruyorsa...


Araştırmalar tüketicilerin reklamın % 60’lık kısmını çok hızlı biçimde unuttuklarını gösteriyor. Öyleyse , bu unutmaya karşı reklamı anımsatacak , çağrışımını kuvvetlendirecek öğelere yüklenmek mantıklı olmaz mı ?

İngilizce öğrenirken insanlar klasik olarak şöyle der ; normal bir İngiliz vatandaşı günde sadece 200 kelimeyle iletişim kurar

Bunun doğruluk payının olduğu bir gerçek. Öyleyse , bu 200 kelime seçilmeli , iyi analiz edilmeli ve bu kelimelerin üzerine yüklenmeli

İnsanın bir gün içerisinde kullandığı benzer kelimeler olduğu gibi gün içerisinde sürekli tekrarladığı zaman dilimleri de mevcuttur. Bir işe ara vermek , mola vermek , bir işi yapmaktan sıkılmak , kaçıp gitmek vs.

Bu ortak anlar da iyi analiz edilerek, bu zaman dilimleri üzerine ürün ya da mesaj kurgulanmalı

“Bi Biskrem versem “ reklamı bunun çok başarılı bir örneği… Reklam unutulabilir ama insanların hayatının içerisine dahil edebilecekleri “ bi biskrem versem “ espirisi hayattaki çağrışımını bulacaktır

espiri çok mu iyi ? Hayır… Ama kurgu ve bunun hayata uyarlanma yönü mükemmel…

TwitterTakip

Dünyanın en akıllı insanı


Bugün kitapçıda gezerken Erdal Demirkıran’ın bir kitabını gördüm : Ben dünyanın en akıllı insanıyım… kendisi ayrıca eğitim de veriyormuş , eğitim binasında bir de özgeçmişten kurtulma odası varmış ; geçmişinizde sevmediğiniz olayları bir kağıda yazıyorsunuz sonra da bunları yakıyorsunuz ve resetlenmiş oluyorsunuz.

Erdal bey, ayrıca notere giderek en akıllı insan olduğunu da tastik ettirmiş. Başka bir akıllı da gidip kendisini noterde tastik ettirmeyeceği için kendisi en akıllı oluyormuş

Kitabın başlığı dikkat çekici ve akılda kalıcı , ama bu kadar iddialı bir söylem değeri düşürücü nitelikte. Aptallık, aptallar etrafında belirli bir çekim gücüne sahiptir, ilkesinden hareketle, belirli bir müşteri kitlesi çekecektir , ama bu söylem kitabı satılmak üzere paketlenmiş bir ürüne çeviriyor. Satma isteğinin bu kadar ön plana geçmesi müşteriyi kandırmaya yönelik bir ambalaj intibası yaratıyor. Pek akıllıca değil, yani
.
Kitabın kapağında, ayrıca 127. baskıdan 115 önceki baskı , yazıyor.
Yalanınız karşıdaki insanın inanabileceğinden büyük olursa, gerçekten de yalancı olursunuz. Profosyonel yalancılar arkalarında, acaba sorusu bırakarak ayrılırlar.

TwitterTakip

Tesadüfi faktörler




Müşterinizin ürününüzü almasının birçok nedeni vardır ve bu neden de çoğu müşteride farklıdır. Eğer müşterilerin ürününüzü alma nedeni hiçbir noktada kesişmiyor , ortak bir nokta ortaya çıkmıyorsa, siz bir pazarcısınız, demektir. Akıllı firmalar önce bu ortak noktayı tesbit eder , sonra bunu geliştirmeye çalışır ve bu noktaya yatırım yapar.

Diğer firmaların sık sık şu tür sorular sorduklarına şahit olursunuz : işler bu aralar düşük , neden acaba… Gördüğünüz gibi , tesadüfler bu şirketi yönetiyor

TwitterTakip

Siyasette aktörler ve müdahale


Ordu laik ve rasyonel bir halk yaratmaya çalışıyor ama ne zaman müdahale etse toplum tersi bir reaksiyon veriyor.

Düzensizliğin olduğu yerde boşluklar her zaman radikaller tarafından doldurulur. Ordu bütün müdahalelerinde sistemi tıkayarak radikal grupların topluma sızmasına zemin hazırlıyor.

Gazetelerin ordu ile ilgili haberlerin altında yer alan yorum kısımlarını inceliyorum. Önceden genellikle orduyu savunan yorumlar yer alırken , şimdi eleştiren yazılar da bulmanız mümkün. Ordu son 6 aydır siyasi bir aktör gibi her olaya müdahil olarak kaybedeceği kesin olan bir oyunun tarafı haline geliyor.

Orduları güçlü kılan tarihtir , her ordunun kendi toplumunda kahraman bir hikayesi vardır. Tarih hikaye edilerek ordu ve millet bir anlamda tanımlanır. Orduları zayıf kulan ise bugündür. Ne kadar bu güne bulaşır , bir taraf haline gelirlerse güçlerini o derece yitirirler. Hatta güçlerini aldıkları tarihsel hikayeleri deşifre edilmeye başlanır. Bundan sonraki dönemlerde birçok tarihsel deşifreye şahit olacağız ki Dağlıca baskınındaki ayrıntıların deşifre edilmesi , yorumlanması ile bu süreç başlamıştır. Ordu kazanamayacağı bir oyunun içerisine doğru kendisini mantıksızca sürüklüyor.

TwitterTakip

Pazarlamada leblebi etkisi

* Bilen kişi değişim konusunda muhafazarlaşır ; eğer yeni bir uygulamanın etkinliğini sorgulamak istiyorsanız eski çalışanlarınız bu konuda danışacağınız son kişiler olmalıdır.

* Bir kişinin sorduğu soru kendisini de ele verir. Soru sorarken x şahsını yargılıyorsa ; kişilere takılıp kalan , ayrıntılarla boğuşan bir kişi ; olayları konuşuyorsa ve sistemi konuşuyorsa gibi yukarı doğru çıkan bir düşünce boyutu çıtası oluşturabilirsiniz. Basit bir soru karşınızdaki insanı çabucak ele verir

* Cem Yılmaz reklamlarında Cem Yılmaz kişiliğinin ve espirilerinin reklamla ve ürünle rekabet halinde olduğunu düşünüyorum.
Ünlü kişilikle aynı kare içerisinde yer almak ürünü gündemde tutma gibi bir fayda sağlarken , ürünün bu rekabette geri planda kaldığı kanaatindeyim

* Aspirin yeni bir ambalajla tüketicisinin karşısına çıkıyormuş. Gripin ve Aspirin’in aşağı doğru inen grafiği , pazarlamadaki başarısızlığı ders kitabı olacak nitelikte. Gripin bakkalların tozlu raflarından kendisini kurtarıp yenileyemedi , Aspirin ucuz ve etkisiz bir ilaç olarak kendisini çorum leblebisi kadar geliştiremedi. Pazarlamada buna yeni bir isim verebiliriz ; leblebi etkisi… Pazarlanamayan ürün leblebileşir…

TwitterTakip

27 June 2008

Kitle kültürü ve düşünce dünyamız


Bugüne kadar bireyde şöyle bir eğilim gördük ; çoğunluğun yanında olmak… Birey kendisini çoğunluğun değerleriyle tanımladı , kitle eğitiminden geçti… Reklam da , pazarlama da bireyin bu çoğunluğa tabii olma eğilimini göz önüne alarak hep şu mesajı verdi ; çoğunluk bizi tercih ediyor. Bu güne kadar ki kurgu bunun üzerineydi

1960’lardaki özgürlük patlaması bugünlere kadar geldi ve artık kültürlerin temel öğesi toplum değil , birey . Bu değişim birçok yeniliğin de habercisi…

Örneğin , gazeteler , televizyonlar… bundan sonra yaş ve mesleğe göre bir kırılma yaşayacaklardır. Genel kitleye hitap eden haberler ve dizayn hiçbir kesimde yeterli etkiyi yaratamayacak , kendi taraftarını oluşturamayacaktır

New York Times gazetesi abonelerine mesleklerine göre, yaşlarına göre değişik ekler gönderir , herkese giden dergi aynı formatta değildir

Eğitimde bölgesellik , okullarda uzmanlaşma ve farklılaşma ortaya çıkacaktır. Adrese göre değil , yeteneğe ve uzmanlığa göre okul seçilecektir. Müfredat üzerinde öğrencilerin ve velilerin bir müşteri olarak etkisi olacak, zamanla biçim değiştirebilecektir. Milli güvenlik gibi kitle kültürünün afyonu , işe yaramaz dersler çöpe gidecektir.

------- *** ------

şöyle bir örnekle kitle kültürünün düşünce yapımızı nasıl etkilediğinin bir örneğini verebiliriz.

Dünya’nın her tarafında Altın siyanür ile ayrıştırılır. Bu oran %90 oranındadır , diğer türlü değişik bir mıknatıs sisteminin kullanıldığı yöntem hem çok pahalı hem de verimli değildir. Siyanür Dünya’nın her tarafında kullanılırken toplumdaki genel kanı ; “ yabancılar bizim ülkemize gelip bizi sömürüyorlar “ şeklindeki tipik bir 3. Dünya ülkelerinin gösterdiği reaksiyondur. Benzer bir reaksiyonu İran , Cezayir gibi gelişmemiş ve dışa kapalı toplumlarda da görebilirsiniz.

--------- *** -------
Cumhuriyet, Osmanlı dönemini matbaanın 400 yıl sonra getirtilmesi örneğinden yola çıkarak gerici ve gelişime kapalı olarak lanetlemişti. Youtube gibi yasaklardan değişen hiçbir şeyin olmadığını görüyoruz

TwitterTakip

İyilik yap Deniz'e at , müşteri kesinlikle bilir...



Bir kişiye bir adres sorun , size yanıt vermeden de “ aaa şimdi hatırladım , tarife gerek kalmadı , teşekürler “ deyin , karşınızdaki insan sinirlenecektir ,

Bir kişiye bir adres sorun , sorduktan sonra doğru adresi hatırlasanız dahi , durumu idare ederek “ çok yardımcı oldunuz , teşekür ederim “ deyin , gereğinden daha fazla bir memnuniyet duyacaktır…

Her şeyin bir başlangıcı var ise iki kişi arasında bir ilişki ve hissiyat yaratmanın başlangıcı , iyiliktir…

İyilik yapın ya da iyilik yapılmasına izin verin…

Daha etkili bir yol tanımıyorum

TwitterTakip

26 June 2008

Bir insan hata yapıyorsa


Bir insan hata yapıyorsa, bunu tekrarlama olasılığı, yanlışını görme olasılığından daha fazladır. Hataları hemen affedecek derecede kendinizi sevmeyin.

Satıcının zeki olanı makbuldür, akıllı olanı değil. Müşterileri seçme şansımız olsaydı kuşkusuz akıllı olanlar daha iyi bir tercih olurdu

Farklı sonuç beklentisiyle aynı şeyi sık sık yapmak satıcıların en sık düştükleri hatadır. Bu da karşıdaki insanı eleştirmeye ve kusuru onda görmeye olan meyilimizden kaynaklanır

İyi olduğun bir insanla daha iyi , kötü olduğun bir insanla daha kötü olursun ; ilk intibaa bu kadar önemlidir

TwitterTakip

Semboller



Bosna savaşında yüzbinlerce insan ölmüştü. Gerçi buna bir savaş da demek mümkün değil. Dünya’dan yardımın bu kadar geç gelmesinin nedeni Bosnalıların Dünyayla iletişimlerinin kesilmesiydi. Orada neler olduğunun görüntüleri haftalar sonrasında ulaşabildi.

Savaş sırasında Dünya kamuoyunun ilgisini bu savaşa çeken Mostar köprüsü oldu. Mostar köprüsü yıkıldığında vahşetin adı , şiddetin ölçüsüzlüğünün adı konulmuştu ; şiddet Mostar ile simgeleşmiş , hatırlanır olmuştu.

Olaylar gelip geçtikten sonra insanlar sizi , bir markayı , bir şirketi simgelerle hatırlar , hafızalarında bu şekilde tutarlar. Satış yapılması çok zor kimsenin satış yapamadığı simge bir müşteriyi portföyünüze kattığınızda bununla konuşulur olup , bununla hatırlanırsınız. Kendinizi anlatırken başvurabileceğiniz somut bir simgedir. Birçok cümlenin ve anlatımın arasına serpiştirdiğinizde ikna etme şansınız çok yükselir.

Bazen hayat savaşının aslında bir simgeler savaşı olduğunu düşünüyorum. Önünüzde uzun bir yol var ve herkesi bu yolda ilerliyor. Bir atari oyunu gibi… Bu yolda daha çok simgeleri ele geçirenler oyunu kazanıp daha çok hafızlarda kalmayı , adından söz ettirebilmeyi başarıyor.

TwitterTakip

25 June 2008

Rekabet alanı yoksa, ilk işiniz rekabet alanı yaratmaktır


farketing blog'u şöyle yazmış :

“ Bir ürünün nereden geldiğinin ne önemi var?
Carrefour ürünlerinin geldiği ülkeleri sergilemeye başlamış. Şili'nin limonu, Amerika'nın avakadosu, Uzak Doğu'nun armudu mu ünlü?
Senin limonun Bodrum'dan mı, bizimki Şili'den demek... Ne yapayım limon Şili'den gelmişse? “


Bu düşünceye katılmadığımı belirtmeliyim.
Büyük bir süpermarketsiniz , verginizi veriyorsunuz , sabit masraflarınız mevcut. Karşınızda ise bir kamyonun arkasında ya da bir tezgahta vergi vermeyen , sigortalı işçi çalıştırmayan bir tezgahla nasıl rekabet edersiniz ? Kendinizi farklılaştırarak … Burada farklılaştırma metodunu seçerken bu rakibin üzerindeki soru işaretlerini büyütmek , göz önüne sermek en etkili yoldur.

Tüketici şu şekilde düşünebilir : marketin masrafları var , vergisini ödüyor, dolayısıyla maliyetleri yüksek ve bunu da fiyatlara yansıtıyor, öyleyse niçin daha ucuz olanını seçmeyim ?


Burada tüketiciye vermeniz gereken mesaj : meyve deyip geçmeyin , nereden geldiği , nasıl yetiştirildiği , zararlı ilaçlar kullanılıp kullanılmadığı vs.
Ben olsam , ürünlerimizde kimyasal ilaç kullanılmamaktadır , x firma güvencesi altındadır şeklinde yazılarla, karşıdaki rakibin ne olduğunu tanımlamaya çalışırdım

Bazen karşıdaki rakibi anlatamaz , eleştiremezsiniz. Bu durumda ne olduğunuzu anlatarak ne olmadığınızı anlatabilirsiniz. Ne olduğunuzu anlatmanız karşıdaki rakibin neye sahip olmadığını çağrıştıracaktır


Bir polis, amirine diğer arkadaşlarının rüşvet aldığını anlatmak istiyor ama bir türlü direkt söyleyemiyormuş. Sonunda şöyle demiş ; amirim ben kesinlikle rüşvet almıyorum … Amir mesajı alacaktır


Mahkeme YouTube yasağının devamı ile bizleri korumaya ve bizim adımıza düşünmeye devam ediyor. Youtube yasağından, matbaanın yasaklanmasından bugüne bir zihniyet değişiminin olmadığını görüyoruz.

TwitterTakip

22 June 2008

İş hayatında popülerlik


Her firmada popüler insanlar vardır. Popülerlik bir tür sosyal mevkidir , popüler insanların etrafında birçok insan vardır, ama bu popüler insanların da aynı oranda sevildiğini söyleyemeyiz. Hatta durum bu popüler insanların aleyhine döndüğünde tahmin ettiğinden daha çok alaşağı etmek isteyen insan çıkacaktır. Popüler insanların etraftan gördüğü ilgi etrafındaki diğer ego sahibi insanların belki kendilerinin de farkında olmadıkları gizli bir öfke birikimine neden olur. Bu yüzden popüler insanların ölümü de çok hızlı olur…

TwitterTakip

free web site hit counters

Image Hosted by ImageShack.us
 
Image Hosted by ImageShack.us