10 February 2007

Win yaklaşımı ve tüccar zihniyeti


Win, yaklaşımı kulağa hoş gelen , insanı heyecanlandıran bir söylem olmasına rağmen uzun vadede kaybettiren bir tüccar yaklaşımıdır.Ticaret , sürekli kazanılan , zaman zaman kaybettiği ya da daha az kar ettiği oyunlarda da rol almadan karlılığını devam ettirebilen bir oyun değildir . “Kazanmadığım işe girmem” diyen Kayserili bir toptancım bu söylemle küçüle küçüle kazanacağı işlere girebilme potansiyelini de kaybetti. Türkiye’ye yatırım yapan Avusturalyalı bir kimya firması ilk 3 yıllık planda kar etmeyeceğini bile bile yatırım yaptı. Win-Win ya da Lost and Win yaklaşımı uzun soluklu ama daha gerçekçi süreçler.

TwitterTakip

Mesaj ve algılanan




Burada çok eğleneceksiniz, ne demek ? Rahat bir atmosfer sunuyoruz, derken tüketici bilinçaltı bu mesajı nasıl algılıyor ?

Tüketici bilinçaltına eğlence diye bir mesaj gönderdiğinizde daha önce yaşadığı bir eğlenceyi anımsayacak , anlattığınız şeyi önceki deneyimiyle kıyaslayacaktır. Dolayısıyla anlatığınız kavramlar tüketicinin deneyimleriyle , yaşam dünyasıyla sınırlıdır.


Çoğu pazarlamacı, kendi sektöründeki deneyimleriyle birlikte tüketicinin de aynı algılamalara sahip olduğu yanılsamasını yaşar. Pazarlamacının edindiği deneyimler sonucu anlattığı kavramlar derin bir anlam yoğunluğuna sahipken , müşteride hiçbir etki oluşturmayabilir

TwitterTakip

Pazarlama , geriye dönük bir iyileştirme süreci midir ?


Çoğu firma kendi üretim koşulları içerisinde bir ürün tasarlar ve bunun üzerine pazarlama yaklaşımları geliştirir. Oysa doğru yaklaşım pazarlanabilir bir ürün geliştirmektir. Pazarlama sadece üretimin sonunda değil, başlangıcından itibaren vardır.

Pazarlamadan beklenen çoğu zaman tüketiciyi değiştirmektir , oysa ürünü biçimlendirmek daha pratiktir çoğu zaman. Pazarlama bugün için çok konuşulan , mucizevi bir tılsıma sahip son kurtarıcı olarak görülüyor. Üretim sürecince yapılan bütün hataların telafi edilebileceği sihirli bir dünya… Her türlü hastalığa iyi geleceği düşünülen bir aspirin.

TwitterTakip

Doğru yaklaşım , yanlış sonuç


Bir bankadan kredi istediğinizde o kadar çok soru soruyor , o kadar sağlam teminatlar istiyorlar ki o bankadan kredi almak için neredeyse o krediye ihtiyacınız olmayacak kadar bir mal varlığınızın olması gerekiyor. Oysa tüketiciyi kredi kullanımı konusunda özendirmek için birçok reklam yapılıyor. Gerekli şartlardan yeterince bahsedilmeyip , gayet kolay bir şeymiş gibi anlatılıp banka kapısından içeri girdiğinizde şartlar tek tek önünüze konmaya başlıyor.

Gerçekçi olan : bankanın o teminatları istemesi
+
Doğru olan : Reklamlarla cezp edici kılmak
=
Yanlış sonuç : Tüketicinin yaşadığı hayal kırıklığı

TwitterTakip

09 February 2007

Axe

Tüketiciyi taciz eden bir çalışma.


TwitterTakip

Bir saat , zamanı değil sizi anlatır

Rus tasarımcı Pavel tarafından düşünülmüş bir saat tasarımı. Kum saati görüntüsünde , digital olarak işleyen dikkat çekici bir çalışma.
Akrep ile yelkovanın koşuşturması o kadar çok işlendi ki bu iki tema üzerindeki her türlü işleme saatin o klasik tadını bozmuyor artık . Cep telefonu gibi güncel hayata daha çok giren teknolojik aletlerle zaman artık daha görünür. Tüketicinin kolunda taşıdığı saat zamanı anlatan bir ihtiyaç olma durumunu çoktan aştı. Kişisel imajın bir parçası , bir tavır , algılanma biçiminin bir unsuru...

TwitterTakip

07 February 2007

Pazarlama yapmak ve pazarlama alanı yaratmak


Pazarlama yapmak, satışa benzer. İkna etmek ve rakip firmanın önüne geçmek ile alakalıdır. Pazarlama alanı yaratmak ise analiz etmek ve öngörmek ile ilgilidir.

Her toplum, sanayi devrimini başlattığı döneme göre üç evrimsel aşamadan geçer. Önce satmakla başlar , daha sonra pazarlama yapmayı öğrenir ve sonunda da Pazar alanı yaratabilir. Üretici olmayan toplum satmakla başlar ve bu şekilde bir evrim geçirir.

Türkiye’de çok az gerilla pazarlama çalışmalarıyla karşılaşmamızın , yaratıcı çalışmaların Avrupa’daki kadar çok olmamasının nedeni ne olabilir ?

Türkiye Avrupa’nın fasoncusudur. Fason üretimin ağırlıkta olduğu bir yerde ucuz işgücü var , kaliteli bir tüketici grubu yok demektir. Markalaşma sadece yaratıcı olmakla değil , bu değeri satın alacak kalitede bir tüketici kitlesiyle de ilgilidir. Peki, Küreselleşme bu kalitede bir pazara ulaşma imkanı sunarken , niçin bu pazarlara ulaşılamıyor ? Bu pazara sizden önce ulaşmış , pazarı tanıyan ve sadık müşterilerini oluşturmuş firmalar boşluk bırakmamıştır. Ayrıca kendi ülkenizde marka olup sermaye ve tecrübe birikimi oluşturmadan daha uzak noktalarda , lojistik gibi artı maliyetlerden dolayı başarılı olmanız neredeyse imkansızdır.

Durumu idare etmek ile durumu kontrol etmek arasındaki ayrım AR-GE bütçesine göre anlaşılır. Eğer Ar-Ge bütçeniz çok az miktardaysa durumu idare ediyorsunuz demektir. Türk Devletinin kendi bütçesinden de Türk firmalarının bütçelerinden de Ar-ge için ayırdıkları pay satmak , pazarlama yapmak ve pazarlama alanı yaratmak sürecinin hangi aşamasında olduklarının göstergesidir.

TwitterTakip

arjantin cad.

TwitterTakip

06 February 2007

Pazarlıkta , para unsuru


Pazarlıkta , sağlamcı satıcılar parayı bir tarafa, ürünü bir tarafa koyarlar. Ve kaybederler.

Bugüne kadar pazarlıkların en çetin geçtiği yer olarak inandığımız kurban pazarlığını göz önüne getirin. Bir tarafta koyun , bir tarafta para vardır. Satıcı koyununa bakar , alıcı parasına ve pazarlık bir türlü sonlanmaz. Satıcı ürününe , alıcı parasına aşıktır ve göz önünde olduğu sürece vazgeçemez. Dolayısıyla, çetin pazarlık olarak bildiğimiz bu süreç aslında acemi bir pazarlık oyunudur.

Kredi kartları alışverişi niçin bu kadar arttırmış , insanları borçlanarak dahi alışveriş yapmaya zorlamıştır ? Çünkü para , yani insanın verdiği , cebinden çıkan şey uzaktadır. Kan gözükmez.

Yıllar önce gidip gelerek ikna edemediğim bir müşteriyi en sonunda vadeyi uzatarak ikna ettiğimi hatırlıyorum. Bu müşteriye birçok defa gidip gelmiş fakat bir türlü mal almaya ikna edememiştim. Ne zamanki elini cebine atıp parasını çıkartsa hemen fikrini değiştirirdi. Son olarak şöyle bir taktik izlemiştim : Ali bey, biz bugün anlaşma kontratımızı imzalayalım , ürün 1 ay sonra gelsin , ürün geldikten bir hafta sonra da gelir ödememi alırım.

Para masanın üzerindeyse o pazarlık bitmez.

TwitterTakip

05 February 2007

Fikir birliği mi , sadece görüyor olmak mı?


Dünyanın önde gelen Siemens, Renault, Axa, Coca-Cola gibi firmaları, aldıkları bir karara göre sadece sektörle ilgili teknik kadrodan eleman istihdam etmeyecekler. Bunun dışında felsefe , psikoloji , iktisat bölümlerinden mezun kişilerle de çalışacaklar.

Sürekli kendi alanlarındaki teknik uzmanlarla çalışmak şirketlere bir bakış açısı farklılığı getirmiyor çünkü. Bu tekdüzelik yaratıcı ortamı, ilişkilerdeki canlılığı , dayanışma ve işbirliğini de zayıflatıyor. Çalışanların mesai saatleri içerisinde sosyal bir alan yaratıp , işlerini sevmelerini , nefes almalarını olumsuz yönde etkiliyor.

Şirket toplantılarında, bazen dikkatimi toplantıya katılanların o toplantıyı gereksiz olarak görüp , heyecansız şekilde dinlemeleri çeker. Herkes doğrunun ve yanlışın ne olduğu konusunda o kadar hemfikirdir ki adeta konuşmaya da gerek yoktur. Bu homojen tablo, herkesin konuya hakimiyeti sonucu varılan ortak nokta olarak yorumlanıp zaman zaman başarı olarak nitelendirilir. Toplantı masasına oturulur, herkesin kafasında oluşturduğu ezber bir kez daha masada tekrarlanır ve fikir birliğinden dolayı gizli bir memnuniyet hissiyle toplantı biter. Sorunlar , problemler bir kez daha kutsanır…

Herkesin doğruyu basitçe görebildiği bir yerde problem de çok basit demektir. Problem herkesin problemi aynı şekilde görmesi değil, düşünmesidir.

TwitterTakip

04 February 2007

Medeniyetler - kuşaklar çatışması


Amerikalı yazar Hungtington 93 yılında yazdığı makalede gelecek yıllarda oluşabilecek medeniyetler çatışmasından bahsediyordu. Yaşamdaki hızlı değişim insanları yeniden bir kimlik arayışına itecek ve insanlar kendilerini tanımlamak zorunda kalacaklardı. Kendilerini tanımlarken , ne olmadıklarından yola çıkarak , yani düşmanı tanımlayarak kendi kimliklerini oluşturacaklardı. Ne olduğunu bilmek , ne olmadığını bilmekti.

Doğruluğu tartışılır bir teori olmasına rağmen, doğru bir yanı da olduğu kesin. Benzer çatışmalar değişimle birlikte her an ortaya çıkabilecek, eski ile yeninin birbirini hazmedememesinin sonuçlarıdır.

10 yıl sonra şirketlerdeki en büyük çatışmanın temel nedenleri ne olacak, sizce ? Bugüne kadar ki en büyük problemi , şirketlerin babadan oğula geçen bir yönetim düzeniyle yönetilerek kurumsal yapısını oluşturamaması, olarak tanımlayabilir miyiz ? Merkezden bir yönetim , verimliliğe göre değil merkeze yakınlığa göre ödüllendirme … Halen, Türkiye’deki birçok şirketin haritasında bu çizgiler hakimdir.

Zamanın hızlı değişiminin kuşaklar arasındaki farklılığı daha da belirginleştirdiğini fark ettiniz mi? Bilgisayar çağını daha 5-6 yıl önce yaşamışken , şimdiki kuşak internet dünyasında daha hızlı seyahat ediyor. Hayal gücü dünyası daha sanal bir dünyada şekillenip , kısıtlı bir çevre içerisinde oluşmuş lokal ilişkileri yadırgayabiliyor. Sanal dünyanın içerisinde, daha rasyonel davranabilip , hızlı karar verme , keşfetme, yaratma gibi kavramlarla motive olan bir bilinç yapısı oluşturabiliyor. Toplumsal kültürden sıyrılarak daha bireysel değerler oluşturup , kendi kimliğini tanımlayabiliyor. Toplumsal kültür içerisinde harmanlanmış , benzer değerlere sahip olup , benzer tepkileri verebilecek bir kitle yok artık karşınızda.

Uzaktan seyrederek baktığımız ve davranışlarını , yaşam biçimlerini anlayamadığımız , şimdilik küçük oldukları için sempatiyle karşıladığımız bu kuşak iş hayatına atılıp yanımızdaki masayı paylaştığında , Hungtingtonun çatışma teorisine benzer bir medeniyetler çatışması yaşayabilir miyiz ?

TwitterTakip

03 February 2007

Müşteri itirazı karşısında haklı ya da haksız olmak


Müşteri : Bu uygulamanızın bence doğru bir pazarlama anlayışı değil

Basit bir soru gibi durmasına rağmen, satıcıyı pazarlama stratejisinin savunmasına itip tartışmaya sokabilecek bir soru.Satıcı müşteriyi ikna etmeye çalışırken karşılıklı bir fikir atışmasına girebilir. Basit bir karşı cevapla başlayan diyalog giderek ses tonlarının yükseldiği bir diyaloğun zeminini hazırlayabilir.

Cevap vermek yerine , aslında bu uygulamayla siz müşterilerimize şöyle bir fayda sağlamayı amaçladık … yaklaşımı faydayı ön plana çıkartıp tekrar bir cevap hakkı doğurmaz.

Doğru ya da yanlış olma kaygısı bütün tartışmaların başlangıcıdır. Satıcılık, bu tür kaygıları aşarak, kişisel egoya yabancılaşmakla başlar.

Müşterinin her zaman haklı olup olmadığından daha önemli olan ; satıcının müşteriyi her zaman haklıymış gibi hissettirip hissettiremediğidir.

TwitterTakip

02 February 2007

Reklam söylemi ve inandırıcılık


Bugün çıkan bir habere göre, IKEA firması ürettirip sattığı bir vazonun, hatalı üretim sonucu kolay kırılmasından dolayı , ürettiği 600 bin vazoyu müşterilerden geri toplama kararı almış. IKEA tişörtü giymiş gülümseyen bir bayan eşliğinde sunulan haber , bir haberden ziyade başarılı bir reklam çalışması izlenimi uyandırıyor.

Tüketicinin duyduğu yüzlerce “ bize güvenin “ mesajı arasından bir haber olarak sıyrılmayı başaran, başarılı bir çalışma. Bu tür mesajlar, bir reklam olarak sunulduklarında inandırıcılıkları, sırf reklam oldukları için yarı oranda azalıyor. IKEA ise bu haberden sonra insanların ellerinde vazolarla mağazalara koşmayacağını biliyor. Bu haber sonucunda çok az insan geri dönüş yapacaktır ve bu da düşük maliyetle müşteriye “ bize güvenin “ mesajı vermenin farklı bir yoludur.

Novartis firması Ankara Havaalanı yoluna 1000 tane ağaç dikip , “biz doğayı seviyoruz “mesajını etkili bir şekilde vurguluyor. Reklamlarda artık konuşma dönemi geçti gibi. Yaratıcı olabilirsiniz , yaratıcı reklamlar yapabilirsiniz ama bu estetik değerin ötesinde inandırıcı olmak için artık televizyonun dışına çıkabilmelisiniz.

TwitterTakip

Rakip firma


Bugün şahit olduğum bir satış görüşmesinde, satınalmacı şöyle bir savunmada bulunuyordu : Kusura bakmayın ama artık sizinle çalışamayacağız , rakip firmanın ürünü %30 daha ucuz. Satış temsilcisi de hemen savunmaya geçiyor : ancak o firmada sevk problemi var , istediğiniz zaman ürünü teslim edemiyebilirler . Ayrıca, sizinle çalışıp beni saf dışı bırakmak için bu fiyatı vermişlerdir , ileride mutlaka yükseltirler… Ben o firmanın fiyatlarını yakından takip ediyorum…

Satıcı bu yaklaşımla, ürününü ve firmasını savunmuyor , aradaki fiyat farkı için müşteriye tatmin edici bir yanıt veremiyor ; tamamen amatör bir yaklaşımla , elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi tepki veriyordu.

Buradaki satıcı tavrı, müşterinin bugüne kadar %30 daha pahalı aldığı konusundaki şüphesini pekiştiriyordu.Aradaki fiyat farkını açıklayıp , bu farkın arkasında duramayan yaklaşım, rakip firmanın iddialarını kuvvetlendiriyordu. Farklılığı açıklamak yerine , rakip firmayı karalamak , aradaki bütün mesafeyi kaldırarak bu satıcının firmasını, rakibiyle dirsek teması hizasına taşıyordu.

Rakip firmayı eleştirmek, rakip firmayla müşteri önünde güreşmek gibidir ; kazansanız dahi üzerinize çamur bulaşır.

TwitterTakip

İnsan ve müşteri kimliği


İnsanların özel yaşamları dışındaki iş hayatlarını, ikinci hayat olarak tanımlarım. Özel hayatlarını tamamen içlerinden geldiği gibi yaşarlarken , ikinci hayatlarında görev tanımları çerçevesinde yaşarlar. Takip ettikleri gaye, insanı içsel dünyasına yabancılaştırarak , pazarlık eden , blöf yapan , her insanla iyi geçinmek için gülümseyen , sinirlenemeyen , kızamayan bir ruh haline sokar.

Bu ruh halinin insanda yarattığı tepki nedir ? Tüketiciler, bizim karşımıza müşteri olarak çıktıkları bu birincil halde nasıl bir ruh haline sahiptirler ?

Bazı satıcılar müşteriyi bir çocuğa benzetir. Çocuk gibi kaprislere sahip olduklarını düşünür. İkincil hayatın yarattığı baskı, insanları böyle bir ruh haline sürüklüyor olabilir mi?

Eğer hergün onlarca kez reklamlarda “ siz bizim için değerlisiniz “ türü , ruhumuzun çocuksu yönünü okşayan cümleleri duymamış olsaydık, inanın bu cümleleri yadırgardık. İnsanlar bu sevgi gösterisini eleştiremiyorlar ; çünkü ihtiyaç duyuyorlar.

Sizin için özenle seçtik , siz her şeye değersiniz , sizin için çalışıyoruz ; gibi söylemler normal mantıklı bir insanın inanamayacağı sözlerken ; insan tüketici kimliğine büründüğünde cezp edici olabiliyor.

TwitterTakip

01 February 2007

29 January 2007

Ekonomist dergisi reklamları


Ekonomist dergisi, reklamlarında bir soru işareti yaratarak düşündürtmeye teşvik ediyor. Kolayca algılanarak atlanacak reklamlar yerine , beyni duraklatıcı reklamlarla hafızaya kazınmaya çalışıyor.
Bir çeşit , tüketiciyi reklamın içine dahil etme yöntemi. İnsan basitce algılanabilecek bir öğeye baktığında bakar ve geçer , pasif ve izleyici bir durumda kalır. Tamamlanmamış bir öğe verdiğinizde ise parçaları birleştirmeye çalışırken aktif hale geçer , düşünmeye başlar ve reklamın aktif bir unsuru , parçası haline gelir. Tüketici bu şekilde oyunun içine dahil edilerek mesaj daha kalıcı kılınır.

TwitterTakip

28 January 2007

Kelimelerle iletilen mesaj


Araç kullanırken cep telefonu kullanarak kaza geçirip ölen insanları hatırlatmak ve caydırıcı olmak için yapılan güzel bir çalışma. Ciddi kıyafetlerle , televizyon karşısında, araç kullanırken cep telefonu kullanmanın dikkati şu oranda azalttığını anlatan sıkıcı programlar ve mesajı direkt olarak veren akılda kalıcı bu çalışma.Bir gerçekliği unutulmaz kılmak için akılda kalır bir görüntü oluşturma.


Kelimeler ne kadar gerçek olursa olsun gerçekliği belirli bir oranda azalttığını hiç farkettiniz mi ? Belki de bunun nedeni uzun anlatımlar sırasında resmin bütününün kaybolması , mesajın parçalara bölünebilmesi. Kaza , ölüm ve cep telefonu kullanımının ayrı mesajlar olarak alınması , bu üç mesajın bilinçaltındaki görüntüsünün resim kadar bütün olarak algılanamaması.




TwitterTakip

27 January 2007

İhtiyaç ekonomisinden değerler ekonomisine

Bugün için her bir ürün, gerçek değerinin % 40 oranında artı fiyata satılıyor. Ürünün gerçek değerinin üzerine binen %40 lık artı fiyat reklam , ambalaj ve tasarım gibi artı maliyetlerin üzerine eklenmesiyle oluşuyor.

Tüketici böyle bir maliyeti ödemeye niçin razı oluyor ? Ürünü basit bir şekilde, hiçbir reklam çalışması yapmadan sadece fonksiyonelliği ile sunsanız , daha ucuz olmasına rağmen niçin tercih edilmiyor ?

Toplumlarda nasıl bir değişim yaşandı ki yüzyıl önceki ihtiyaç ekonomisi yerini değerler ekonomisine bıraktı ? Sınırsız ihtiyaçlar ekonomik sistemin bir ucundaki yerini korurken, diğer uçtaki kıt kaynaklar nasıl bu kadar bollaşıp kendini pazarlamak zorunda kaldı ?

TwitterTakip

26 January 2007

Örnek bir verimlilik analizi...

Müşterilerinizin %20 lik bir kısmı, toplam karınızın %80 lik bir kısmını getirir , kuralı bilinen ve gerçekliği olduğunu düşündüğüm bir kural.

Pazarlamakosesi adlı bloğumu ziyaret edenlerin % 80 lik bir kısmı ödevlerine yardım etmemi ister , ara sıra ziyaret ederek okuyup geçer vs. Geriye kalan % 20 lik bir kısım ise aktif olarak yorum yazar , iş teklifinde bulunur , bir proje üzerinde ortak çalışmak ister vs.

Ancak bu bloğun hangi özelliğinden dolayı bu %20 lik kesimin sizi ziyaret ettiğini kestirebilmek imkansızdır. Ayrıca geriye kalan %80 lik kısmın yarattığı hit oranı da bu %20 lik kesimin sizi ziyaret ediyor olmasını dolaylı yoldan sağlıyor olabilir. Daha spesifik konularda yazıp daha çekirdek bir okuyucu kitlesi oluşturmak gibi alternatif çözümler varsa da bu çekirdek grubun asıl verimli grup olacağını kim tahmin edebilir ?

Pazarlamakosesi blogunu bir şirket gibi düşünelim , bu yazılar bizim müşterilere sunduğumuz bir hizmet ve bu yazıları müşterilere ulaştırmanın da belirli bir maliyeti olsun.

Böyle bir tabloda verimli müşterilerin tesbitini nasıl yapabiliriz ?

Yorum gelen yazıların dökümünü çıkartıp , bu yazıların ortak noktalarını bulmak şirketinizin bundan sonraki hedef çizgisini verecektir. Ödev talebi gelen daha teorik yazıların daha az karlı müşterileri çektiği tesbit edilip, bundan sonraki stratejilerinizde teorik konulara değinilmeyecektir.

Bu tür bir verimlilik analizi, sizin daha çok kar getiren müşterilere odaklanabilmenizi sağlayacaktır.

TwitterTakip

25 January 2007

Tartışma esnasında ...

Siyasetçiler, bir tartışma sırasında, verilecek cevabı olsun olmasın saçma da olsa bir cevap verirler. Saçma da olsa bir cevap vermek , sizi o tartışmanın içinde tutar , cevap verememek ise tamamen yenilip , tartışmaya dahil olamamak olarak algılanır.

Bir müşteri size öfkelenip tartışmaya başladığında o anki söylediklerinin büyük bir kısmı gerçeği yansıtmaz. Söylediklerinin büyük bir kısmı o anki duygusal ruh durumunun bir yansımasıdır. Bunu, daha sonra siniri yatıştığında kendisi de anlayacaktır. Ama sizin soğukkanlı bir biçimde cevap vermeyip susmanız , bir olgunluk belirtisi olarak değil haksız olduğunuz şeklinde algılanır. Bu, bir anlamda bu ithamları kabul etmenizdir.

Ticaretteki ilişki normal bir arkadaşlık ilişkisinden çok daha farklıdır. Aradaki ticari menfaatden dolayı her iki kişi de olabildiğince temkinlidir. İlişkide bir savunma ve tetikte olma , menfaatini savunma güdüsü hakimdir. Bu yüzden suskunluğunuz, karşıdaki insanın kendi cevabını kendisinin düşünmesine yol açar ve bu durumda da karşıdaki en kötü senaryoyu düşünür. İlişkideki menfaat karşıtlığının doğal bir yansımasıdır bu.

En kötü cevap bile karşıdaki insanı bu cevapla meşgul eder , bu cevap etrafında tartışma devam eder , beyin bu cevap etrafında beyin jimnastiği yapar. Cevapsızlık durumunda ise demek ki söylediklerim doğru, diye düşünen müşteri yine kendi ithamlarından güç alarak , bunları doğru kabul ederek hareket eder ve bu boşlukta nereye vuracağını tahmin edemezsiniz.

TwitterTakip

24 January 2007

Satış sonlandırma ve müşteri tatmini

Geçen gün okuduğum bir gazete haberine göre ; Boeing firmasıyla, yüklü miktarda uçak için pazarlık yaparlarken , Boeing yöneticisi pantolonunu aşağı indirerek ; daha verecek bir şeyimiz kalmadı , diyor ve satış gerçekleşiyor.

Aslında, çoğu müşteri satın aldığı malın uzmanı olmadığı için ne kadar karlı bir alışveriş yaptığını kestiremez. Satıcının tavırlarından , etrafındaki insanların düşüncelerinden alışverişin ne kadar karlı olduğunu anlamaya çalışır.

Burada, satıcının takındığı tavır müşterinin alışverişte karlı olduğunu düşünmesi için son derece önemlidir. Mutlu bir satıcı , müşteriyi alışverişten vazgeçirebilir.Müşteri, satıcının tavırlarına göre yeteri kadar taviz koparamadığı , satıcının çok fazla kar ettiği düşüncesine kapılabilir. Pazarlığın sonu çetin geçmediğinde , satıcı rahat tavırlar sergilediğinde müşteri yeteri kadar sert bir hamle yapamadığını düşünerek pazarlığı tekrar başlatabilir.

Gazeteye haber olan pazarlıkta, pantalonu aşağı indirmek, abartılı bir müşteriyi tatmin ederek satışı sonlandırma taktiğidir.

TwitterTakip

23 January 2007

Rakip mağaza

Esnaflar, genellikle yakınlarına bir mağaza açılmasından rahatsız olurlar. Bölgede tekel olmanın kendilerini alternatifsiz kıldığını ve bu tekel ile kar marjlarını koruyabileceklerini düşünürler.

Oysa birçok mağazanın bir arada bulunması orayı bir çekim merkezi haline getirir. O sektörün kalbinin attığı biralan oluşturup, hareketlilik sağlar.

McDonald’s ın rakibi olan Burger King rakibinin pastasından pay almaz. Fast food sektöründeki canlılığı arttırır , bu tür bir beslenme kültürünü körükler.

Ankara’daki çıkrıkçılar yokuşu adımbaşı bir perdecinin olduğu bir yerdir. Ancak mağaza sayısıyla orantılı olarak da pastadan aldıkları pay o oranda büyüktür. Bu kadar çok mağazanın olması orayı bir çekim merkezi haline getirip , perde sektörünün kalbinin attığı bir merkez haline dönüştürür.
Şöyle de düşünebiliriz ; bakkallar bugüne kadar mahallenin tek bakkalı olarak kaldıkları için rekabet gücü kazanamadılar ve pastayı marketlere kaptırdılar.

TwitterTakip

21 January 2007

Satıcılık ve laf cambazlığı

Bir satıcı arkadaş, satış konusundaki yeteneklerini överken şöyle bir örnek veriyordu : “ Bana sokaktan geçen bir adam göster, sırtındaki kazağı ona satayım , İstanbul köprüsünde bana bir adam göster ,o köprüyü ona satayım “ Biz bu tür cambazlara satıcı değil üçkağıtçı diyoruz aslında. Haliç köprüsünün üzerindeki tombalacılarla , bu tür bir satış tarzı arasında fark yoktur. Böyle bir yaklaşımla siz de tombalacılar gibi sürekli yer ve müşteri değiştirmek zorunda kalırsınız ki bu da uzun vadede hem zarar demektir , hem de daha maliyetlidir.

Satış aslında , ihtiyacı olmayan bir adama ihtiyacı olmayan bir şeyi satma cambazlığı değildir. İhtiyacı açığa çıkartmak , kışkırtmak , özendirmek , teşvik etmek gibi uğraşlar satışın içinde olmasına rağmen arada kalın bir çizgi vardır. Benim için müşteriyi doğru ürüne yönlendirememiş bir satıcı da aynı oranda başarısızdır. Müşteriyi kar edemeyeceği bir alışverişe sokan satıcı , sizi zarar edeceğiniz bir alışverişin içine sokmuş demektir , tek fark bu zararı daha sonra görürsünüz.

Piyasadaki esnaflar arasında “ mala elin gitmemesi “ şeklinde tarif edilen bir deyim vardır. Piyasada doğru bir şekilde tanımlanıp , tarif edilemez bir söylemdir ama gerçeklik payı vardır. O mal yeteri kadar kazandırmamış , riski oranında bir getiri sağlayamamış demektir.

Uyanık satıcılar sadece müşteriyle yüz yüzeyken satış yapar , iyi satıcılar mağazadan ayrıldıktan sonra da mal satmaya devam eder.

TwitterTakip

19 January 2007

İlk olmak

İlk olmak , en iyi olmaktan daha önemli olabilir. İlk olanın daha kalıcı olmak için , en iyi olandan daha fazla nedeni vardır. En iyi olan fayda anlamında bir gömlek ilerdeyken , ilk olanın müşterisiyle kurduğu çok yönlü bir ilişki vardır. İlk olmanın verdiği heyecan , ilk yaşanan deneyim , zamanın kalıcılığı …

Uzaya ilk kimin çıktığını hatırlıyor musunuz? Çoğu kişi bu ismi hatırlıyordur ama ya ikinci ya da üçüncü kişiyi… Bu ikinci ya da üçüncü kişi daha önemli keşifler yapmış , daha faydalı bilgiler getirmiş olabilir ama akılda kalan uzaya ilk çıkan kişinin ismidir.

Yanılmıyorsam bir bir kitapta şöyle bir örnek okumuştum : Bir kişiyle evlenirsin , bundan sonra daha iyi adaylar çıksa da bu kişiyi terk etmezsin. İlk heyecan sadakate dönüşür çünkü, ilk olanı unutamaz ve kendini borçlu hissedersin. Bu borçluluk faydadan önce gelebilir.
Her zaman en iyi olmayabilirsiniz ama ilk müşterilerle oluşturduğunuz deneyimleri besler , bu ilişkiyi sağlam tutabilirseniz daha sonraki daha iyi rakipler için siz de terk edilmezsiniz.

TwitterTakip

15 January 2007

İnsan psikolojisinin ipuçları

İletişim araçlarının bu kadar çoğaldığı bir devirde, yine en önemli problemlerden birinin iletişim olması, büyük bir çelişki.
Belki de iletişim geçmişten bugüne gelen bir problem fakat bugün fark ediliyor. İletişimin bir sektör ve meslek haline gelmesi , bu sorunun ayrıntılarına girerek yeniden keşfetmemize yol açıyor. Belki de bugünkü iletişimsizliğin temelinde, toplumsal kültürün hakim olduğu bir dönemden, herkesin bireysel değerlerini yeniden inşia ettiği , bireysel bir kültür geliştirdiği bir döneme giriyor olmamız. Ortak noktaların azalarak, yeni farklı yaşam biçimlerinin ortaya çıkması.

Goethe yıllar önce “ bir taşa konsantre olup bakarak bütün bir dünyayı keşfetmemiz mümkündür “ demişti. O zamanlar Dünya içsel bir yolculuktan ibaretti tabi. Bugün ise olabildiğince insana yabancı ve insanın dışında. Dünya artık içsel bir yolculuktan ibaret değil , kendinizi keşfetmeniz bu işin sadece bir başlangıcı.
Dünya artık teknolojik bir değişimden ibaret ve keşfetmeniz , farkında olmanız gereken artık bu dış dünya.
İnsan bu değişimlere uyum sağlamakla mükellef. Diğer türlü bir davranışın psikolojik açıklaması : uyumsuzluk…

Saddam, Dünya şampiyonluğunda oyunu kaybeden oyuncuları kırbaç cezasıyla cezalandırmıştı. Iraklı oyuncular ise bu cezayı bile bile maçı kazanamamış ya da diğer takımın oyuncuları böyle bir ceza olmamasına rağmen farklı bir motivasyonla daha iyi bir performans sergileyebilmişlerdi. Aslında buradan şöyle bir sonuç çıkartabilirsiniz : insanı yönetemezsiniz ancak eğitebilirsiniz. Performans bir anlık bir ödül ve cezayla sağlanabilecek bir enerji değildir.

Bir taşa bakarak bugün için Dünyayı keşfetmeniz mümkün değil ama bir insana, bir olaya bakarak bütün bir insanlığı anlayabilmeniz mümkün. Tek bir olayın altında bütün bir insanlığın ipuçları yatar.

TwitterTakip

14 January 2007

Mülakat yaklaşımları

Türk insanının çoğu sokakta yürürken ya da yalnızken bir şeyler mırıldanır. Ama topluluk içeriside de şarkı söyletebilmek oldukça zordur.Bu yüzden bazı mülakatlarda , adaya , aniden , bir şarkı söyleyebilir misiniz bizim için ,sorusu yöneltilir. Topluluk içerisinde ne kadar rahat davranabildiğinin , yabancı insanların içerisinde sıkılıp sıkılmadığının , kendine ne kadar güvendiğinin ve başarısız olduğu bir konuda dahi yetersizlikleriyle ne kadar barışık olduğunun bir çeşit test etme yöntemidir.

Mülakatlarda şarkı söylemesi istenilen adayların büyük bir çoğunluğu şarkı söylemeye başlamadan önce şu açıklamada bulunur : sesim biraz kısık ama kusura bakmayın. Böyle bir aday hemen 1 eksi puan alır. Bu doğal bir eksikliğe takılıp kalmak , bunu aşamamak olarak algılanır. Bu , adayın iş hayatında başarısızlığı yenip yeni bir hedef için kendini motive edememesi ve başarısızlığı kronik hale getirmesi olarak okunur.

Diğer bir kısım aday ise şarkı söylerken gözlerini kapatarak , göz temasını kaçırıp şarkıya kendisini kaptırır ve nerede durması gerektiğini kestiremez. Bu tür adaylar da yine eksi 1 puan alır. Bu, kendini kontrol edememenin , bir şeye kendini gereğinden fazla kaptırarak diğer noktaları kaçırdığının bir göstergesi olarak okunur.

Siz ,şarkı söylemesini istediğiniz anda, bazı adaylar, hemen bir şarkı seçer ve söylemeye başlar ; diğer bir kısım ise, uzun süre düşünür , hangi şarkıyı seçmesi gerektiğini size sorar , şarkı seçerken, acaba bunu mu söylesem yoksa şunu mu , şeklinde mırıldanır. Hemen bir şarkı seçip söyleyen adaylar doğal , kendileriyle barışık ve beğenilme kaygılarını aşmış kişiler olur genellikle. Diğer adaylar başkalarının düşüncelerine göre hareket eden , tereddüt içerisinde bir türlü yapacağı işe karar veremeyen , kararsız kişiler olur.

Birçok adayın ise bu ayrıntıları okuyacağınızı unutarak, tamamen şarkıya ve seslerine konsantre olmaları , birçok önemli ayrıntıyı atlamalarına rağmen şarkı bittikten sonra seslerinin güzelliğiyle övünen tavırları ve bu soruyu başarıyla tamamladıklarını düşünmeleri derinliğine düşünülmesi gereken bir konu.

TwitterTakip

12 January 2007

Gülümseyin

Diet kola ilk piyasaya çıktığı dönemlerde şöyle bir deney yapıyorlar : bir grup insana , size tatsız bir içecek içireceğiz ve bize düşüncelerinizi söyleyeceksiniz. İkinci gruba ise ; size yeni çıkarttığımız güzel bir ürünümüzü tattıracağız ve bize düşüncelerinizi söyleyeceksiniz, deniyor. Tatsız bir içecek olarak sunulan ve bu sunumdan etkilenen birinci grup , içeceğin çok tatsız olduğunu söylüyor . Güzel bir yeni ürün olarak sunulan ikinci grup ise tepkisini daha olumlu veriyor.

Son derece basit bir deney olmasına rağmen temel bir gerçeği işaret ediyor. Koşullanmışlık , hazır olma durumu ve diğerlerinin tepkisi genel düşünceyi değiştirebiliyor.

Müşterinize mal satmak için uğruyorsunuz ve genel konulardan bahsederken , işlerin kötü olduğundan bahsediyor , piyasanın durgun olduğunu söylüyorsunuz. Daha sonra ürünü sunup, satmak istediğinizde müşteri ürünü bir şekilde beğenmiyor , tadını kötü buluyor , direnç gösteriyor. Acaba bu reddediş içerisinde, ufak da olsa, yarattığınız “işler kötü” havasının bir etkisi olabilir mi ?

İstanbul Divan Otel’de kalırken dikkatimi, orada servis yapan bir kız çekti. Bu kız sürekli gülüyor , çok sempatik hareketler sergiliyordu. Ama bu gülüş doğal bir gülümsemeden ziyade, öğrenilmiş bir gülümsemeydi. Bu saf ve sempatik kız özellikle seçilmiş , gülümsemesi öğretilmiş , bu doğal sempatikliğine izin verilmişti. Bu kızın gülümsemesi müşterilere yapılan bir sunum , oradaki iklimi değiştirmenin bir yoluydu. Bu gülümsemeyle ; hayat güzeldir , eğlenin , gülün , dışarıdaki hayatı unutun gibi bir iklim yaratılıyor , bu gülümseme pozitif bir koşullandırmaya itiyordu. Daha çok harcamaya , hayatın eğlenceli yönüne yönelmeye koşullandırıyordu.

İnsanlar düşünmeden çok uyum sağlamaya meyillidir. Yalnız kalma korkusu, doğru düşünme kaygısından önce gelir. Siz gülün , karşınızdaki müşteri de gülecektir.

TwitterTakip

10 January 2007

Ticarette , para kazanabilmek

Ticarette, bu alanda eğitimli ve bilinçli olan da başarılı olabilir, eğitimsiz olup piyasa koşullarında yetişmişi birisi de. Sadece, bilinçli olan kendini daha hızlı geliştirip , daha hızlı yönetip esneyebilir. İş sürecine daha makro açıdan bakıp , kıyaslayabilir , mukayese edebilir.

Tanıdığım bir tüccar , genel yeterlilikleri kapsayan konuşabilme , hızlı düşünebilme , kavrayabilme ve iletişim kurma yeteneklerinde oldukça geri bir durumdaydı. Ama kendi sektöründe alıp sattığı bir malın satıp satmayacağını , ne kadar satacağını doğruya çok yakın bir şekilde tahmin edebiliyordu. İşte para kazanmak da güzel konuşabilmek ve zeki olmanın ötesinde böyle bir şeydir ; kendi konuna hakim olmak

Para kazanmak kartopunun başlangıcı gibidir , bir kez öğrendiniz mi gerisi gelir.Kartopunu aşağı doğru iten eğim gücü , deneyimdir.

TwitterTakip

07 January 2007

Dünya daha hızlı dönüyor artık

Eğer , başarı, limitlerini yeniden çizmeseydi hergün , bizler, başarılı olmak için bulduğumuz geleneksel yolları tekrar ederek, bir kısır döngü içerisinde kaybolacaktık.Başarının ömrü daha kısa artık. Bir başarının arkasından bir yenisine imza atma ve bunu koruyabilme devrinde yaşıyoruz bu yeni dönemde . Ve dünyanın kendini yenilemesi hızlandıkça, bu süre de kısalıyor her geçen gün. Dünya artık daha hızlı dönüyor.

Erkin Koray’ın eskimeyen şarkılarından bir tanesini dinlerken aklımdan geçti, bu düşünceler. Erkin Koray’ın şarkıları, gerçekten de yıllar boyunca hafızalardan silinmeyecek derecede kaliteli şarkılar olduğu için mi bugünlere gelebildi , yoksa Dünya 10 yıl önce daha yavaş mı dönüyordu ? Bu şarkılar , acaba bu yavaşlık içerisinde mi başarısını bu kadar uzun koruyabilip , hafızamıza bu derece işleyebildi? Bugünlerde hergün neredeyse onlarca yeni şarkı piyasaya çıkıyor ve içlerinde gerçekten de Erkin Koray şarkıları kadar kaliteli müzikler var. Fakat biz bu şarkıları bu kalitesine rağmen 1 yıl sonra bile hatırlamayacağız.

Erkin Koray gerçekten de efsane miydi , yoksa zamanın işleyiş hızına bağlı olarak daha yavaş mı öğütüldü ? Başarı ,içinde yaşadığı zaman diliminin öğeleriyle birleştiğinde mi anlam kazanıp yeşeriyor , yoksa zamandan bağımsız mıdır ? Erkin Koray bugün , bu şarkılarla piyasaya çıksa aynı başarıyı yakalayıp , onlarca yıl sonra hala söylenir miydi ? Yoksa Dünyanın dönüş hızı gerçekten de başdöndürücü hızda ve tek bir şarkı bugün için efsane olmaya , başarılı sayılmaya yetmiyor mu ? Sizin kaç şarkınız var ? Başarılı olmak için, her kapıyı çalıp bu tek şarkızınızı söyleyerek kahraman olmayı mı bekliyorsunuz , yoksa şarkınızı hergün yeniliyor musunuz ?

TwitterTakip

05 January 2007

Pazarlıkta atılan geri adımın anlamı

İleri adım atarken çok iyi düşün ki tekrar geri adım atmayasın. Geri adım atmak, adımını bir adım geri çekmek demek değildir , pazarlığın başlangıcıdır. Geri adım attığını gören müşteri, bir adım daha geri adım atmanızı isteyecektir. Aynı geri adımı tekrar atmamak satıcıyı uzlaşmaz , taviz vermez konumuna itecektir. Gereksiz bir yanlış adımın maliyeti uzlaşmaz pozisyonuna düşmenizdir.

“ Kusura bakmayın ama firma prensiplerimiz bu şekilde “ savunması çok basit bir uzlaşmaz pozisyonunu üzerinizden atma şeklidir. Çoğu zaman işe yaramaz ve müşteriyi tatmin etmez ama o anki iletişiminizi de riske atmaz. Yanlış bir adım atmaktansa, klasik savunmalarla zaman kazanmak daha iyidir.

Bazen, satıcılar gereğinden fazla büyük laflarla, müşteriyi etkilemeye çalışırlar. Bu durumun dezavantajı da müşteri, satıcıdan yapabileceğinden daha fazla bir insiyatif beklentisine girmesidir.Bu insiyatifi göstermediğinizde de yine uzlaşmaz pozisyonunuz pekişir. Bu büyük laflar yine ileri doğru atılan yanlış bir adım örneğidir. Sınırlarınız olduğunuzu göstermek sizi bazen gereksiz çetin bir pazarlığın içerisine sürüklenmekten kurtarabilir.

TwitterTakip

04 January 2007

Müşteri ilişki dengesi ve aradaki mesafe

İyi bir oyuncu olmak kazandırır ama karşınızdaki oyuncunun kartlarını dahi hesaplayabilecek düzeyde iyi olmak, oyun bozdurur.

Hayatın içerisine, o kadar iyi yedirilmiş reklamlarla karşılaşıyoruz ki, bu reklamları başlı başına değerlendirdiğimizde, bir başarı örneği olarak değerlendiriyoruz. Reklam cephesindeki ataklar oldukça başarılı ve ışıltılı , dikkat çekme ve yeni olma gibi bütün kriterleri en iyi şekilde karşılıyor ; peki ama müşteri cephesindeki durum ?

Bugün radyo dinlerken , gaz kullanımı konusunda bir proğram dikkatimi çekti. Program son derece bilimsel bir düzeyde ilerliyor , gaz kullanmanın faydalarından , çevreye olan etkisinden bahsediyor ve daha sonra da gaz kullanımının mecburi hale getirildiği ülkelerden bahsederek, bir haber proğramını çağrıştırıyordu. Daha sonra , bu düzeyde ilerleyen proğram, birden bir reklam şovuna dönüyor ve programı sunan kişi ; işte biz bu yüzden Aygaz gazı öneriyoruz , Aygaz gaz en iyisi , bu gazı kullanın gibi şeyler söylemeye başlıyordu.

Bilinçli ve çevreye duyarlı kitleyi hedef alması açısından doğru bir yaklaşım olarak gözükebilir. Bu kitleyi çekmek için doğru bir giriş noktası olabilir , yani atak başarılı ama ya müşteri cephesindeki etkisi ? Bu reklamın arkasındaki oltayı gören müşteri, kendisini av gibi hissetmez mi ?

TwitterTakip

03 January 2007

Alaska'daki adama buz satmak , satıcılık mıdır ?

Çoğu firmada, satış departmanının işi, her ne koşulda olursa olsun, satışı gerçekleştirmek olarak tanımlanır. Pazarlama departmanınca öngörülemeyen eksiklikleri, satış taktikleriyle kapatmak , pazarlamanın eksik kaldığı noktada pazarlamayı sürüklemek… Hatta, piyasada çoğu satıcının, Alaska’daki bir adama buz satabilirim, şeklinde satıcılığı tanımladıklarını görürsünüz. Oysa, doğru yaklaşım, Pazarlamanın öngöremediği eksiklikleri, müşteri üzerine bir maliyet olarak yüklemektense, pazarlamayı bilgi anlamında beslemektir. Alaska’daki adamın buza ihtiyacı olmadığını, görebilmek bugünün kazandıran yaklaşımıdır.Bunun aksine , satışın üzerinde satış baskısı kurmak , Alaska’daki adama buz sattıracak derecede kör koşullandırmalarda bulunmak yanıltıcıdır.Böyle bir durumda , pazarlama satış rakamlarına bakarak buz üretmeye devam eder , gelecek yılki stratejisini yine buz üzerine kurar.

Satmak satıcı görevinin sadece %50’lik bir kısmını kapsar .

TwitterTakip

02 January 2007

Müşteri velinimettir.
Artık bu sözcük yeterli değil , artık bu düstur sizi rekabette yeterli bir noktaya taşımıyor. Yeni başucu sözcüğümüz :
Müşterilerimiz ve çalışanlarımız velinimetimizdir.

TwitterTakip

01 January 2007

Vestel ve ilettiği mesaj

Beko : Bir Dünya markası
Arçelik : Arçelik demek , yenilik demek
Nıke : Just do it
Vestel : Teknolojinin Türkçesi

Mesaj olabildiğince sade olmalı ve sık sık tekrarlanmalıdır. Bu tekrarla , mesaj somut bir gerçekliğe kavuşur. Ahengli bir kelime diziliminden ziyade, somut bir cisim gibi algılanır zamanla , doğruluğundan kuşku duyulmaz.

Yukarıdaki mesajlara baktığınızda bir eylem halini içeriyor ama ya vestel’in mesajı. Vestelin mesajı bir açıklama gibi. Kastedilen, teknoloji=vestel ama bu da oldukça zorlama bir çağrışım. Bu çağrışımı yaratacak daha ahengli , daha direkt mesajı ileten , içerisinde eylem yoğunluğu bulunan bir mesaj daha doğru olurdu. Just do it , herkesin anlayabileceği ve her milletten insana hitap eden bir mesaj iken vestel’in mesajı daha lokal kalıyor. Heyecanlandırıcı yönü eksik olmakla birlikte ; yenilik gibi ilettiği bir mesaj da yok. Mesaj bir anlamda kendi kendini sınırlıyor , Türkçeye , Türk malı olmasına vurgu yapılarak milliyetçiliğin kıyısında gezinirken kendi sınırlarını da çiziyor.

Her kadın güzeldir , türü bir mesaj ; anlam derinliği olan , söylenmesi ve aklıda kalması kolay , güncel hayatta da kullanılabilecek , tüketicilerini onure edebilecek özellikler taşırken , teknolojinin Türkçesi bu noktaların hangisine yaklaşabiliyor? Arçelik, biz yenilik üretiriz mesajını veriyor ; Vestel biz Tükiyede üretiriz , Türk malıyız mesajını. Vestelin yaptığı reklam harcamalarını bu kadar dolaylı anlamlar taşıyan , kırık mesajlar içeren bir mesajın üzerine inşia etmesi Vestel gibi bir firma için hayal kırıklığı.

TwitterTakip

Dünyanın 4/3'ü artık kelimelerle kaplıdır

Dünyanın buzullarla kaplanma tehlikesinden korkuyorduk ama dünyayı buzullardan önce kelimeler kapladı. Bunun bir tehlike olabileceğini düşünüyorum çünkü yaşamı yok etmekle yaşamı anlamsızlaştırmak ya da standartlaştırmak neredeyse aynıdır.

Yapılan bir araştırmada, araştırmayı yapan kişi şöyle bir sonuç çıkartıyordu : insanlar artık insanlara değil, makinelara dokunuyor ve dünyaya kelimelerle bakıyor.

Wikipedia artık Dünyayı kaplamış bir kelimeler yığını. Bu kelimelerin her şeye verilmiş bir cevabı , her soruya karşılık gelen bir yansıması mevcut. Dünyaya bu kelimelerle baktıkça insan, yaşam karşısında daha pasif ve edilgen konumunda bir araca dönüşüyor.

Pazarlama, bu bilgi yığınları içerisinden sıyrılmak için kendine göre gerilla pazarlama yöntemleri gibi yeni stratejiler geliştirirken, insanın iç dünyasına , özel yaşamına kadar müdahil edebilecek bir noktaya geliyor. İnsanlar promosyonlar peşinde koşarken, bir gün oluşan bu kötü resime bakarak havlu atabilir.

TwitterTakip

sincan mag.

TwitterTakip

Süperman imajı


Bilinirlik arttıkça etkileme gücü azalır , doyum noktasını aştıktan sonra herhangi bir etkiye yol açmaz. Süperman herkesin bildiği bir kahraman ; ancak oyuncaklarda , tişörtlerde , filmlerde o kadar çok kullanıldı ki dikkati çekme ve etkileme gücü azaldı. Süperman kahramanı üzerine, o kadar çok şaşırtıcı özellikleri olan, daha sempatik kahramanlar çıktı ki sadece uçma ve kas gücü olan bir kahraman ilgi toplamamaya başladı. Bu özelliklerin üzerine yeni birşeyler eklenemedi , süperman, iyilerin dostu olarak, nostaljik bir türk filmi gibi perdelerini kapattı. İşte size yeni bir kahraman : supergirl

TwitterTakip

Barkod


Ambalaj üzerindeki barkotların ne kadar sıkıcı ve tekdüze olduğunu hiç düşündünüz mü ? Farklı renk ve tasarımlarda bir ambalaj tasarlıyorsunuz ama bunun belirli bir kısmını kullanamıyorsunuz. Siyah çizgilerin yan yana durduğu, ahengi bozan bir resim. İşte size birkaç alternatif barkod örneği

TwitterTakip

Müşteri demokrasisi

Mutsuz , hayatta tatmin olamamış , fazlasıyla vakti olan insanların daha fazla şikayet edip , daha çok problemler üzerine konuştuklarını görürsünüz. Bu da bir tatmin olma yoludur. Problemlerden bahsederek , sadece eleştirerek de olsa konuya bu şekilde dahil olma ve bu şekilde bir çeşit kendini varetme çabasıdır.

Bu güne kadar çalıştığım firmalarda gördüğüm şey ; en az alışveriş yapan müşteri en çok şikayet edendir. En az para kazandıran ve daha az sirkülasyonu olan müşterilerin sürekli eleştirmeleri , zaman zaman firma iç işlerine kadar yorumlarda bulunmaları dikkate değer bir savunma mekanizması. Bunun nedenleri ayrıntılarıyla irdelenip , tahminler yürütülebilir ama asıl önemli konu bu şikayetlerin yarattığı yanılsama. Bazen, şirketlerin bu savunma yaklaşımlarını doğru irdeleyemeyip , bu müşterilerdeki benzerlikleri tahlil edemeyip doğru stratejilerini değiştirip daha fazla kar getiren müşterilerini kaybettiklerine çok defa şahit olmuşumdur.

Modern pazarlama yaklaşımlarının getirdiği müşteriye yönelik duyarlılık elbette olması gereken bir yaklaşım. Ancak böyle bir refleksle , “ biz müşteri memnuniyetini esas alırız” ezberiyle, rotayı müşteri bakış açısına göre çevirmek, ne kadar doğru ? Öncelikle , bu müşteri neyi temsil ediyor , hangi sınıf müşteri grubuna giriyor gibi analizler yapmak daha doğru olmaz mı ?

Sonsöz : Müşteri demokrasisi kendini sağlama almazsa kargaşa doğar.

TwitterTakip

31 December 2006

Pepsi ve gelecek nesil rüyası

Bir rüya gördüğünüzü düşünelim. En yakın arkadaşınız size herhangi bir konuda ihanet ediyor. Sabah kalktığınızda bunun gerçek olmadığını bilmenize rağmen o rüyadan etkilenir , kuşku duyar , “ acaba gerçek olabilir mi ” sorusunu sorarsınız. Bilinçaltının ufak bir yanılsamasıdır bu , beyin gördüğü , düşünebildiği , hayal edebildiği her şeyin gerçekliğini sorgular. Beyinde oluşan her görüntü bir gerçekliğe sahiptir.

Pepsi reklamlarının gelecek nesil dünyasını hiç gördünüz mü ? Hayır. O dünya eğlenceli , çılgın , gerçeklik ötesi bir dünyaydı… Ancak, bu dünya insanların beyninde bir görüntü oluşturdu, her şeyin mümkün olduğu , insanların çılgınca eğlendiği bir dünya… Sabah kalktıklarında , insanlar bunun bir reklam olmasını bilmelerine rağmen, böyle bir tablo beyinde bir gerçekliğe kavuşmuştu. Çok mantıksız gibi dursa da , insanlar ellerine bir pepsi şişesi aldıklarında “ acaba “ sorusunu sorabildiler , farklı bir dünyaya aitmiş gibi hissedebildiler , bir hayali sorgulayıp o hayali bir gerçekliğe oturtabildiler. İşte reklam budur…

İnsanlar bir yalana inanmazlar ama o yalan insanları arzuladıkları bir dünyaya taşıyorsa “ neden olmasın “ deyip , bu afyonu içerler…

TwitterTakip

Digitürk reklamları ve konumlandırma

Digitürk reklamlarında her şey normal gözüküyor. Genelde ünlü ve sempatik oyuncularla yapılan, iştah arttırıcı bir sunum , faydadan bahsetme , diğer Tv kanallarından farklı olanı vurgulama , akılda kalıcı bir müzik ve tekrar…

Hatta, reklamda kullanılan koltuğun çok doğru bir seçim olduğunu , bir moda halini alarak çoğu işyeri ve evde kullanıldığını görüyorsunuz. Koltuğun ismi “ digitürk koltuğu” olarak insanların hafızasına kazındıkça , tüketici koltuğu gördüğü her noktada Digitürk’ü hatırlayacaktır.

Ancak gözden kaçan ayrıntı bir nokta var gibi …

Reklamdaki oyuncular koltuğa kurulmuşlar , hareketsiz bir şekilde , rahat bir tavırla uzanıyorlar, hatta bazıları esniyor ve reklamın son sahnelerinde koltuğa daha fazla yayılıyor. Bu, tüketici bilinçaltına patates gibi akşama kadar televizyonun karşısında yatan bir imaj veriyor. Şu anki gündemde ; televizyon öldüren bir eğlencedir , boşa geçen zamandır gibi bir algılama hakimken, bu imaj üzerinde biraz oynansa daha iyi olmaz mıydı ? Tüketiciye , daha eğitici proğramlarla karşınızdayız , daha katılımcı , farklı görüşlere yer veren gibi mesajlarla daha farklı bir konumlandırma yapılamaz mıydı ? Elinde kumanda, patates cipsi yiyen Amerikan kültürüne yakın bir imaj yaratmıyor mu bu reklam ?

TwitterTakip

30 December 2006

Bayram ve değişen toplumsal yapı

Bugün bayram. Bayram gününü yaşarken, her sene, geçen seneye göre biraz daha o eski bayram ruhunun kaybolduğuna şahit olacaksınız. Toplumsal bağların kuvvetli olduğu , cemaat kültürünün hakim olduğu bir kültürden daha bireysel bir kültüre geçiyoruz çünkü. ilişkilerin komşuluk, yakınlık ya da akrabalık çizgisinden daha mesleki ve profosyonel bir çizgiye kaydığını görüyoruz. İlişki bağının mahiyeti değiştikçe anlam da değişiyor. Sevgi , saygı , özlem gibi duygular daha rasyonel bir çizgiye oturuyor. Zamanın önemi , zamanı iyi değerlendirme gibi kaygılar çoğaldıkça, iadei ziyaret için zaman azalıyor.

Bayram ortak bir dünya algılamasına sahip insanların buluştuğu özel bir zaman dilimidir , Dünyalar farklılaştıkça zaman da , o zamana verilen anlam da , o zamanı yaşama biçimi de değişir. Bu ortak algılayışın tetiklediği iki sektör vardı : Hayvancılık ve çikolata …

Bayram artık daha farklı yaşam tarzlarını, farklı bir davranışa itecek. Bu farklılık beraberinde birçok sektörün canlanmasına yol açıp, yeni sektörlerin doğuracak. Örneğin, Kurban kesmek yerine bağışlarını belirli bir kuruma bağışlayanlar artacak, bu da çok güçlü sivil kurumların ortaya çıkmasına yol açacak. Bayram kartları , yılbaşı biletleri , evde yapılan baklavalar eski heyecanını yitirecek, eğlence sektörü ve özel organizasyonlar ivme kazanacak.

Şeker ve un’u karıştırıp helva yapıp para kazanma dönemleri geçti artık , insanların kitleler halinde ortak bir mal talebinde bulunma dönemleri geride kaldı. Şeker ve un’a kimsenin düşünemediği malzemeleri eklemeyi başaranlar yarının yeni oyuncuları.

TwitterTakip

Süreci tanımlamak ve yönetebilmek

Tarih, bir savaşlar devriydi. Dünyayı savaşlar şekillendiriyordu , ulus devletler asıl oyunculardı. Yarın ise bir imaj ve reklam gibi öğelerin ön plana geçtiği , birey , kurum gibi oyuncuların şekillendirdiği bir dünya olacak. Yeryüzü haritasındaki sınırlar yerini sanal bir haritaya bırakacak , sanal dünyadaki yeriniz , konumunuz ve taraftarlarınız kadar güçlü olacaksınız. Bedensel açlık diye bir sorun yerini , bilgi açlığına bırakacak , bilgiden faydalanamayan, bu dünya içerisinde kendine yer bulamamış , donanımsız insanlar ile donanımlı insanlar arasında bir bilgi uçurumundan bahsedeceğiz. Devletler hukuki bir denetleyici olmanın ötesinde bir fonksiyon icra edemeyecek.

Reklam, ürünü doğru şekilde pazarlamaya çalışırken, insana ait yeni keşiflerde de bulundu. Psikologlar ve sosyologlar süreci tanımlayıp teşhis koyarken , reklam sektörü süreci tanımlayıp öngörülerde bulunuyor , süreci yönetmeye başlıyordu. Bu güne kadar güç varolanların toplam bir sayısı iken , reklam sektörü gücü yeniden tanımladı : potansiyel güç
Güç giderek ölçülemez , tanımlanamaz, temelinde arzular olan sınırsız bir potansiyel haline geldi. Yaratıcılık, burada bu potansiyeli hayata geçirebilecek en önemli öğe olarak belirdi.

Ortadoğudaki barış sürecini daha etkili bir biçimde yürütmek isteyen Colin Poweel, kendisine yardımcı olarak bir reklamcıyı seçmişti. Ne bir hukuk adamını , ne de bir siyasetçiyi…

TwitterTakip

29 December 2006

Müşteri ve Yaklaşım Tarzı

İyi bir satıcı tavrının tek kötü tarafı, müşteriyi de iyi bir müşteri tavrı geliştirmeye zorlamasıdır. Karşısındaki insan kimlik geliştirdikçe, müşteri de bir müşteri olarak kimlik geliştirmeye başlar. İyi olmak samimiyet ve güçlü bir diyalog olmadan sadece iyi bir müşteri yaratır ; müşteriyi baskı altında tutar , altta kalmış hissi yaşayan müşteri savunmaya geçer , sizi zorlamaya çalışır.

Samimi yaklaşım : Aaa Merhaba, Ayşe hanım nasılsınız , Teşekürler Mustafa bey siz de iyisiniz ?
Mesafeli yaklaşım : Ayşe hanım iyi günler , nasılsınız efendim , Teşekür ediyorum Mustafa bey , siz nasılsınız ?

“Sattım” diyebilecek samimi bir ortam yaratamazsanız, müşteri de “aldım” demez. Kesinlik bildiren , eyleme ve sonuca daha yakın cümleler samimi bir tavrın içerisindedir. Mesafeli yaklaşım içerisindeki cümleler her iki yöne de çekilebilecek , ucu açık anlamlar taşır.

Samimi yaklaşım : Ben ne gerekiyorsa yapacağım , hiç tereddütünüz olmasın , bana güvenin
Mesafeli yaklaşım : Bu koşullar içinde teklifimin gayet uygun olduğunu düşünüyorum , ne dersiniz ?

Samimi yaklaşımda insiyatif satıcı lehinedir. Mesafeli yaklaşımda, karşıdaki insanın kimliği belirginleştiği için, sürekli karşı pas atılıp tekrar topun gelmesi beklenir , görüşmenin tıkanma olasılığı vardır. Samimi yaklaşımda ise top sizdedir. Samimi yaklaşım size her an için nokta koyup , görüşmeyi sonlandırma hakkı tanırken , mesafeli yaklaşımda son sözü hep müşteri söyler.

TwitterTakip

28 December 2006

Talep Dalgalanmasını Yönetebilmek

Pazarlamanın en önemli işlerinden bir tanesi de talep dalgalanmasını yönetmektir. Bir sinema düşünün ; hafta sonları tıklım tıklım, hafta içi ise bomboş. Hafta sonlarındaki doluluktan dolayı, müşteriler dışarıda kalıyor , hafta içindeki az insan sayısından dolayı da film izleyen 5-6 insan , o kalabalık sinema ortamını yaşayamadığı için memnuniyetsiz ayrılıyor.
Belki de içeri giremeyip dışarıda kalan grup içinde, sürekli sinemaya gelen, içeride daha fazla alışveriş yapan, daha fazla kar getirici bir grup vardır. İçeriye girebilenler arasında belki de uygun zamanı olup hafta içi de gelme durumu mümkün olan bir grup da vardır. Pazarlama, bu grubu analiz edip, hafta içine yönlendiremediği için , dışarıda kalan daha verimli müşteriyi seçemediği için başarısızdır. Hafta içi 5-6 kişinin sinema izlemesiyle, 100 kişinin sinema izlemesi açısından maliyet, işletme açısından değişmez. Pazarlama, bu sabit maliyeti daha fazla girdiye yöneltemediği için başarısızdır.

Hafta içi Halk günü uygulaması bir pazarlama başarısı mıdır ? Bu uygulamayı beş yıl önce başlatan firma için evet ama ya bugün ? Farklılaşamayan bir taklit, özgünlüğü olmayan ve dikkat çekmeyen bir çığırtganlık … Ve hatta bu kadar yaygınlaşmasıyla da sinekten yağ çıkarma olarak algılanıp, konumunuzu bir alt seğmente indirebilecek bir uygulama.

Herkesin doğru bildiği bir yol, kesinlikle doğru olamaz…

TwitterTakip

27 December 2006

Marka ve Ürün isimleri

Filmlerde kötü ve iyi karekterlere ayrıştırıcı isimler verilir. Kötülüğe uygun düşecek sert ve kaba isimler özellikle seçilir ki daha gerçekçi dursun. Her adın çağrıştırdığı bir anlam , bir mesaj vardır.

Ünlü kişiler de akılda daha kolay kalmak , basit olarak algılanmamak , kolay söylenir olmak için daha farklı isimler kullanırlar. Örneğin ; Tom Cruıse’nin gerçek ismi Tom Mapother , Mag Ryan ‘ın gerçek ismi Margeret Hyra dır.

Türkiye’deki firmaların ise isim koyarken, ortaklarının başharflerini birleştirmeleri , kızlarının ya da oğullarının adlarını koymaları çok rastlanan bir durumdur. C.C.S. SARAR daki c.c.s. üç ortağın isimlerinin birleşimidir , CIA tekstil firmasının adı yine Cengiz , İsmail,Ali isimlerinin birleşimidir. Yine Erkunt Traktörün , Bereket , Kısmet gibi yeni çıkan modellere verdiği isimler, bildiğim kadarıyla, kızlarının ve oğullarının ismidir.

İsim, mesajı kontrol eden, sınırlayan, doğru çağrışımları canlandıran ilk unsurdur. Amerika Irak’a saldırdığında bunun adını : özgürlük olarak koydu. Peki Irak tarafı, bu savaşın ismini ne koydu : yine özgürlük… İsimler cephenin ilk silahıdır ,

İsim bu kadar önemliyken , firma ve ürün isimlerini bu kadar tesadüfi durumlara bırakmak ne kadar doğru ? Türk Traktörün, Hollandalı dev üretici ortaklığıyla ürettiği, New Holland ismine karşı , Bereket , Kısmet gibi isimler, pazarlama stratejisi açısından ne kadar uygun ? Teknolojiyle ilintili bir alanda, son derece batıl değerlere vurgu yapan adlarla tüketici karşısına çıkmak, iyi oyuncunuza kötü bir isim vermek değil midir ?

Erkunt Traktör Bereket ve Kısmet gibi Türkçe isimleri kullandığı için Gazi üniversitesindeki bazı Türkçe kitaplarda örnek olarak gösterildi , pazarlama kitaplarında ise kötü bir iletişim örneği olarak yer alabilir.

TwitterTakip

26 December 2006

Piyasadaki Durgunluk

Her değişimin ve krizin içerisinde geriden gelenlere sunulmuş fırsatlar vardır. Testisini dolduramamış ve sırada dahi olmayanlar için, gün gelir çeşme kurur… Bu suyun bittiğinin değil ekonomideki görünmez elin kartları yeniden kararak, kendi adaletini gerçekleştirdiğinin bir göstergesidir.

Charles Dickens, neredeyse yüz yıl önce Fransız ihtilali hakkında “ o dönemler en kötü zamanlardı , aynı zamanda da en iyi zamanlardı “ demişti. Kötü dönemleri yaşadığımızı düşünüp, şikayet edenleri duysaydı, emin olun şöyle derdi : “ çünkü yanlış yerde duruyorsun “

Üretimin müthiş derecede arttığı, tüketimin ise aynı oranda büyümediği , risk ortamının ise insanları tüketmeye değil, gayrimenkul gibi daha güvenli yatırım araçlarına yönelttiği bir piyasanın içerisindeyiz. Üreticiler ise sürekli fiyat düşürerek , promosyonlar vererek, tüketiciyi cezp etme , rakibinin önüne geçme eğiliminde. Yaptığı fiyat indiriminin ve promosyonun karşılığını alamadığında : işler çok kötüye gidiyor , gibi savunmalar. Diğer rakip firma daha fazla indirim ya da promosyon verdiğinde ise : piyasanın dengesini bozuyorlar , şikayetleri…

Ticareti ürün rekabetinden çıkartıp hizmet noktasına taşıyabilen , hız ve lojistik anlamında üstünlük sağlayarak bu toz bulutunun dışında durmayı becerebilen firma sayısı ise sınırlı. 90’ lardaki çabuk zengin olma örnekleri , mantıksız bir cesareti körükleyip , kavgayı daha cazip kılıyor. Kazanmak , 90’ lardaki gibi pazarda durup bekleyen, hazır bir pasta gibi düşünüldüğünden, kavgaya girişilip, ya o ya da ben , noktasına taşınıyor. Oysa durup beklemek , analiz etmek , güçlü olduğun tarafları kuvvetlendirmek , rakibi analiz etmek …

Bir yerde iyi iş yapan bir bakkal var ise mutlaka ikinci ve üçüncü de açılır. Sonra rekabet başlar , fiyatlar düşer. Bu rekabetin dışında süreci gözlemleyip daha büyük bir süpermarket açan ayakta kalırken , her üç bakkal da miladını tamamlar. Şu an ki piyasa bakkallar savaşını andırıyor , görünürde ise yeni bir süpermarket yok.

TwitterTakip

25 December 2006

Müşteri Davranışları

Sadık Müşteri : Sadık müşteri dost gibidir , terk etmez ama para da kazandırmaz. Sadık müşteriler sabit giderlerinizi karşılayan güvenilir gelir kaynaklarıdır. Sadık müşteri sadece ufak firmalardaki, birebir ilişkilerle sağlanan, çekirdek bir ticari ilişki değildir. Markaların da sunduğu değere bağlanan sadık müşterileri vardır. Ama bu sadakat karşılıklı bir ilişki ve bu mesajın beslenmesini gerektirdiğinden oldukça maliyetlidir. Marka değerinin ötesinde özele inip ayrıcalıklı bir durum yaratamadığınız sürece ilişki yok olur.

Rasyonel müşteri: kampanyalar ya da cazip ürünler bu müşterileri mıknatıs gibi çeker. Rasyoneldirler , ucuz olduğunuz sürece müşteriniz olarak kalmaya devam ederler. Satışın gerçekleşmesi müşteriye değil rakip firmalara bağlıdır. Siz ürünü anlatırsınız ama gözü sürekli fiyat etiketindedir .

Entelektüel müşteri : Satıcının tutarlılığı , konuya hakimiyeti , net yanıtlar ve rakamlara başvurması ikna edici öğelerdir. Sakin bir üslup ve mantıklı cevaplar fiyatın önüne geçebilir. Ürünü alırken kazanmaktan daha ziyade, problem çıktığında mağdur olur muyum gibi endişelerini giderdiğinizde, satış gerçekleşir. Ufak alıcı taktikleri uygularlar. Örneğin ; Pazarlık yapmaya çalışırlar ama bu pazarlık yaparak mal alacakları için değil pazarlık payı bırakan, fiyat istikrarı bulunan bir firma olup olmadığınızı anlamak için atılmış bir yem olabilir.

Turist müşteri : alışveriş değil, gezmek bir ihtiyaçtır bu müşteriler için ama almaya da her zaman hazırdırlar. Daha çok zamanınızı alırlar ve uygun bir teklif dahi sunsanız, başka bir firmaya sorup, emin olmadan almazlar. Daha çok soru sorarlar ama bu soruların hiçbirinin cevabı ürünü alma nedenlerini oluşturmaz. “şöyle bir özelliği olsa belki işime yarardı “ gibi cümlelerle ürün hakkında alternatif geliştirir ve düşünürler. Ürünü sunduğunuz standart şartlarla almazlar , bu şartlar ihtiyaçlarını giderse dahi ertelerler. Daha özel , artı bir şeyler yapmanız gerekir.

Hikayeci müşteri : Hikayesini dinlemeden mal satamazsınız. Konu uzadıkça akrabalığa kadar gider. İlk soru , memleket nere, şeklinde olur genellikle. Hikaye tamamlanır ve mutlu son : satış gerçekleşir.

TwitterTakip

22 December 2006

Reklamda üçüncü tarafı konuşturabilmek

A firmasının uzaya kendi logosunu kazıdığını düşünelim. Bunun tüketiciye bir faydası olur mu ? Hayır. Ama efsane yaratır.

İnsanlara sorun. Sizce en iyi otomobil hangisidir? Mercedes. Daha önce hiç Mercedes kullandınız mı? Hayır. Bir kaza geçirdiniz de içinden sağ mı çıktınız da , bu kadar güveniyorsunuz ? Hayır .Peki niçin böyle düşünüyorsunuz ? Çünkü insanlar öyle söylüyor. İşte sır burada. Efsanevi bir yön bulmak , insanları konuşturabilmek , böyle bir şey yapabiliyorsa mutlaka ayrıntılarda da iyidir , güvenini verebilmek.

Cola nın içindeki maddeler gerçekten de bir sır mı ? Bundan gerçekten de emin değilim ama bu sırrın Cola markasına efsanevi bir yön kattığı kesin.

Honda ve diğer firmalar insani özellikler taşıyan ilk robotu yapmak için kıyasıya yarışıyorlar. Geçen yıl bu robot Türkiye’ye de getirilerek Başbakanla el sıkıştı. Bu robot tamamlandığında herkesin evine bir tane almayacağını Honda firması da biliyor elbette. Amaç efsane olabilmek , ilk olabilmek , biz bunu da yapabiliyoruz, diyerek arkadan gelen satılabilir ürünler için “ en iyi robotu yapabildiklerine göre, bu üründe de en iyi bu firmadır “ söylentisini oluşturmak. Üçüncü tarafı konuşturabilmek…

TwitterTakip

Fayda

Powell.com internet üzerinden kitap satışı yapan ilk internet sitesi. Amazon.com ise bu tür onlarca sitenin ardından kurulan bir site. Bugün hangisini daha çok tanıyorsunuz?

Diğer siteler, tüketiciye dikkat çekici bir mesaj vermeden, genel reklam söylemleriyle tüketiciye ulaşmaya çalışırken, amazon.com kendinden bahsettiren farklı bir kampanyayla ismini duyurdu: ne alırsan %30 indirim.

İyi bir slogandan daha iyi iş yapan tek şey, faydadır.
----------***-----------
Cem uzan ideolojik temelleri sağlam birçok partinin önüne nasıl geçebildi? Kazanacaksınız, zengin olacaksınız, sahip olacaksınız mesajlarını sürekli tekrarlayarak.

İnsanlara ihtiyaç duydukları bir hikâyeyi anlatırsanız, inanırlar.

Beyaz atlı prens hikayesini yarattıysanız hikayenin mantıklı olup olmamasına değil , evde kalmış kız oranına bakın.

TwitterTakip

21 December 2006

Gerçek ile reklamların yarattığı dünya arasındaki kesişme

Dün okuduğum bir dergideki habere göre , Amerika’daki terorist saldırıdan sonra, Coca Cola’nın satışları belirli bir oranda düşmüş.

Always , enjoy , life , life tastes good “ gibi hayatın, her zaman güzel , zevk alınabilir olduğunu vurgulayan reklam, sloganlarını anlamsızlaştıran bir durum karşısında ters tepki yaratabiliyor. Tüketici için yarattığınız dünyanın, gerçekle kesişmemesi inandırıcılığınızı zedeleyebiliyor. Aksi bir durumda tüketici bir çocuk tepkisi verebiliyor.

“ Her kadın güzeldir ” türü reklamlar da bence bu bakımdan gerçeğin riskli bir noktasına dokunarak, benzer türde gizli bir tepkiye neden olabilecek cinsten. Her kadın güzeldir, sloganı dış güzelliği ön plana çıkartarak , güzelliği bir ölçüt olarak vurgulayarak, önemli bir kesimin tepkisini çekebilir. Sivilce kremini , “ aaa yüzünde sivilce var , sivilcelerinle çirkin gözüküyorsun” diyerek satmaya benzer. Bir araştırma yapılsa “ ben güzelim , bütün erkekler beni hisseder” türü reklamlardan önemli sonuçlar elde edilebilir.

11 Eylülün yıkıntıları hiç ilgisizmiş gibi görünen Kola dünyasının objelerini vurdu , konu güzellik olduğunda da hangi kadının içinde hangi potansiyel yıkıntıların olduğunu bilemezsiniz.

TwitterTakip

kolay ya da zor

Başarı için attığınız okların neredeyse %90 lık bir kısmı boşa gider.

Bazen bunun daha kolay bir yolu yok mu, diye düşünüyorum. Daha sonra da bunun daha kolay bir yolu olsaydı, başaramayacağına inanarak tembellik eden, hiç rakibiniz olmayan % 90 lık kesimin de oklarını atacağını düşünerek, vazgeçiyorum.

Kolay olana çok sinek konar.

TwitterTakip

Yaratıcılık ve uygulanabilirliği

Yeni işe aldığınız bir insan yaratıcılığının zirvesindedir. Ancak, o kişi aynı oranda da firma için verimsizdir, çünkü fikirlerinin uygulanabilirliğini saptayamaz.

Pratiğe yaklaştırıp gitmemesi gereken yolları kapattığınızda yaratıcılığının yarısını yok edersiniz. İşte bu dönem de en verimli olduğu dönemdir.

Bu dönemi de geçirip alışkanlık kazandıktan sonra da aklında kalan sadece gitmesi gereken yollardır. Bu döneme kadar sizinle çalışabildiği için mutlaka işe yarar bir yönü vardır ama genellikle takip etmeye meyillidir.

TwitterTakip

20 December 2006

ETİ - TUTKU

Müthiş reyting alan bir film arasında reklam verebilirsiniz ama bu reklamın maliyetine rağmen, reklamınız film yorumuna , ufak bir molaya kurban gidebilir. Harcadığınız onca para , film başlayana kadar verilmiş kısa bir ara, olarak görülüp , kuru gürültüye karışabilir.

4-5 gün önce, uzun yolda seyahat ederken, dikkatimi bir kamyon çekti. Üzerinde ; dikkat akıcı madde , ETİ-TUTKU yazıyordu. Yol boyunca herhangi bir uyarana maruz kalmayan beyin , uzun yol boyunca , Eti’nin bu yaratıcı çalışmasını irdeledi.

Çikolatanın akışkan olması bir avantaj mıdır , lezzetini arttırır mı ? Kimse bunu sorgulamaz, bu akışkanlığı bir lezzet harikası olarak sunarsanız , bisküvi arasından damlayan yeni bir lezzet yaratırsınız. İnsanlar, ürününüzü herhangi bir bisküvi olarak değil , akışkan çikolatalı bisküvi olarak tanır , kişiselleştirir ve kimlik yükler.

Herkes su satar , siz ise sağlık , serinlik ve doğallık satın . Su uyur , imaj uyumaz.

TwitterTakip

18 December 2006

Satışın çerçevesi

Bugünkü sanat yarının bir fonksiyonudur. Uygulanabilir olan sanattan esin alır. Hayaller ise bugünkü satışın temel unsurudur. Hayalleri şekillendiren , hayellere yeni çerçeveler ekleyen ise yine sanattır. Sanat ile satış arasında böyle bir bağ kurabilir miyiz ?

TwitterTakip

Talking value

Bir reklamın asıl amacı, konuşmaya değer bir şey yaratabilmektir, diyebiliriz. Ürün reklama girdiğinde soyut bir hal alır , bu soyut şeyi hayata dahil edip insanların yaşamında somutlaştırmanın bir yoludur , konuşulur kılmak. “ Sınırsız güç güç değildir , Just do ıt” yaşamın bazı anlarında hayatımıza dahil olan ve ürünü somutlaştıran öğelerdir. Konuşulmayan reklam, hayatınıza dahil olup bilinçaltınıza yerleşemez

Mamma mia , hapşırmak gibi insanların ağzına yapışan bir sözcüktü. Hedef, bir öksürük gibi , bir hapşucuk gibi insanların ağzına yerleşebilmek olmalı. Hapşurtabilen marka çok yaşar.

TwitterTakip

Zihniyet değişimi

Medyanın da üzerine gitmesiyle THY ‘daki deve kurban edilme olayı gündemi uzun süredir meşgul ediyor. LCD televizyonun üzerine dantel koymakla , son model bir arabaya nazar boncuğu takmakla , bu davranış arasında bir fark var mı ? Her biri de teknolojiyi kabullenmenin , sindirmenin, kendine çevirmenin , bir şekilde herhangi bir sürecine dahil olmaya çalışmanın bilinçaltı yansımaları. Bir kültür ve gelenek gibi görünse de dışında olduğunuz bir gelişim dünyasıyla nikah kıyma ve kendi dünyanıza sokma refleksi… Ayak uydurulamamış bir değişime karşı, bir savunma olarak oluşan Lale Devri paranoyası.
--------------***-----------------
Bir yazarımızda köşesinde değinmişti. Sayın KOÇ , çok iyi bir firma kurabilirsiniz ama bunu hangi insanla yöneteceksiniz , diyerek , teknolojiye , yönetim ve pazarlama gibi bilimlere ne kadar uzak olduğumuza değinmişti. Yurt içinde kurduğu çoğu firmanın, teknolojisinin satın alınarak , bir yabancı yöneticiye yüksek ücret ödenip transfer edilerek modelleme şeklinde , sadece ucuz niteliksiz işgücünü kullanmak amacıyla kurulduğunu görürsünüz. Bir perde firmasının yöneticisi ; 10 yıl önce İtalya ve Almanya fabrikalarına giderek, nasıl üretim yaptıklarını inceliyorduk ve bizden her fabrika gezisi için yüklü miktarda para alıyorlar , demişti.
----------------***-----------------
Bugün için ülkemizde üniversite mezunu oranı %10 düzeyine ulaşmıştır. Bu da, her tarafa Laleler dikme savunması gibi her tarafa üniversite dikme savunmasının bir yansımasıdır. Üniversitelerde, ezberleyerek ve x görüşe yakın durarak prof olmuş, yüzlerce öğretim görevlisi mevcut. Bu hocalara farklı bir düşünce ilettiğinizde Cumhurbaşkanının Anayasa kitapçığını fırlatması gibi ders kitabını yüzünüze fırlatırlar. Ezberi bozamazsınız ki ezber bugünlerde seçim istiyor. A : seçim B: darbe C : hepsi . Sezer ile THY deki müdürün duruşları farklı noktalarda olmasına rağmen her iki yaklaşım da benzer bir ezber sürecinin sonucudur.

Deveye sormuşlar , seni kim kurban etti ? Bu zihniyet demiş…

TwitterTakip

16 December 2006

Yenilik bir strateji midir , yoksa asıl satan unsur mu ?

Bir anket yaptığınızı düşünelim.Doğru cevabı almanız gerçekten de son derece zordur. Karşınızda hisleri olan , savunma mekanizmaları size karşı işleyen , ciddiye alınmayı ve değer görmeyi isteyen , bilinçaltının derinliklerinde bu tür kaygıları olan bir birey vardır. Doğru cevabı vermek yerine bu duygularını bilinçsiz olarak tatmin etmek , kendi varlığının anlamını zedelememek isteyecektir. İçinizden ben böyle yapmazdım diyebilirsiniz ama bunu diyen bilincinizin görünen kısmıdır.

Yolda yürüyen bir insana, hangi şarkıları dinlediğini sorun. Tarkan , Nazan Öncel , Nilüfer, Leman Sam gibi daha modern , duyarlılığa ve sanat zevkine hitap eden, ortak toplum algılamasını dikkate alarak cevap verecektir. Belki de kasetçinin önünden geçerken parasını verdiği , satın
aldığı kaset İbrahim Tatlıses ya da Müslüm Gürses dir.

Herkes bu kaseti konuşuyor , herkesin dilinde bizim şarkımız var ama niçin iş kasetçinin karşısına geçip , para vermeye geldiğinde bizim kasetlerimiz tercih edilmiyor ?

Genel kanılar ve günlük moda esintilerinin toplamı satışı vermez. İnsanlar mağnum imajını daha değerli bulup , bunu daha çok konuşabilirler ama iş marketten girip kasiyerin karşısına geçtiklerinde değişebilir.

Herkes yaratıcı olunması gerektiğini söyleyerek özgün ve farklı olunması gerektiğini söylüyor. Yeni olup , yeniliği temsil etmeye çalışıyor , sokaktaki insanın ağzındaki ilk tercih olmaya çalışıyor , peki ama yenilik satar mı? Yenilik bir strateji midir , verilen mesaj mıdır ya da satan asıl unsur mudur ? Yenilik ile eski ve alışılmış olanı teraziye koyduğunuzda hangisi daha çok satar ? İnsanlar yeniliğin türküsünü söyleyip , eve gidip yalnız kaldıklarında nostaljik bir müzik dinliyor olmasın ? Arabanın dışına taşan yüksek sesli müzik tarzı bizi yanıltıyor olmasın ? İnsanların yoğun olarak geçtiği sokaklarda lüks otomobillerle yüksek sesle pop müzik dinlen kişiler acaba evde hangi
müziği dinliyorlar ?

TwitterTakip

15 December 2006

Bildiğiniz mantık dünyasının sonu

Çoğu mantıksız gibi görünen fikirlerin, mantıksız görünme nedeni, geçmişte bir örneğinin daha olmamasıdır. Mantık dediğimiz sağduyulu , riski sevmeyen , sağlamcı yönümüz şöyle düşünür : acaba bu fikrin daha önce bir örneğini gördüm mü , bu konuda bir bilgi sahibi miyim , bildiğim şeylerin toplamına göre böyle bir sonuç çıkar mı ?

Ne yapabilirim sorusuyla mantığın kapısını çaldığınızda : ne yaptın , der

5 yıl önce Akmerkez’de büyük bir mağaza tutup, simit satmanızı söyleseler , ne düşünürdünüz ? Bu soruyu mantığınıza sorduğunuzda : neden sen de simidini herkes gibi bir köşe başında bir simit arabasında satmayı denemiyorsun, derdi

Evet , Akmerkez’de simit dünyası zincirinin bir halkası daha açılıyor . Simit dünyası , Türk insanının kültüründe olan ama pis tezgahlara düştüğü için uzanıp alamadığı bir damak zevkini, modern bir tasarım içerisinde sundu. Geleneksel çıtır lezzetinden ve kokusundan taviz vermeden farklı mekanlar yaratabildi. Akşam trafiğinde , toz duman içerisindeki tezgahlarda , tezgah camlarına vurularak : 2 tane 1 lira şeklindeki seyyar satıcı yaklaşımıyla oluşan , ucuz öğrenci besinine, yeniden değer yüklemeyi bildi. Ürünün yanına , mekan , hizmet ve yeni bir konumlandırma inşa etti.

Mc Donald’s bildiğimiz ekmeğin arasına yine bildiğimiz köfteyi koyarak Mc Donald’s olabildi. Simit Dünyası ise yine bildiğimiz hamurun üzerine bildiğimiz susamı ekerek Simit Dünyası … Tek farkları bunu mantıklı bir şekilde yapmadılar.

TwitterTakip

13 December 2006

Nobel ödülü ve toplumsal başarı algılaması

Ufak bir başarının arkasından genelde bir alkış tufanı kopar , büyük bir başarının arkasından ise sessizlik… bugün için iyi bir şey yaptıysanız alkışlanırsınız , çünkü bugünkü başarıyı görmek ,hissetmek , anlamak daha basittir, basit bir göz dahi bunu algılayabilir. Yarın için daha büyük bir başarıya imza attıysanız kolay kolay hissedilmez , alkış alacak kadar dahi bir taraftar bulamazsınız çoğu zaman .

Orhan Pamuk’un Nobel almasının ardından Havalimanında, elinde gazeteyle tek başına bir köşede oturuşunu gördüğümde, bu düşünceler geçti içimden. Ufak bir maç karşılaşmasının ya da Eurovisyon’un ardından araç konvoylarıyla , canlı yayınlarla yapılan, İstanbul turunu düşündüğünüzde ne büyük bir çelişki.

Başka bir ülkede, herhangi bir Türk doktorun, bir şeyi icat etmesini “ Türkün zaferi “ şeklinde manşete taşıyan, başarıya aç bir toplumun, bu başarıyı kabullenememesi… Yeni bir icat karşısında icattan ziyade başarıya ve başarının arkasındaki kimliğe sahip çıkma … O kimliği yücelterek kendinize de buradan pay çıkarma bencilliği…

Orhan Pamuk Babasının bavulunda beslediği bu topluma ait yalnızlığıyla , korkularıyla aldı bu ödülü. Bu duyguları deşifre ettiği , kolu kırıp yeni içeride bırakmadığı için dışlandı belki de bu kadar.

Başarı sizin koyduğunuz bir hedefe koşmak değildir çoğu zaman , toplumun , patronunuzun koyduğu bir hedefe ulaşmak olarak tanımlanır . Sizin de bavulunuzdan çıkardığınız geleceğe yönelik başarı ölçütleriniz vardır , ama ya toplumun , müdürünüzün , patronunuzun çantasındakiler… Alkış almak istiyorsanız gözünüz karşınızdakinin bavulunda olsun.

TwitterTakip

10 December 2006

Kayseri'de ticaret nasıl işler ?

Bu mağazada aradığınız her şeyi bulabilirsiniz , sevgi dahil

Kayseri’de bir giyim mağazasının camında gördüğüm yazı bu. Kayseri esnafı güleryüzlülüğü ve yumşak dilliliği yıllar önce keşfetmişti ama bunu birebir ilişkilerden daha geniş kitlelere duyurabileceği pazarlama dilini de keşfetmiş görünüyor. Artık kapısından giren müşteriye “ hoş geldiniz efendim “ demenin yeterli olmadığının, yeni bir dil ile farklı bir vizyon oluşturması gerektiğinin farkında.

Kayseri’de rekabet çok yoğundur. Dükkanların camlarında kocaman yazılarla yazılan “balık ekmek 1ytl “ gibi yazıları görebilirsiniz. Maliyetleri kısarak fiyatı aşağı indirme , rakibini vurarak daha fazla müşteri çekme yaklaşımının uzun vadede kar getirmediğini anlamış gibiler. Artık mağazalarında sevgi gibi değerlerle ön plana çıkmaya , farklılaşmaya çalışıyorlar.

Kayserili esnaf, Kayserili bir toptancıdan alışveriş yapmaz. O toptancının daha da büyüyerek piyasaya tamamen hakim olmasını , kontrol etmesini ve zamanla kendi müşterisi için de bir tehdit olmasını istemez. Alışverişini Konya , İstanbul gibi toptancılardan sağlar. O bölgedeki talebi, kendisinden önce değerlendirebilecek başka bir potansiyeli beslemek istemez. Bu ise bazı mesleklerin sektör haline gelememesine yol açmıştır. Oysa daha büyük bir oyuncu önünüzü tıkamaz aksine açar , böyle bir tüketim kültürünün oluşmasını destekler , tüketim bilinci ve canlılığı oluşturur , üste doğru seğment farklılıkları yaratır vs.

TwitterTakip

Rutin çalışma ve getirdiği anlamsızlık

Size, gözlerinizi kapatıp 50 ytl’yi tarif etmenizi söylesem, emin olun tarif edemezsiniz. Üzerindeki 10 öğeyi sıralayın desem sıralayamazsınız. Bunun nedeni her zaman bu parayı görüyor olmanızdan dolayı duyarsızlaşmanızdır.

Daha önce çalıştığım firmada, her Perşembe aynı saatte rutin olarak bizi ziyaret eden bir satıcı vardı. Geliş gidişleri zaman zaman müdürleri tarafından denetlenir, ben ise her Perşembe aynı satte o satıcının kapımızı çalacağını bilirdim. Sürekli aynı saatte gelmesi, o satıcının anlattıklarını, yapması gereken rutin bir iş olarak algılamama , yaptığı işi anlamsızlaştırmama yol açardı.. Bana o satıcının bugün ne sattığını , ürününün özelliklerini sorsanız, sizin 50 ytl’ ye baktığınız gibi bakardım.

İlaç firmaları ve diğer firmalarda satıcı belirli bir rut planı dahilinde gezer. Oysa bu ziyareti karşıdaki insanı şaşırtacak , dikkatini çekecek değişken bir rut planına sokmak ziyareti daha anlamlı kılmaya yaramaz mı ? Doktorun ya da müşterinin karşısında rutin olarak duran bir tablo gibi kendinizi anlamsızlaştırmak , satıcıya emirleri uygulayan bir asker değil, insiyatif sahibi , güvenilir bir kimlik kazandırmaz mı ?

TwitterTakip

09 December 2006

Bazı meslekler, müşteriyi sadece uzaktan izleyebilecek

Yapılan bir araştırmaya göre piyasada en az güven duyulan mesleklerin başında galericiler geliyor. Sektörün kişisel özelliklerden bağımsız olarak, bu meslekte çalışanları güvenilmez hale getirmesi nasıl açıklanabilir ? Aynı oranda avukatların da güvenilmez olarak algılanması ya da en güvenilir kişiler olarak hemşirelerin seçilmesi? Örneğin doktorlar 5 yıl önce güvenilirlik sıralamasında ilk sıralarda yer alırken bu güven günümüzde neredeyse galericiler seviyesine inmiş durumda.
Bir satış müdürü arkadaşım altında çalışan satıcı arkadaşa satış eğitimi verirken şöyle bir cümle söylemişti : ” satmak için değil güvenilir olmak için uğraş, herkes satmaya çalıştıkça saldırganlaşıyor ve yüzleri çirkinleşiyor “ Bazı mağazalarda, siz eşyalara bakarken satış temsilcisinin sizi uzaktan izlediğine , sadece bir şey sormak istediğinizde yanınıza yaklaştığını görürsünüz. Raflardan sürekli mal indiren , ürünleri açan, dar gelen ayakkabı için ; zamanla açılır, tarzı zorlayıcı satış yaklaşımı böyle bir güvensizliği yarattı ve büyük mağazalar “ satmaya çalışmama “gibi bir tavır geliştiriyorlar bugünlerde. Müşteride bu kuyruk acısı olduğu sürece, bazı meslekler müşteriyi uzaktan izlemekle , sadece bir şey sormak istediklerinde yaklaşmakla yetinmek durumunda kalacak .
Bir hemşire öldürüldüğünde haberi manşetten verilecek , bir galerici öldürüldüğünde haber 3. sayfada geçiştirilecektir. Bu mesleğe duyulan güven ve verilen değerle ilintili bir ayrıntıdır. Siz de tüketicinin manşetinde yer almak için , geçiştirilen bir ayrıntı olmamak için satmaya değil güvenilir olmaya çalışmalısınız.

TwitterTakip

08 December 2006

Sana yağ kuyruklarından bugüne, satış temelli organizasyonlardan pazarlamaya

Satış temelli organizasyonlarda kar satış hacmi ile sağlanır. Pazarlama temelli organizasyonlarda ise müşteri tatmini asıl karı getiren unsurdur. Ford’un Model T şeklindeki sadece siyah araba üreten , bu şekilde düşük maliyetle daha çok üretim yapan Fordist sistemi satış temelli bir organizasyondur.

Bugün için pazarlama biliminin satışın önüne geçmesinin en büyük nedeni pazarın daralmasıyla firmaların müşteri tatminine yönelmek zorunda kalması. Daha fazla müşteriye ulaşamamanın , pazarı genişletememenin bir sonucu ibreyi satıştan pazarlamaya doğru çevirmiştir.

Piyasada dolaştığınızda varolan krizden ve durgunluktan daha büyük bir umutsuzluğun var olduğuna şahit olabilirsiniz. Esnaf genellikle : artık samimi olduğumuz, yıllardır benden alışveriş yapan insanlar dahi alışveriş yapmıyor , hatır gönül ile dahi iş yapamıyoruz … türü şikayetleri dile getiriyor.
Aslında alışveriş yapılıyor ama artık insanlar daha rasyonel. Satış temelli bir oluşum olan esnaflık, artık bu ihtiyaca cevap veremiyor. Sana yağ kuyruklarının olduğu dönemlerde mayalanmış bir ticaret bilinci, yalnızca kapıdan giren müşteriye “iyi günler” demenin ötesine geçemiyor. Kapının ötesindeki müşteriyi cezp etmeyi , pazarlamayı öğrenemiyor.” Ekmeğinize elletmeyin “ reklamı , bu samimi bakkal yaklaşımındaki açığı yakalarken , Ecevit tarzı “ ben ekmeğimi dokunarak almak isterim “ meydan okuması işlemiyor.

TwitterTakip

Kentucky Fried Chicken


Ya yeni bir şey keşfetmelisiniz ya da ayrıntılarla oynamayı bilmelisiniz. Her keşfettiğiniz şeyi yaşatmak, ortaya çıkan yeni alternatiflerine karşı korumak ayrıntılarla mümkündür. Her keşif kendi alternatifini yaratır, kopyalanabilir ama ya ayrıntılar… Ayrıntılarda yarattığınız innovasyon kopyalanamaz bir değer yaratır. Tüketici algısında muadili olmayan bir alan oluşturur.

Ünlü Kentucky Fried Chicken firması uzaydan görülebilen bir logo tasarlamış. Bu yeniliğin tavuğun etine kattığı lezzet nedir sizce ? Uzaydan kaç kişi bu logoyu seyredebilir?

KFC kadar lezzetli bir ürün çıkarabilir , bulunurluğunuzu aynı oranda arttırabilirsiniz ama bir KFC olamazsınız. Çünkü KFC et üzerindeki farklı bir baharat çeşidi değildir. Hayatı, teknolojiyi takip eder. Her şeyde ilk olmanın tüketiciye verdiği mesaj “ ilk ne keşfedilirse biz, onu, sizin için bulur, getirir lezzetimize ekleriz, bizi takip edin ve güvenin” dir. Öncü olmanın somut bir göstergesi, başka bir alandaki ispatıdır. Herkesin merakla
seyrettiği bir gelişim gündeminin içine dahil olup boy göstermektir.

TwitterTakip

Şirket içi toplantı

Geleneksel ekonomik düzende enerjinin dağılımı daha standarttı. Çalışkan işgücü , dayanışma … Zamanının %80’ ini şirketinde bu süreçlere hakim olarak geçiren bir yönetici başarıyı yakalayabiliyordu. Değer kavramının ortaya çıktığı ve bu değerlerin sürekli göç ettiği bir dünyada ise kontrol noktası içeriden dışarıya kaymış durumda.

Şirket içi toplantılar , kapalı kapılar ardındaki görüşmeler … Kapılarda “lütfen rahatsız etmeyin , toplantı var” yazılarının yerini “lütfen içeri girmeyin , siz de bizim gibi dışarıda ya müşterinizle görüşün ya da rakibinizi takip edin” uyarıları alacak gibi

TwitterTakip

Geride kalma travması

Şirketler büyüdükçe, ağırlık merkezleri müşteriden şirketin kendi işleyişine doğru kayar. Ufak bir firmanın, müşteri bazlı esnek yönetim anlayışı , kendi iç dinamiklerini baz alan , müşteri gerçeği yerine kendi gerçeklerini terazinin diğer tarafına koyan bir yönetime doğru yol alır. Bu müşteri kaybı demektir ve hemen moda bir isim bulunur : kriz

Sonra ,bu sorun yine moda cevaplarla karşılanır : Ceo , kriz yönetimi , Iso standartlarına geçme , Toplam Kalite yönetimi …

Şu günlerde çoğu şirket yeni bir ceo aramakla ya da kriz yönetim methodlarıyla meşgul. Matbaanın 400 yıl sonra getirtilmesinin yarattığı geride kalma travması çok derinlerde.

TwitterTakip

Teknoloji her zaman doğru tercih değildir

Milli piyango, çekilişleri sanal ortama taşıyarak internet üzerinden bilet alma , istenilen numaraları sipariş verme gibi uygulamalara yönelecekmiş. Değişime ayak uydurmak , teknolojiyi kullanmak güzel ama ya bu teknoloji heyecanı ve merakı öldürürse ?

Bilet almak için sıra beklemek , bilet gişeleri arasındaki tatlı rekabet , çekilen numaraların tesadüfi olması , şuna çıktı buna çıktı dedikodusu vs. bu heyecanı yaşatan asıl unsurlar. Kolaylaştırmak bazen kimyasını değiştirmek , özünü ve anlam yoğunluğunu zayıflatmaktır. Kazanan kişinin aldığı şey ödül , kazanamayanın aldığı ödül ise yaşadığı bu heyecan verici süreçtir. Eğlence sektöründe kazanana da kazanmayana da bir şey vermeden müşteri toplayamazsınız. Playstation oyunlarında kan ve şiddet olmaması iyi bir şeydir ama aynı zamanda içeriği de zayıflatır. Futbol toplarının içine çip yerleştirilerek takip edilmesi daha pratiktir ama kazandırmaz.

TwitterTakip

Konsantrasyon

İşini yaparken, neredeyse alnından ter akacak kadar işine konsantre olan insanlara hayranlık duyarım.” Eninde sonunda başaracak” hissi uyanır içimde. Bu insanlarla çalışmanın verdiği güven, başarı madalyasını baştan cebinize koyarak koşmaya benzer. Kazanacağınızı bildiğiniz bir yarışta başarı sevincini de yanınıza alırsınız.

Bir işi yaparken, insan, performansının önemli bir bölümünü “ acaba böyle değil de, şöyle mi yapsaydım “ kuşkusu götürür. Bir ayağınızı geride bırakan kaçınılmaz bir sorudur bu. Bunu yenmenin yolunu ise aynı anda iki şeyi birden düşünemeyip direk köprüyü geçenler dışında bulabilmiş birisini tanımıyorum.

İnsanların bir işte çok iyi ol , o iş senin mesleğin olsun, demesinin altında yatan budur. Bir işte o kadar çok mesai harca ki bütün yolları denemiş ve görmüş ol , doğru yolu bulduğunda bir ayağın diğer yolda olmasın ; o yola gerçekten inanmış ol , bütün enerjini kullanabil. İşine tam konsantre olan insanlar ,zannedildiği gibi başarı kitaplarından fırlamış , yanlış yapmayan ideal tipler değildir.

TwitterTakip

04 December 2006

Satışın mutfağı

Okulda en başarılı öğrenciler kütüphanede durmadan ders çalışan öğrencilerden çıkardı. Kantinde süreli konuşan tipler de hep zayıf notlar alırdı. İş hayatında ise başarı ibresi kantini gösterir. Çevre edinen , enformasyon toplayan , piyasa dedikodularına vakıf , her kafadan çıkan farklı düşünceleri biriktiren haylaz adamlar başarıya daha yakındır.
Elinde bir kurşun kalem , bir ufak not kağıdıyla dolaşan satıcı gerçek gündemi yakalayabilir , teknoloji oyuncaklarıyla tablolar oluşturan satıcıların hep kendilerine ait ayrı bir gündem oluşturduklarına şahit olmuşumdur. Olabildiğince basit ol ve müşteriyi dinle , basit bir satıcı kuralıdır

TwitterTakip

03 December 2006

Düşünce ya da yaratıcı düşünce

Düşünmek öğrenilen bir şeydir. Beynin bağlantı kurması ve tepkide bulunması ise yaratıcılıkla ilintili olmayan doğal bir işleyiş…

Bir ağacı gördüğünüzde ne düşünürsünüz ? Bir insan ağaca bakarak : o ağacın orada durması gayet doğal bir şey , der ve yanından geçer. Diğer bir insan : ondan bir fotoğraf karesi , duruşundan etkilenip bir tasarım yaratır , kabuğundan doğal bir dekorasyon malzemesi çıkartıp , hediyelik bir eşya oluşturur.

Türkiye , yıllardır pkk ile gerilla savaşı taktiğiyle mücadele ediyor. Savaş bütün icatların ve felsefelerin en önemli dayanağı iken , Doğuda askerlik yapanlar bilir ki , kullanılan bütün taktikler , okutulan bütün kitaplar İsrail ya da Amerikan yazarlarına aittir. İsrail de yıllardır bir savaşın içinde ve bu savaştan edindiği deneyimleri bir sektör haline getirebildi. Bu konuda uzmanlar , stratejistler yetiştirdi , kitaplar yazdı ve özel güvenlik , istihbarat gibi konularda birçok ülkeye eğitim veriyor. Özel güvenlik ve savunma tecrübelerinden bir endüstüri oluşturdu.

--------***----------

Üzerinize gelen kurşun karşısında sadece kaçabiliyorsanız ikinci bir şansınız yoktur . Sadece kaçabildiğinizi gören rakip bir sonraki hamlenizi tahmin eder. Ve o ağaca bakarak yanından geçip gidersiniz.

TwitterTakip

02 December 2006

satışın hikayesi

5 yıl önceki satış müdürüm bana şöyle derdi : “ bana hikaye anlatma , ne sattığını söyle “ bugün ise sattım, dediğimde müdürüm bana şöyle diyor “ bana bu satışın hikayesini anlat “

Elindeki çantayla hergün yeni bir müşteri bulan , müşteri portföyüne her gün yeni bir müşteri ekleyen satıcı modelinin üzerini çoktan toz kapladı. Geçmişte iyi satıcı ve firma denklemi kazancı getirirdi , bugün ise iletişim… Satıcının firmayla kurduğu iletişim , her müşteri için oluşturulan data-base sistemi ve takibi , bu bilgi alışverişinin sürekliliği… Önemli olan satış değil , bu satış hikayesinin içindeki veriler , ayrıntı noktalar, bu satışı kişisel bir başarı durumundan çıkartıp , bir sistem haline getirecek ip uçları

Rekabetin artması , yeni oyuncuların günden güne çoğalmasıyla satışın ve pazarlamanın da misyonu hızla değişiyor. Artık kar getiren müşteriyi elinizde tutmak , müşterinin kar getiren durumunu koruyabilmek satıştan daha önemli. Satış artık satmak değil , müşteri menfaatini müşteri adına koruyabilmek. Müşteri menfaati ile firma menfaati arasındaki dengeyi sağlayabilmek. Müşterinin, firmanızdan en çok faydayı sağlayabileceği yol konusunda rehberlik etmek…

TwitterTakip

Tepkinin satışa dönüşümü

Pazarlama aslında bir tepki yaratma uğraşıdır. Politik bir parti , halkta tepki yaratarak bu tepkiyi oya dönüştürmeye çalışır , bir sivil toplum kuruluşu bir tepki yaratarak bu tepkiyi gönüllü üyeye dönüştürür , bir cemaat yine yarattığı tepkiyle bu tepkiyi fikir birlikteliğine dönüştürür. Pazarlama, hedef kitlede bir tepki yaratarak hedef kitleyi müşteriye dönüştürme uğraşıdır.

Seçim gündemi ısınırken CHP ‘nin tepki yaratma noktası : Laiklik , AKP’nin tepki yaratma noktası : Din özgürlüğü ve Avrupa Birliği , MHP ‘nin ise Milliyetcilik… Sizin bir firma olarak, hedef kitlenizdeki tepki yaratma noktası neresi ?

TwitterTakip

Fayda - Ek fayda

Tanıdığım bir işadamı “ müşteriye istediğinden fazlasını vermek bir özürdür “ derdi. Gerçekten de müşteriye istediğinden fazlasını vermek bir eksikliği tamamlama ve ikna etme çabası olarak algılanabilir. Avantajlar , promosyonlar ve hediyelerle örülü bir satışla müşterinin ceplerini istediğinden fazla doldurmuş olabilirsiniz ama satışı gerçekleştirecek olan fayda hanesidir.

Fransızca dersi almak için görüştüğüm kurstaki yönetici : eğer bize katılırsanız, şu an yaptığımız bir kampanya ile , ek olarak Almancayı da öğrenebilirsiniz , tatil döneminde Fransaya gidebilirsiniz , ücretsiz sözlük alabilirsiniz gibi ek faydaları ardı ardına sıralamıştı. Oysa ben sadece alacağım Fransızca eğitiminin ayrıntılarından bahseden , ihtiyaç hanemi dolduran diğer bir kursa yazılmıştım.

Promosyonlarda ayrıca şöyle bir maliyet-fayda dengesizliği de oluşabilir. Diyelim ki müşteriye yaptığı bir alışveriş neticesinde cep telefonunu hediye olarak veriyorsunuz. Bu cep telefonunun size maliyeti 100 lira ise müşteriye faydası da yine 100 lira olmayabilir. Cep telefonu olan müşteriler için ikinci bir cep telefonu atıl olacaktır ve müşteri gözündeki değeri daha az olabilecektir. Maliyetin oranı, faydanın oranını aynı oranda arttırmayacaktır.

TwitterTakip

MARKETİNG MYOPIA

Müşteri ihtiyacını karşılamayan bir ürün hiçtir. Müşterinin istediği mikrodalga bir fırın değil, daha çabuk yemeklerini ısıtabileceği bir alettir , bu alet bu ihtiyacı karşılayan bir araçtır sadece .Müşteri aracı değil faydayı satın alır. Fayda yerine ürüne fokuslanan bir pazarlama stratejisi ürünün bilinirliğini arttırır ama müşteriyi satınalmaya yöneltmez. Önünüzde duran ürünün ötesindeki müşteri ihtiyacını görememe durumunu “ marketing myopia “ olarak adlandırabiliriz.

Son zamanlarda İstanbul’da yapılan toplu konutların reklamlarını görmüşsünüzdür. MAD yapının reklamları da Hakan plastik reklamları tarzında, sırf medyada görünmek , reklam yapıyor olmak için yapılmış oldukça amatör bir reklam. Reklamda söylenen tek şey : biz bir toplu konut yaptık… Bizim bir ürünümüz var ve şu an bunları satıyoruz… Ses düzeyinde elindeki metinden bir yazıyı okur gibi hiçbir değişim olmayan, katı sesli bir adam sunuyor reklamı . Ama yapı depreme mi dayanıklı , şehre mi yakın , alışveriş merkezleri mi mevcut , gibi hiçbir faydayı vurgulamıyor. Acarkent olayı gündemdeyken, tüketiciye güven verici birkaç mesaj istenilen etkiyi yaratabilecekken , 1980’lerin TRT tarzında , bir reklamdan ziyade duyuru şeklindeki düz söylemle hiçbir etki oluşturulamıyor. Selim beyin dediği gibi Laz mütahitlerin yol açtığı çevresel yıkım reklam dünyasını da sarıyor…

TwitterTakip

01 December 2006

Eczacıbaşı ve yeni markası : Oralet

Televizyondaki ünlülerin sansasyonel haberlerini izlemişsinizdir. Kimisi bir bar çıkışı yakalanır , kimisi başkasına iftira atar , kimisi dikkat çekici cümleler sarfeder. Tabii burada amaç bir hikaye oluşturmaktır. Bir hikaye oluşturarak izleyici bilincindeki yerini sağlamlaştırmaktır , Hülya hanım olarak kavramsal şekilde hatırlanmak değil, şu sporu yapan , şununla çıkan Hülya olarak zihinde somut bir hikayeyle yer işgal etmektir. Soyut bir ismi hikaye oluşturarak izleyici hayatına dahil etmektir.

Markaların da en çok hikayesi olanlar, tüketicinin hayatına dahil olup, bağ kurabilenler başarıyı yakalar. Markanın doğuş , büyüme ve olgun hallerini tüketici önüne serebilirseniz, tüketiciyle birlikte büyüyen , tüketicinin özdeşim kurup sahip çıkabildiği bir değer yaratabilirsiniz.

Eczacıbaşı küçüklüğümüzün kıtlık koşullarında ürettiği oraleti tekrar piyasaya sunuyor. Oraletin sahip olduğu en büyük artısı hikayesi… Kullanılan teknolojiden ambalaja kadar, her şeyin yeni olmasına , geçmişin oralet’i ile hiçbir bağının olmamasına rağmen Eczacıbaşı bu ürünü hazır bir hikayenin üzerine inşa ediyor. Tüketiciyle kurulan bu bağ kullanılarak , bu kimlik üzerine yeni özellikler eklenerek Oralet yeniden raflara girebilir.

TwitterTakip

Papanın Türkiye ziyareti

Papa’nın Türkiye ziyareti sırasında, İslam hakkındaki sözlerinden dolayı özür dilemesi beklendi ama bunu yapmadı. Özür dilemek yerine davranışlarıyla , yaptığı jestlerle bu konuyu gündeme getirmek isteyenlerin önünü kesti , malzeme vermedi. Özür dileyerek böyle bir polemiğin içine dahil olmadı. Karşı cevap oluşturacak bir cevap vererek konunun uzamasına neden olmak yerine susmayı tercih etti. Geri adım atıp , sözlerini tartışılır bir noktaya taşımanın kapısını aralamadı .

Bir yöneticim : “ nazik olmak iyidir ama nezaket kapısı da geniştir “ derdi.

TwitterTakip

free web site hit counters

Image Hosted by ImageShack.us
 
Image Hosted by ImageShack.us